Abdurrahman ZEYNAL


Acılar Yurdu: Doğu Türkistan

Acılar Yurdu: Doğu Türkistan


               Dünya yaratıldıktan, her türlü hayat şartlarına hazır hale getirildikten sonra İnsanoğlu zuhur etti. Âdem ile Havva annemizin çocukları çoğaldı ve yeryüzüne dağıldı. İnsanlar kavimlere, toplumlara ve Milletlere ayrıldılar. Ayrılmalar yurt edinmeler ciddi mücadelelere sahne oldu. Orta Asya steplerinde, Mezopotamya ovalarında, Nil deltasında ve Akdeniz çevresinde akıl almaz savaşlara neden oldu. Bu süre içinde bazı topluluklar yok olurken, aile olarak güçlü, inanç olarak sağlam, hareketli ve seyyal olan topluluklardan biri olan Türk milleti zaman zaman acılar çekmesine karşılık, insanlık tarihinin en köklü ve en büyük milletlerinden biri olarak kalmıştır.

                 Bir halk, bir insan gurubu kolay kolay kabile anlayışından millet olma düzeyine çıkamaz. Tarih bunun şahididir. İnsanlık tarihi onlarca milletin mezarlığı durumundadır. “Etiler, Sümerler, Akadlar Firikler, Romalılar, Astek’ler” ve daha niceleri yok olup gittiler.

                 İnsanlık “Mekke’den” değişik dünya coğrafyalarına dağılırken Mezopotamya’da, Mısırda, Egede, Orta Asya’da, Hint’te ve Çin’de gelişip çoğalırken beşeri kavgaları da beraberinde getirdi. İşte bilinen beş bin yıllık insanlık tarihinde yüz akı olmuş, mazlumların hamisi, zalimlerin korkulu rüyası olan milletimiz tarih sahnesine çıkarak günümüze kadar varlığını devam ettirmiş bir millettir.

                Mete Handan Kültigin’e:

                Dağınık halde bulunan Hunlar Teoman Han ve Mete Hanın öncülüğünde toplanarak Sınırları Ukrayna’dan Çin denizine kadar uzanan coğrafyada Büyük Hun devletini kurarak tarihin ilerleyen devreleri için çok önemli bir “Türk dünyası stratejisinin” ana esaslarını ve sınırlarını belirlediler. Oğuz Han şöyle diyor;  “Bu denizler, bu ırmaklar bize yetmez! Daha deniz, daha ırmak istiyoruz! Yurdumuzu öylesine büyütelim ki gök kubbesi ona çadır, güneş de bayrak olsun” ifadeleriyle bir gerçeği işaret ederken zaman içinde bu düşüncelerden uzaklaşan Hun imparatorluğu dağılıp yıkılınca Orta Asya steplerinden kopan Türk boyları Batıya yönelerek Attila yönetiminde Batı Hun imparatorluğunu kurdular.  Attila’nın ölümünden sonra zamanla onlarda yıkılıp küçük boylar halinde kalıp yok oldular. Tarih kitapları bunların acı sonlarını söyler.

                Göktürk Devleti:

               Yenisey boylarında kalan Türk boyları Göktürk devletini kurarak yeniden ihtişamlı günlerine geri döndüler. İlk kez dünya tarihinde Türk adını alan ve Orhun yazıtlarında Türk adının kullanıldığı tarihi belgelerle karşılaşıyoruz.

               Bilge Kağan, Vezir Tonyukuk ve Kültigin yazıtları yaşanan acıları sevinçleri Türk milletinin hasletlerini anlatmaktadır. Kitabelerde geçen anlatımlara göre; Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamıyla işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar ........... Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tâbidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde sıkıntı yoktur.

            Orhun Abidelerinin bir başka yerinde  “Bilgisiz kağan oturmuştur. Buyruku da bilgisizmiş, kötü imiş tabii. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirdiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik evladı kul oldu, hanımlık kız evladı cariye oldu. Türk Beyler Türk adını bıraktı. Çinli Beyler Çin adını tutup, Çin kağanına itaat etmiş.

               Bir başka yerde ise “Öyle kazanılmış, düzene sokulmuş ilimiz, töremiz vardı. Türk, Oğuz Beyleri, milleti işitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti? Türk milleti vaz geç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan bilgili kağanınla, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hale soktun.

 

             Bilge Kağan, Kültigin ve Vezir Tonyukuk kitabelerinde yaşanan bütün olaylar sırasıyla anlatılmaktadır. Oynana oyunlar gözler önüne serilmekte ibret alınması istenmektedir. Ne yazık ki dün olduğu gibi bugünde tarihten ders çıkarmamışız.

               Uyguların Tarih Sahnesine Çıkması:

                Uygurlar basamak olarak kullandıkları Göktürk kağanını öldürerek kendi yabguları olan Bilge Kül’ü Ötüken’de kağan ilan ettiler.745 yılında Uygurlar devlet kurdular. Orhun ırmağı kıyısındaki Ordu-Balık kentini kuran ilk Uygur Kağanı iki yıl sonra öldü. Sonra Moyen-Çor kağan oldu. Moyen-Çor yaptıklarını Şine –Usu gölü yakınlarında diktirdiği  “Bengü taş” üzerinde anlatmaktadır. Buna göre öncelikle aralarında hep yakın ilişkiler olan Dokuz Oğuz boylarını derledi. Ardından Orhun-Ötüken bölgesinin etrafında konan göçen ve Türkçe konuşan boyları denetimi altına alma politikası gütmeye başladı. Bu çerçevede, kuzeyde Yenisey Irmağı havalisindeki Kırgızlarla, Altay Dağları ile Tanrı Dağları arasında bulunan Karluklar ve onlara yardım eden daha batıdaki Türgişler’le, Yenisey, Obi ve İrtiş ırmakları arasında bulunan Basmıl, Dokuz Tatar ve Çikler’le savaşmış, bunların tamamını kendi kağanlığına bağlamıştır. Bu arada savaştığı boylar arasında belirtilen Sekiz Oğuzların Göktürklerin etrafa dağılma sürecine giren asal budunu olma ihtimali yüksektir. Böylece Türk soylu boy ve budunları denetimine alan Moyen-çor Uygur Kağanlığını sağlam temellere oturtmuş bulunuyordu.

               Talas Irmağı Savaşı:

                Uygurların Orta Asya politik sahasında etkinleşmesi yüzyılın ortalarına doğru tırmanan Arap-Çin rekabetiyle ilintilidir. Taraflar kozlarını 751 yılında Talas Irmağı kenarında yapılan savaşla paylaşmışlar, Karluklar’ın da desteğini alan İslam kuvvetleri Çin ordusunu dağıtmıştır. Çin’in, Göktürk Kağanlığı’nın çöküşü ile yayılma ve nüfus etme olanağı bulduğu “Tarım Havzası’nı” (Bugünkü Doğu Türkistan) tamamen boşaltması sonucunda bu boşluğu Uygurlar doldurdu. Bütün Tarım Havzası Uygur kontrolüne girdi. Bunun sonucunda Çin’de önü alınmaz olaylar çıktı.

           Uygurların Çine Girmesi:

           Uygur Hükümdarı Moyen-çur, Tang imparatoru (o dönemde Çin’i yöneten hanedan) Su-tsung’un yardım çağrısına olumlu yanıt verdi. Çin’e giren Moyen-çor başkentleri geri almakta zorlanmadı. Bunun Çin’e maliyeti hiç de azımsanamayacak derecedeydi: 20 bin top ipek ve hatun adayı bir prenses olarak sonuçlandı.

           9.Asrın ortalarına doğru “Tibetlilerin’in Doğu Türkistan’a sızması, Kırgızlar’ın kuzeyden baskıları devletin sonunu getirdi. Mani dininin gittikçe yaygınlaştığı anlaşılan ve toplumsal yapısı iyice değişen Uygurlar’ın hemen yanı başında bulunan, göçebe savaşçı özelliklerinden hiçbir şey kaybetmemiş Kırgızlar 840 yılında Ordu-balığ’ı basarak son Uygur kağanı Ho-sa’yı öldürdüler, ahaliyi kılıçtan geçirdiler. Ötüken’de devletleri yıkılan Uygurlar yurtlarını terk ederek Karluk ülkesine iç Asya’ya bugünkü tarım havzasına yani Doğu Türkistan’a göç ettiler.

              Karahanlılar:

              Kuruluş dönemi ile ilgili pek fazla bilgi bulunmayan Karahanlılar Devleti, Karluk, Çiğil, Yağma ve diğer Türk boylarından oluşmuştur.

            Devlet, 840 yılında Uygur Devleti`nin, Kırgızlar tarafından yıkılmasıyla Bilge Kül Kadir Han tarafından kurulmuştur. 893 yılında “Kaşgar” devletin başkenti olmuştur.

             Bilge Hüsamettin Han`dan sonra devleti oğulları, Bazır Arslan Han ve Oğulçak Kadir Han yönetmişlerdir. Balasagun ve Taraz merkezli iki ana idari bölgeye ayrılan devlette; Bazır Arslan Han, Balasagun`da Büyük Kağan olarak ve Oğulçak Kadir Han Taraz`da Ortak Kağan olarak yönetimi paylaşmışlardır.

             10. yüzyıl sonlarında Oğulçak Kadir Han`ın yeğeni Satuk`un (Satuk Buğra Han) savaş halinde bulundukları Samani sığınmacıların etkisi ile İslam`ı kabul etmesi devletin tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. İslam`ı kabulünden sonra Abdülkerim adını alan Satuk Han, devletin sürekli savaş halinde olduğu Samanilerden de aldığı destek ile amcasına karşı mücadele ederek devletin yönetimini ele geçirmiştir.

                 İslamiyet`i devlet dini olarak benimseyen Satuk Han döneminde Karahanlı Devleti`nin tamamına yakın bir bölümü bu dine geçmiştir. Karahanlı Devleti ilk Müslüman Türk devleti olmuştur. Halife "Nasr Bin Ali" döneminde Abbasiler Karahanlıları Müslüman ülkesi olarak tanımıştır. Samanoğulları ile itilafta olan Karahanlılar, Gaznelileri destekleyerek Samanoğulları Devleti`ni yıkmıştır. Gazneliler ile Ceyhun nehri sınır olarak belirlenmiştir.

                Devlet 1042 yılında hanedan içindeki kavgalar sonucunda Doğu ve Batı Karahanlı devletleri olarak ikiye bölünmüştür. Batı Karahanlı Devleti; 1042-1212 yılları arasında hüküm sürmüş ve ilk başkenti Özkent olan devlet 1212 yılında Harzemşahlar tarafından yıkılmıştır. Önemli merkezleri; Balasagun, Talas ve Kaşgar ve ilk hükümdarı Tamgaç Buğra Han olan Doğu Karahanlı Devleti ise 1211 yılında yıkılmıştır.

                Cengiz Hanın Güneye Yönelmesi:

               Cengiz Han kısa sürede Kararanlılara son vererek kendi hükümdarlığını ilan etti. Daha sonra gelenek gereği toprakları varisleri arasında bölüştürdü. Böylece Doğu Türkistan’da yeni bir yönetim oluşturuldu.

               Çağatay Hanlığı:

                Çağatay Hanlığı, Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın oğullarından Çağatay Han’ın adını taşıyan Moğol devlettir.

               Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları arasında paylaştırmıştı. Yıktıkları Kara Hıtay`ın toprakları olan Kaşgar civarı ile Maveraünnehir`in büyük bölümünü Çağatay’a vermişti. Çağatay`ın bu topraklarda 1227’de kurduğu devlet 1370’e değin varlığın sürdürdü. Çağatay Han, önce ağabeyi Cuci Han ve ardından babası ölünce hanedanın en yaşlı üyesi oldu. Buna karşın kardeşi Ögeday’in Kağan (büyük han) olmasına karşı çıkmadı ve topraklarını ona bağlı kalarak yönetti.

               Çağatay Han`ın 1241`de ölümünden sonra Çağatay Hanlığı merkezi Moğol devletine karşı mücadeleye girişti. Çağatay`ın torunu Algu, Kubilay Han ile Arik Böge arasındaki taht mücadelesinin yol açtığı iktidar boşluğundan yararlanarak Harzemşahlar, Batı Türkistan ve Afganistan`ı da sınırlarına kattı. 1266’da tahta çıkan Mübarek şah, İslam dinini kabul eden ilk Çağatay hanı oldu. Ondan önceki Çağatay hükümdarları Şamanizm inancını benimsiyorlardı.

              Çağatay Hanlığı en parlak dönemini Kebek Han’ın yönetiminde (1318-26) yaşadı. Kebek Han göçebe hayatını bırakıp Karesi`de sarayı yaptırarak yerleşmiş, Çağatay ekonomisi gelişmiş ve ilk Çağatay parası Kebeki bastırdı. Bu yerleşme ve şehirlileşme ile birlikte din açısından İslamlaşma ve dil açısından Türkleşme yaşanmıştır. Ancak bu durum boylar arasındaki siyasi çatışmanın sebebi yaratılmıştır.

               Aslında Çağatay Han döneminde İslam`ın dinî alışkanlıkları yasaklanmıştır. Fakat Kara Hülâgu`den sonraki Hanlar Orta Asya`nın çoğunluğunu oluşturan Müslümanlara barışık davranmaya başlamıştır. Mübarek Şah Müslüman olduysa da kendisinden sonraki Hanlar Kebek Han`a kadar Budist idi. Moğol Hanların ciddi İslamlaşması ise Tarmaşirin`nin İslam`ı kabul etmesinden sonra yaşanmıştır.

                 Bu dönemde Maveraünnehir’de oturan ve kent kültürüne alışarak Türkleşmiş Batı Çağatay Hanlığı bünyesindekiler kendilerine "Çağataylı" olarak hitap etmeye başlamıştır. Bu dince İslamlaşmış dilce Türkçeleşmiş "Çağataylılar bazı tarihçikler tarafından Çağatay Türkleri ve kullandıkları dili de Çağatayca olarak adlandırılmaktadır.

               Bu durumda Tarmaşirin`den sonraki Çağatay Hanlığı, Duva Han`ın oğullarının güç mücadelesinin sahnesi olmuş ve 1340`dan sonra Pamir Dağlarının doğusunu yöneten Doğu Çağatay Hanlığı ile batısını yöneten Batı Çağatay Hanlığı olmak üzere ikiye bölünmüştür.

               Doğuda tahta çıkan Tuğluk Timur (1359-70) batı bölgesini ele geçirerek Çağatay topraklarını yeniden birleştirdi. Çağatay Hanlığı Altıshahr[2] (Yarkand Hanlığı), Moğolistan ve Uyguristan gibi üç bölgeden oluşmuştur.

             Bu sırada Doğu Çağatay kökenli Barlas boyundan Timur, hanlık için bir tehlike olarak belirmeye başlamıştı. Çağatay Hanlığı’na bağlı Semerkant emirinin hizmetinde bulunan Timur, önce Semerkant’ı, sonra Çağatay topraklarını ele geçirdi. Çağatay Hanlığı böylece yıkılmasına karşın, Çağataylılar 17. yüzyıl sonlarına kadar varlıklarını sürdürdüler

             Çağatay hanlığının ortadan kalkmasıyla bir müddet Kalmuklar Doğu Türkistan’a hâkim oldular.

             Çinlilerin Doğu Türkistan’a Yönelmeleri:

             Çin’de devam eden karışıklar sonrasında Mançu hanedanı batıya yönelerek Türkistan’ı Talas savaşından sonra yeniden istila etmeye kalktı. Çin zulmü olanca şiddetiyle devam ederek milyonlarca Türkün ölümüne sebep oldu. Çinliler demografik yapıyı değiştirmek için binlerce Çinliyi bölgeye bu yıllarda iskân ettiler. Türk Mimarisiyle ilgili bütün yapıları yıktılar. Çinlilerin giydiği kılık kıyafeti Uygurların giymesini mecbur tuttular. Halktan yüksek vergiler aldılar. Türk kızlarının namuslarına bilerek ve isteyerek tecavüz ettiler. Siyaset yasağı getirdiler.

               Bağımsızlığın Elde Edilmesi:

               1863`lere kadar devam eden Mançu hanedanının varlığına son verilerek Bağımsız bir devlet kurdular. Başkanlığa Yakup Beg i seçtiler.1870de Yakup Beg İstanbul’a elçiler göndererek biatını bildirdi. Osmanlıda Subaylar göndererek Türkistan askerlerini eğiterek 80.000 kişilik bir ordu kuruldu. Bu arada İngilizler Yakup beyin başkanlığını kabul ederek elçi gönderdiler. Bu süre kısa sürdü. Çinliler toplanarak 1875’de yeniden hücuma geçtiler. Bu arada Osmanlı Rus savaşı devam ediyordu. Bu nedenle Osmanlı yardım edemedi İngilizlerde Çin saldırıları karşısında ciddi bir çaba sarf etmediler. Böylece Doğu Türkistan yeniden Çin istilasına uğradı.

             Çinliler hâkimiyetlerini pekiştirmek için şiddetin her türlüsünü uyguladılar. Uygur Türkleri komşu ülkelere sığındılar. Bu dönemde on milyon Türk öldürüldü. İşgal 1911 yılına kadar devam etti. Bu zaman zarfında bütün Türkçe isimler değiştirildi. Halk katliamlara maruz bırakıldı.

              1911-1933 yılları arsında yer yer bağımsızlık mücadelesi devam etti.1933 yılında yeniden bağımsızlığını kazanan Doğu Türkistan bu seferde Rusya’nın saldırılarına maruz kaldı. Ruslar 1934-1944 yılları arsında ülkeyi işgal ettiler.

              1944 yılından sonra Milliyetçi Çin hükümdarı Çan Kay Şek müdahale ederek yine Uygurlara acılı yıllar yaşattı. Bu arada İsa Yusuf Alptekin, Mehmet Emin Buğra, Osman Batur gibi Türkler Ülkeyi bağımsızlaştırıp yeni bir yönetim oluşturdular. Ancak buda uzun sürmedi Çinliler yeniden hücum ederek Türkistan’ı işgal ettiler. Halk Himalayaları aşarak Hindistan’a sığındı. Binlerce kayıp verildi. Çok acılar çekildi.

          1949 yılından sonra Doğu Türkistan’a Sinkiang adı verilerek sözde bir otonomi kuruldu. Geçtiğimiz günler gösterdi ki otonomi sadece sözde ve Türklerin hiçbir hakkı yok.

           Sonuç:

            Bu gün dünyanın petrol, uranyum, pamuk, altın ve diğer madenleri bakımından zengin olan Doğu Türkistan Çin’in hammadde deposu halindedir. Bu nedenle Çin sömürge anlayışından vaz geçmemekte, başta ABD ve AB bu zenginliklere göz dikmektedir. Dün Rus-Çin –İngiliz Arasında paylaşılamayan bu topraklar ne yazık ki bugünde Çin –ABD çekişmesine sahne olmakta olan yine Uygur Türklerine olmaktadır.

           Tarih şunu gösteriyor ki Mete Handan beri Bir Türk yurdu olan Doğu Türkistan’da kargaşalıklar hiç eksik olmamış. Cengiz Han, Timur ve daha niceleri bu ülkeyi işgal etmiş veya işgale kalkışmış. Son işgalcilerde Çinliler. Ümit ve temenni ediyoruz ki Çin işgali de bir gün biter, Kaşgarlı Mahmutların, Yusuf Has Haciplerin vatanı tam bağımsızlığına kavuşur, yeniden Türkçenin öz vatanı olur.

Kaynaklar:

İsa Yusuf Alptekin, Doğu Türkistan Davası Otağ Yayınları

Zebignıew Brezinskı, Büyük Satranç Tahtası Sabah Yayınları

Nihat Sami Banarlı Türkçenin Sırları Kubbealtı Yayınları

Prof.Dr. Muharrem ergin Orhun Kitabeleri Boğaziçi Yayınları

Yeniden Milli Mücadele Dergisi Çeşitli sayıları

Yılmaz Öztuna, Türk tarihi Hayat Yayınları

22.08.09 /Erzurum