Abdurrahman ZEYNAL


ALLAH´U EKBER´DE BUZ GİBİ KARLAR KANIMI DURDURMUŞTU


Enver Paşa bütün idealistliğiyle, komutanlık hüneriyle haydi askerlerim hücum edin derken Ruslarda boş durmuyor mevzilerinden üzerimize ateş yağdırıyorlardı. Onlar mevzilerinde ateş ederken bizler çetin kış şartlarında açılan kar yollarında yürüyerek düşmana hücum ediyor, yoldan ayrılamıyorduk. Ayrıldığımızda kara saplanıyor yürüyemiyorduk. Bu arada savaş bütün şiddetiyle devam ediyor, Ruslar hedefi görüp ateş ederken bizler hedefi görmeden rast gele ateş ediyorduk. Böyle olunca Ruslar bizi tuzağa düşürüyordu..........!
Gece karlar içinde ayazın, tipinin verdiği felaket ışığında sabah ezanlarıyla birlikte yine düşmana hücum ettik. Allah Allah sesleri Allah´u ekber Dağları´nda yankılanırken şehitlerimiz, gazilerimizde çoğaldıkça çoğalıyordu.
Rus topçusunun menziline girmiş olacağız ki üzerimize korkunç gülleler yağmaya başladı. Komutanlar geri çekilin, geri çekilin derken saniyeler içinde bizim birliğin üzerine gülle düştü. Merminin patlamasıyla karlar havaya savruldu....! Feryatlar kulakları zonklattı...! O anda bacağıma şarapnel parçası isabet etti. Öyle şiddetli vurdu ki düşmedim ama olduğum yerde doksan derce döndüm. Ayağımı yere basamadım. Bacağım kopmuş gibiydi... Elimi kalçama götürdüğümde kalçamın parçalandığını, elimin kanlar içinde kaldığını fark ettim. Elim kırık kemiklerimin üzerindeydi. Ayakta fazla duramadım.... Saniyeler içinde olduğum yerde karların üzerine düştüm. Kalça kemiğim dağılmıştı. Şuurumu kaybetmeden gelecek atlı kızaklara yol açmak için kendimi kenara çekmeye çalıştım. Tam bu esnada sırtıma bir şeyler dokundu. Baktığımda şehit olmuş bir asker cenazesi ile karşılaştım. Zaman su gibi geçerken şuurum ağır ağır kayboluyordu. Sağım solum asker cenazeleriyle doluydu. Artık hareket edemeyeceğimi anlayıp olduğum yerde kendimi karların üzerine bıraktım.
Kar üzerinde olduğum için akan kanlarım kar etkisiyle durmuş, böylece kan kaybımdan donarak ölmeden kurtulmuştum ama ateş altında kaç arkadaşım öldü bilemiyordum. Kimi anam, kimi babam, kimi Ayşe´m diye bağırıyordu. Bir müddet sonra sesler kesilince sesin sahibinin şehit olduğunu anlıyor Allaha sığınıyordum. Çünkü Allahu Ekber Dağları ölüm kusuyordu.
Şuurum yerinde. Gece olmuş, cılız ay ışığı karlar üzerinde esen fırtınanın etkisiyle savrulan karlara dans ettiriyor, uzaklardan top sesleri, kurt ulumaları birbirine karışıyordu. Zamanın nasıl geçtiğini bilmiyorum. Farkında değilim...! Doğan güneş Allahu Ekber Dağları´nda yükselirken, bir tarafta kar deryası bir tarafta ormanlar şehit Mehmetleri selamlıyordu. Acılar içinde kıvranıyorken gözlerim şehit olanların arasında dolaşanları görüyorum. Bunlar yaralıları ve ölüleri acımasızca sağa sola çeviriyor, üzerlerindeki kıymetli para ve eşyaları alıyorlardı. Yani savaş meydanı soygunculara kalmıştı.
Soyguncular az sonra yanıma geldiler.Üç kişiydiler. Üzerimde bulunan saat, para ve kıymetli eşyalarımı bir çırpıda ceplerine indirip istihza kokan bakışlarla beni ölmeden önce öldürdüler. Bu arada baş tarafımdaki kişi yerde duran tüfeğimi alıp bana doğrulttu. "Bununla siz bizi öldürmeye çalışıyordunuz" deyip saldırıya geçmişken diğeri bu gözü dönmüş soyguncu askeri tutarak muhtemel darbelerden beni korumaya çalıştı...! Yaralı halimle kendimi korumaya çalışmıştım. Bu arada süngü elimi yaralamış tekrar kan akmaya başlamıştı. Bu arada bizlerden aldığı dürbünle etrafa bakan üçüncü kişi bir şeyler görmüş olacak ki arkadaşlarına bir şeyler söyleyip bayır aşağı kaçmaya başladılar. Arkadan bana saldıran kaçtı. Yanımda kalan "gardaş ben Ermeni´yim, o kafire gücüm yetmedi... Seni yaraladı. Gamandar geliyor, sen durumu anlat" dedi.
Kısa bir süre sonra yanıma birkaç atlı geldi. Durumu görmüş olacaklar ki atlarından indiler. Attan inen birisi yanımda duran Ermeni´yi kamçılamaya başladı. Ben ifade edebildiğim kadar "onun bana kötülüğü dokunmadı, yanındaki kaçan arkadaşları kötülük yaptı" diyerek durumu anlatmaya çalıştım.
Gamandar bu arada Türkçeden başka dil bilip bilmediğimi sordu. Bilmediğimi söyledim. Bunun üzerine gamandar başımdaki kalpağın üzerine bir işaret koydu. "Biraz sonra ekipler gelip seni alacak" dedi. Ermeni anlatılanları bana tercüme etti. Atlılar yanımdan ayrılıp gittiler.
Zaman uzuyor, acım yüreğimin derinliğine işlerken uzaktan atlı kızakların geldiğini gördüm. Çok geçmeden yanıma geldiler. Çift atlı kızak ekibi beni almaya çalıştı. Fakat alamadılar. Kalçamdan akan kan önce kaputumu ıslatmış, sonra beyaz karları kırmızıya çevirmişti. Soğuğun şiddetiyle kaputum karlara yapışmış, buz kesmişti. Çıkaramayacaklarını anlayınca bıçakla kaputun yapışık olduğu yerden kesip beni kurtardılar. Artık kızağa bindirilmiş, sonu meçhul olan bir yolculuğa çıkmıştım.