Abdurrahman ZEYNAL


60 Yıllık bir Sevda Ilıca Şeker Fabrikası


 

Ilıca; yüreği sıcak, gönlü engin, vatan ve millet sevgisi ölçülemeyecek kadar derin insanların yaşadığı,  Erzurum´A   17 kilometre uzaklıkta, 19. yüzyılın sonlarındaki nahiyesi, 1980 sonrasının ilçesi ve günümüzde ise Azizye ilçesinin bir mahallesidir. Tarihi Ilıca Kaplıcaların bulunduğu;  Yavuz Sultan Selimin, Kanuni Sultan Süleyman, 4.Murad  ve Gazi Mustafa Kemal ´in konakladığı bir zamanların mesire yeri.

1950 sayımında nüfusu 1.181, 37 köyüyle birlikte toplam nüfusu 15.850 olan bir nahiye iken  Şeker Fabrikasının kurulması aşamasında nüfusu birden hızlı artış göstererek 5365´e toplamda 20.301  kişiye ulaşması fabrikanın ve nahiyeye konuşlandırılan askeri birliklerin etkisi olarak düşünmek doğru bir tahmin yapmaktır. Fabrikanın üretime geçmesiyle birlikte nüfusu 1960 sayımlarında merkezin nüfusu 5620´ye çıkarken köylerdeki nüfusla birlikte 21.914 kişiye ulaşmıştı. 1965 yılında merkez nüfus 7.612, 1970 sayımlarında 8.530´a ulaşmıştı. Erzurumun hiç bir nahiyesinde nüfus bu kadar hızlı artış gösterememişti. Demek ki fabrikanın etkisi açıkça ortaya çıkmıştı.

SOBA, SEMAVER VE ŞEKER KÜLTÜRÜNÜN YERLEŞMESİ:

Erzurum´da soba tabirinin ilk yazılı metne girdiği tarih 1877-1878 Osmanlı Rus harbinde Erzurum´a gelen Dr. Charles Rayn hatıratında  "Yeni Handa" yakılmış iki sobadan söz etmesi,  çayla ilgili yazılı metinlerde Dr. Şerif Efendi tarafından yaygın olan hastalıklara karşı kışın şehrin muhtelif yerlerindeki sobalar üzerinde demlenmiş büyük Semaverlerden halka çay ikram edilmesi ve Rusya´dan İthal yoluyla getirilen şekerle çayın içilmesi olarak  kalıcı bir özelliğe ulaştığını görmekteyiz. Rusya´dan şeker ithalatı Osmanlı döneminde eski Sarıkamış yolu üzerinde bulunan "Kötek gümrük kapısından" yapıldığını, Cumhuriyet döneminde ise bu ithalatın II. Dünya savaşına kadar devam ettiğini görmekteyiz. Yöre insanı şekersiz dönemlerde çayını yudumlarken, kurutulmuş dut, kişmiş, bal ve benzeri tatlandırıcıları kullanmıştı.

Osmanlı Devleti şeker üretimi için 1839 yılında Necip Paşa´nın girişimleriyle başlayan birden fazla teşebbüs sonuçsuz kalmış,  çalışmalar bir netice vermemiş, sonuçta özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında cephedeki askere şeker gönderememe sıkıntılarını yaşmıştı. Bütün bu acıları yaşayan Kurtuluş savaşının yöneticileri Şeker Fabrikası kurmayı gündeme almış ve Türkiye Cumhuriyetinin İlk Şeker Fabrikaları  1926 yılında  Uşak ve Alpullu´da kurulmuş, bunları 1993 yılında Eskişehir ve Tokat Turhal şeker fabrikaları takip etmişti. 1937 yılında Atatürk yaptığı konuşmada  "Şeker fabrikalarının sayısı yirmiye çıkmaz ve şekeri ekmek kadar kolay alınır hale getirmezsek, gürbüz çocuklara hasret kalacağız" şeklindeki beyanları ile bir hedef belirlemiş   fakat buna ömrü yetmediği gibi araya giren 2. Dünya Savaşı bu isteğin ancak 1953 yılından sonra Celal Bayar´ın Konuşmasıyla gündeme gelmiş ve Ilıca Şeker Fabrikasının temelleri böyle bir ortamda atılmıştı. 1950´lerde ülkenin ihtiyacı olan şeker ihtiyacı için kurulması düşünülen Fabrikalardan biri  Erzurum´da Ilıca Nahiyesinde kurulma kararı çıktığında  önemli gelişmelere başlangıç teşkil etmiş ve nahiye nüfusu birden artıvermişti.

ILICA ŞEKER FABRİKASI KURULUYOR:

Ilıca Şeker Fabrikasının temelleri 22 Eylül 1954 günü atılmıştı. Temel atma törenine dönemin Başbakanı  Adnan Menderes bakanlar Mükerrem Sarol, Fuat Köprülü, Hasan Polatkan, Kemal Zeytinoğlu, Erzurum Millet vekilleri  ve dönemin üst düzey  bürokratları katılmış, nahiye tarihinde güzel bir gün yaşanmıştı.  Menderes konuşmada  hükümetinin yaptığı yatırımları anlatmış, sözlerinin bir bölümünde  "Erzurum fevkalade mühim bir merkezimizdir.Üçüncü Ordumuzun karargahı olmak bakımından ayrı bir hususiyet arz eder. Erzurum´u bu hususiyetleri ile ele alıp ona göre süratle gelişmesini temin etmek gayemizdir" diyerek şeker fabrikasının önemine atıfta bulunmuştur[1].

Fabrikanın montajı, sosyal tesisleri, kış ayları hariç  325 günde bitirilmiş, 24 Eylül 1956 pancar işlenmeye başlanmış, 30 Eylül 1956 günü devlet töreniyle fabrikanın açılışı yapılmıştı.  Fabrikanın açılışına Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, İşletmeler Bakanı Samet Ağaoğlu, Devlet Bakanı Cemil Bengü, Adalet Bakanı Hüseyin Avni Göktürk,  Erzurum Millet vekilleri bürokratlar ve çok sayıda vatandaş katılarak açılış töreninde bulunmuştu. Başbakan Adnan Menderes Fabrikanın Türk-Alman dostluğunun bir nişanesi olduğunu vurgulayarak "kahraman Erzurum´da böyle mutlu bir günde, böyle güzel bir vesile ile bir konuşma yapabilmek bahtiyarlığına  nail olduğumdan dolayı fevkalade bahtiyarım." demek suretiyle sözlerini bitirmiş akabinde  Cumhurbaşkanı Celal Bayar´ın memlekete ve millete hayırlı olması temennisiyle fabrikanın açılışı yapılmıştı.

Fabrikanın yapılmasında; 54 memur, 305 işçi ve 83 müstahdem çalışmış makine aksamı Almanya´da B.M.A ve BUKAU R.WOLF firması tarafından getirilerek monte edilmiş ve bütün harcamalar için 60.000.000 lira harcama yapılmıştı. Günlük 1800-2000 ton pancar işleme kabiliyetine göre düzenlenmiş ortalama 3 ay gibi bir dönemde 100.000-200.000 ton arasında şeker pancarının işlenmesi sonuçta 15.000-20.000 ton küp şeker, kristal şeker elde edilmesi amaçlanmıştı.

Erzurum, Ağrı, Kars ve Gümüşhane illerinde ekilecek pancar ekim alanları belirlenmiş, pancar ekecek köylüler eğitimden geçirilmiş, tarladan fabrikaya şeker pancarlarının taşınması için gerekli taşıtlar belirlenmiş, böylece ülkenin ihtiyacı olan şeker üretilerek şehrin, bölgenin ve nihayet ülkenin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmesine katkı sağlanmıştır.

Başlangıçta sınırlı sayıdaki çalışan insan gücü 1965 yılında 6 yönetici, 16 teknisyen, 60 memur, 15 ustabaşı,  154 iyi nitelikli işçi, 30 niteliksiz işçi kadrolu olarak çalışırken kampanya dönemlerinde 750´den fazla geçici işçi çalışmış bu sayı 1980´lerde en üst rakamlara ulaşmıştı.

Ekim yapacak 5000 civarındaki çiftçiyle başlayan şeker pancarı üretimi ilerleyen yıllar 15.000´lerce çiftçiye ulaşmış, binlerce insan tarlalarda; çapa, magal, sulama, söküm işlerinde çalışmış böylece görünmeyen kalemler ile şeker üretimine dolaylı katılanların sayısı on binleri geçmişti. Ancak 1985´lerden sonra Avrupa Birliği uğruna kotalar konulmuş sonuçta üretim alanları daralmış; Eylül ortalarında başlayıp Mart ayının sonuna kadar devam eden kampanya dönemi; Eylül, Ekim ve Kasım aylarına kadar gerilemiş bulunuyordu. 2000 yılından itibaren fabrika özelleştirme kapsamına alınmış, doğu bölgelerimize uygulanan destekleme primleri şeker pancarından ; fiğ, korunga, yonca gibi ürünlere kaydırılınca pancar ekicileri bundan ciddi anlamda etkilenmiş ekilen tarlalar ekilmez



[1] Başbakan konuşmasında Tortum Hidro Elektrik Santralinin çalışmasını ve Kurulacak çimento fabrikasının müjdesini vermiş, akabinde Atatürk Üniversitesinin kuruluşu gerçekleştirilmiş, ancak Çimento fabrikasının   temelleri 1969 yılında atılabilmişti.

 

olmuştu. 1998 yılında en büyük pancar üretimine ulaşan bölgede 455.000 ton civarlarında ürün elde edilmiş, ne yazık ki bu tarihten sonra sürekli kan kaybeden pancar rekolteleri 150.000 -200.000 tonlara kadar gerilemiş oldu.

Üretim Yılı

Üretilen Pancar

Küp Şeker

Kristal Şeker

Toplam

1979

328.000 ton

17.850 ton

11.550 ton

29.400 ton

1980

210.000 ton

8.600 ton

15.411 ton

24.011 ton

1981

466.000 ton

16.850 ton

42.625 ton

59475 ton

1982

451.300 ton

23.057 ton

38.163 ton

61.220 ton

1983

359.000 ton

19.369 ton

26.981 ton

46.350 ton

1984

304.500 ton

16.500 ton

26.325 ton

42.825 ton

1985

216.200 ton

8.890 ton

22.443 ton

31.333 ton

Kaynak: Hikmet Akçalı

 

1983 yılından sonra açılan Kars ve Ağrı şeker fabrikaları kampanya döneminin kısalmasına sebep olmuş Ilıcaya gelen Şeker Pancarı artık bu fabrikalarda da işlenmeye başlanmıştı. Günümüzde Tercan ve Çayırlıda üretilen şeker pancarları olmasa  fabrikanın çalışma gün sayısı azalacak belki de kapanma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

EĞİTİM HER İŞİN BAŞI:

Münavebeli ekim tarlaları belirlendikten sonra köylülere yönelik eğitim faaliyetleri başlamış, haşerelerle ilgili ilaçlama teknikleri öğretilmiş böylece haşerelerin  ekim alanlarına verebilecekleri zararlar önlenmiş , verimin artırılabilmesi için suni gübrelemenin yapılması, faydaları anlatılmış , ucuz fiyatlarla köylüye verilen gübrenin sonucunda üretimin artışı sağlanmıştı. Başlangıçta talebin az olmasına karşılık üretimin artışına paralel gübre kullanımı artmıştı.

Asırlardan beri köylü tarlasını çiftle sürerken , modern ziraat aletlerini kullanmaya başlamış, bölgede Traktör sayısı hızla artmıştı. Fabrika yetkililerinin eğitimleri sonucunda  zirai aletlerin köylüler tarafından kullanımı artmış, traktör sayısında ciddi artışlar meydana gelmiş şeker pancarı ekiminde olduğu gibi diğer tarımsal alanlarda  modern araç ve gereçlerin kullanması artmıştı. Buna paralel Şeker Pancarı Üreticileri Kooperatifleri bu sayede hayat bulmuştu.

Şeker pancarı; sulu tarımın yapıldığı tarım arazilerinde yapılmaktaydı. Bir taraftan doğal sulama ile ekim alanları sulanırken, susuz arazilerde açılan artezyen kuyuları vasıtasıyla ekim alanları genişletilmiş oluyordu. Çiftçiye verilen bilgiler sonucunda ne zaman ve ne kadar su kullanılacağı konusunda köylüler eğitime tabi tutulmuş, böylece her şey planlandığı gibi yürümüştü.

Fabrika çevresinde bulunan işçi, memur ve subay çocuklarının devam ettiği  "Ilıca Merkez İlkokulu" ihtiyaca cevap verememekteydi. Bu durumu düzeltmek için 1964-1965 yılında fabrika tarafından yaptırılıp Milli Eğitim Bakanlığına devredilen "Şeker İlkokulu"; 150´si memur ve işçi çocukları olmak üzere toplam 250 öğrencisiyle  eğitim ve öğretine açılıyordu. Böylece Ilıcada okullaşma artarken okuma -yazma bilenlerin sayısı diğer ilçelere göre bir adım öne çıkıyordu. Ayrıca Ilıcada Orta Okul bulunmadığından  ilkokulu bitiren kız ve erkek öğrenciler Şeker Fabrikasının ve Askeriyenin  tahsis ettiği servislerle Erzurum´a okumaya gitmesi ayrı bir kazanç oluyordu.

GENÇ KIZLAR ÇEYİZ PARASI KAZANIYOR:

Şeker Pancarı ekilmiş tarlalarda haşere otlar, zararlı otlarla mücadele edilmeliydi. Bunun için çapalama, magallama, pancar bakımı köylülere öğretiliyor böylece verimin artırılması sağlanıyordu. bütün bunlar insan gücüyle oluyordu. Özellikle genç kızlar çapalama işlerinde maharetlerini sergilerken çeyizlik paralarını biriktirip kışın uzun gecelerinde çeyizlerini hazırlıyorlardı. Kampanyanın başladığı 1956 yılında dekardan 900 kilogramlık ürün alınırken alınan tedbirler sonucu 1967 yılında verim 2.5 tona çıkmış böylece  köylülerin daha çok kazanması sağlanmış, pancar ekim alanları artırılmıştı.

Örnek olması bakımından  1960-1974 yılları arasında üretilen küp şeker,kristal şeker miktarları konuyla ilgili bir vermesi bakımından önemliydi.

Yıllar

İşlenen Pancar (Ton)

Küp Şeker(Ton)

Kristal Şeker (Ton)

1960

180.787

12.463

14.883

1961

82.000

6.341

6.323

1962

120.000

8.355

11.044

1963

98.000

7.415

8.019

1964

139.000

9.565

12.140

1969

119.200

9480

7686

1970

126.200

9577

9443

1971

189.800

13.975

12.903

               Kaynak: Erzurum Analitik Etüdleri, 1965. Erzurum il Yıllığı 1973.

Fabrika veriminin artması ve şeker üreticilerinin eğitilmesi için Ziraat bölge şeflikleri kurulmuş eğitim hiç elden bırakmamıştı. Şeker pancarı tohumları çiftçiye ücretsiz verilmekte , mibzerler ile ekimi sağlanmakta, birinci, ikinci ve üçüncü çapalama temsilcililerin kontrolünde yapılmakta ve her dönem için gereken avanslar verilmekte idi. Söküm zamanı belirlenen zamanda yapılmakta yaprakları tarlada kesilen şeker pancarları; kağnı, at arabası, traktör ve kamyonlarla en yakın  şeker pancar alım-tarım  istasyonlarına götürülmekte  tartım memurları tarafından tartımı yapılan  pancarlar tren vagonlarıyla Ilıcadaki fabrika alanına getirilmekte buradan bantlarla fabrikadaki işleme yerlerine taşınmaktaydı.

Pancarını teslim eden çiftçiye ürünün son taksiti için gün verilirdi. O gün çiftçi giderek parasını alıp harcamalarını yapardı. Böylece sıcak paraya alışan köylü kazancı arttıkça bu işide severek yapmaya başlamış oluyordu.

Şeker pancarı kampanyası 2-3 ay süremsine karşılık şeker üretimi 9-10 ay kadar uzuyordu. Böylece kadrolu işçi sayının yanında mevsimlik çalışan işçi sayısı yıllar itibarıyla artıyor Ilıca bu sayede göç alırken köylülerde köyünde kalıp pancar üreterek gelir elde ediyordu. Bu durum köyden şehre göçü azalttığı gibi işsizlik sorunu çözmüştü. Ilıca , köyleri ve mücavir alanlarda işsizlik artık yoktu.

Kampanya döneminde üretilen küp şeker Erzurum ve havalisinde olduğu gibi bütün yurt sathında tüketiliyor hatta yurt dışına ihraç bile ediliyordu. Böylece şeker ithalatını yapan şehir gitmiş şeker ihraç eden bir şehre dönüşmüştü.

KÜSPE MELAS VE BESİCİLİK:

Bölge hayvancılık bölgesiydi. Kombina her yıl binlerce besili büyük ve küçük baş hayvanı keser soğuk vagonlarla yurt içine gönderir ve  yurt dışına ihraç ederdi. Köylü elindeki besi hayvanlarını daha iyi et verir hale getirmek için şeker fabrikasının yan ürünlerinden olan melas ve kuru küspeyi alarak götürüp besi hayvanlarına yedirip verimin artmasına gayret ederdi. Her verim artışı üreticinin cebine girecek para demekti. Fabrika bununla yetinmeyerek 1972-1973 yıllarında 29000 büyük baş sığır besi yaptırılmış ve Et ve Balık  Kombinasına götürerek kesimlerini yaptırmıştır.

BUĞDAY VERİMİ ARTIRILIYOR:

Köylerde  sadece bunlarla sınırlı bir kazanç değil tarlaların münavebe yoluyla ekilmesi toprağın verimini artırmıştı. bir yıl şeker pancarı ekilen tarlaya ertesi yıl buğday ekildiğinde verimin %10´dan fazla arttığı gözlenmişti. Böylece köylü hem sınai bitkileri yetiştirmekte bilgi sahibi olmuş aynı zamanda diğer tarım ürünlerinden verim nasıl artırılırın yolunu öğrenmiş olurdu.

ÇEVRE KİRLİLİĞİ VE FABRİKA ATIK SULARI:

Fabrika bacalarının tütmediği, atık suların çevreye zarar vermediği ve Erzurum kent atık sularının karasuya kavuşmadığı zamanlarda  temiz, berrak, çevre köylerin, kasabaların balık tuttuğu, özellikle Haziran, Temmuz, Ağustos aylarında yüzme yeriydi. Elimizle sazan balıklarını tutup közde pişirip yediğimiz yıllardı. Karasu kenarları mesire yerine döner, yünler yıkanır, türküler vadileri çınlatırdı. Derken 1967´lerden sonra şeker fabrikasının suları arıtılmadan karasuya verilmeye başlamıştı. Bir akşam patates sökümünden eve giderken Karasu´nun üzerinin bembeyaz olduğunu görmüş, köylülerin ölmüş balıkları çuvallara doldurup evlerine götürdüklerine şahit olmuştum. Karasu da tam bir çevre kirliliği yaşanmış, sular kirlenmişti. Artık bırakın yüzmeyi sudan geçmek bile bir problem olmuştu. Balıklar ise zaten ölmüştü. Su simsiyah akıyordu. Hala öyle. Karasuya son otuz yıldır girip yıkanmak yüzmek ise artık çevre köylülere haram olmuştu. Ilıcadan başlayıp kirlilik  Mercana kadar sahasını genişletmişti.

KAMPANYA DÖNEMİ:

 Fabrika ile yaşım aynı olmasına karşılık   ancak 1960´lardan sonra şeker pancarı ekilen tarlalarda; magal, çapa yaparken, zararlı otları koparıp atarken işin kıymetini öğrenmiştim. Mayıs ayı sonundan başlayarak Ekim ayının sonuna kadar devam eden bu süreçte köylüler bütün gayretleriyle şeker pancarı yetiştirmeye çalışırlardı. Yöre halkı için iki nedenden dolayı geçim kapısıydı.

Birincisi tarlasında ürettiği pancarı satarak para kazanırdı. Devlet güvencesinde  garantili bir paraydı. İkincisi çevre köylerden gelen yüzlerce insan ister tartı istasyonlarında, tren istasyonlarında, ve fabrikada mevsimlik işçi olarak çalışır böylece evine bol para götürürdü. Bizim gibi o dönemin işçileri çalıştığı tarlalarda okul masraflarını çıkarır, defter, kalem ve kitap alır, babamıza  yük olmazdık. Her birimiz 10 ila 20 yaş arasında olmamıza karşılık o sorumluluğu taşırdık.

Eylül sonunda başlayan pancar sökümünde cumartesi ve pazar günleri  çalışarak harçlığımızı çıkarırdık. O yıllarda ben Aşkale-Erzurum arasını bildiğimden gözlemlerimde bu yöndeydi. 1965-1985 arasında köylerde henüz nüfus çoktu. Göç ciddi anlamda hissedilmiyordu. Bu nedenle toprak  kıymetliydi. İmkanı olan her aile bir tarlasında pancar ekiyordu. Çünkü "şeker pancarı" demek para demekti.

Şeker pancarı sökümü kampanya ile başladığında tarlada işler şöyle gelişirdi. Yaşı 20´den fazla olanlar bel ile pancarı topraktan çıkarır, yaşları 15´den küçük olanlar yapraklarından tutarak evleğin ortasında toplar, genç kız ve kadınlarda ellerindeki keskin bıçaklarla yaprakları keserek kök kısmını istif ederlerdi. Son olarak arabacı kesilen pancarları arabaya yükler tartı istasyonuna götürürdü.

Köylüler yıllar itibarıyla; Aşkale, Kandilli, Çiçekli , Ilıca ve Palandöken tartı istasyonlarına, 1960´larda kağnı abralarıyla, 1970 sonrası at arabalarıyla sonrasında traktör veya kamyonlarla ürettiği yapraklarını tarlada kestiği dagları (şeker pancarına dag denirdi) getirir tartım sonrası kantardan aldığı fişleri biriktirir, kampanya sonrası "Ekim-Kasım" aylarında parasını alır ihtiyaçlarını karşılardı. Unutmadan üreticilere bir torba şeker  verirlerdi. Mayıs ayında verilen avans ise işin tadı tuzuydu.

Kağnı arabalarıyla tarladan aldığımız şeker pancarlarını Kandilliye götürür, saatlerce kuyrukta bekleyerek sıramızın gelmesini beklerdik. Bu esnada köylüler kendi aralarında muhabbeti koyulaştırır zamanın su gibi akıp gittiğinin farkına varamazlardı. Sıramız geldiğinde demir baskül üzerine öküzleri çıkarmak zor olur, sonuçta işi başarıp tartım sonuçlanınca derin bir nefes alırdık. Kandili tartı istasyonuna Tazegül, Cinis, Karabıyık, Merdiven, Alaca, Atlıkonak, Güllüdere ve Abdalcık köyleri getirilerdi. Kampanya süresince Bayburt´tan Iğdır´a, Tercan´dan Kars´a kadar bölgede  her yıl  çalışmalar devam edip sürerdi.

ALKOL FABRİKASI KURULUYOR:

19 Temmuz 1979 tarihinde temeli atılıp Nisan 1982 tarihinde montajına başlanmış Ekim 1983 tarihinde ilk deneme kampanyasını yaparak üretime başlamıştır. Fabrikanın asıl kuruluş amacı benzine katkı olabilecek  "mutlak alkol" üretimidir. Mutlak alkol üretebilmek için kullanılan katalizör madde olan "Benzen" kanserojen madde olduğundan mutlak alkol üretiminden vaz geçilerek "ham alkol" ve "saf alkol" olarak üretim kararı alınıp 7/01/ 2004 yılına kadar üretim yapılmıştır.

03/02/2003 tarihinde Çevre İl Müdürlüğü tarafından atık madde olan "şelempe" den numune alınarak analiz yapılmış çıkan sonuca göre normalden 15 kat kirlilik ihtiva ettiği için 2872 sayılı çevre kanununun 11. maddesi gereği arıtım tesisi kurulması zorunlu olup , aksi takdirde üretim yapılamaz kararı gerekçesiyle 07/01/2004 tarihinde fabrikada üretim tamamen durdurulmuştur. Toplam teknik idari ve işçi olarak üç vardiya usulü gereğince 57 personel çalışmıştır.

KANDİLLİ ORTAOKULU OLARAK FABRİKAYA YOLCULUK:

Yıllarca şeker pancarı gönderdiğimiz şeker fabrikasını görmek ancak 1969 Kasım ayı ortasında gerçekleşmişti. Kandilli Ortaokulunda okurken Öğretmenimiz Kamil Tosun bizleri şeker fabrikasına götüreceğini söyleyince havalara uçmuştuk. İlk kez fabrika görecektik. Okul önüne gelen 6. Zırhlı Tugay komutanlığına ait iki otobüs  gezi için tahsis edilmiş,  bizi okuldan alıp Ilıcaya götürürken kar yağmış etraf  tamamen beyazlanmıştı.

20 kilometrelik yol türkü ve şarkılar eşliğinde sona ermiş bacasından dumanların yükseldiği Ilıca Şeker Fabrikasına gelmiştik. Arabalardan inen öğrenciler üçerli sıra olmuş fabrikaya girmiştik. Öğretmenlerimiz ve fabrika görevlileri bizlere işi anlatıyorlar ve şekerin nasıl yapıldığını  söylüyorlardı. Önce şeker pancarlarının yıkandığı bölüme gittik. Tazikli suyla topraklardan arıtılan daglar sırsıyla işleme giriyorlardı. Derken küp şekerlerin çıktığı bant önüne gelmiştik. Görevliler cetvel büyüklüğündeki küp şekerlerden bir tane alıp tadına bakabileceğimizi söylediklerinde  sırayla hepimiz bir küp şeker almış, yediğimizde tadı damağımızda kalan şekerleri midemize indirmiştik. Yanılmıyorsam bu gezi 3-3.5 saat sürmüş yine görevliler nezaretinde servislerimize binip Kandilli yoluna  düşmüştük. Akşam olmuş tüm öğrenciler evlerine veya köylerine giderken bizde Tazegül köyünün yolunu tutmuştuk.

Sonuç olarak Ilıca Şeker Fabrikası inşaatına başlandığı günden itibaren bölgede modernleşmeyi, üretmeyi ve eğitimi ön plana çıkarmıştı. Köy gibi olan bir nahiyeden modern bir ilçenin doğmasına sebep olmuş, çok katlı modern binaları ile çevreye örnek olmuş, tarım ve hayvancılığın gelişmesine öncülük etmiş bir sanayi tesisimizdir. Bünyesindeki ilkokul ve öğrenci yurduyla eğitime bilhassa il dışından üniversite okumaya gelen  öğrenciler ev olmuş, servis ağıyla öğrencileri okullarına taşımıştı. Tabi o zamanlar kota falan yoktu. Şeker Fabrikasının belirlediği kadar çok ekim yapılırdı. Ancak 1985 sonrası AB´ye girme adına şeker pancarına kota getirilmiş ekim alanları daraltılmış, teşviklerde kaldırılmıştı. Bu işlem 2000 sonrasında  iyice sıkılaştırılmış 59 yıldır üretim yapan 200 güne yakın kampanyada elde ettiği şekeri satan fabrika gitmiş, zoraki kotaların uygulanmasıyla ekim alanları daraltılmış hatta özelleştirme yoluyla satlığa çıkarılmış, hatta son yıllarda kota uygulanmadığı halde şeker pancarı eken köylü kalmamış böylece çalışma süresi 50-60 güne indirilmiş eskiyen bölümlerin tamirini bile yapmaktan uzaklaştırılmış bir fabrika ile karşı karşıya bırakılmışız. On binlerce çiftçinin geçim kaynağı olan şeker üretimi, politik nedenler ve  kısa adı NBŞ olan "Nişasta Bazlı Şekerlerden"  dolayı yok olmak üzere...

 

Kaynakça:

Erzurum Analitik Etüdleri, Ankara, 1965.

Erzurum İl Yıllığı, İstanbul, 1968.

Erzurum İl Yıllığı, İstanbul, 1973.

Firdes Temizgüney, Erzurum Şeker Fabrikasının Açılması, A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı:43, 2010.

Orhan Türkdoğan, Doğu Anadolu´da Sağlık-Hastalık Sisteminin Toplumsal Araştırılması, Erzurum, 1972.

Doktor Şerif Bey, Erzurum Vilayeti Sıhhi ve İçtimai Coğrafyası, Yayına Hazırlayan Murat Küçükuğurlu, Trabzon, 2011.

Turan Veldet, 30.Yılında Türkiye Şeker Sanayii, Ankara, 1958 .

Charles S. Ryan, Plevne´den Erzurum´a Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1964.