Abdurrahman ZEYNAL


BEYNAMAZ AHMET EFSANESİ


                                                   

                   Şehirleri şehir yapan  değerlerin başında şifahi kültürle ilgili efsanelerde yer alır. Bir ağıt, bir hikaye, bir şiir, bir koşma insanları günümüzden alıp yüzlerce yıl öteye götürür. Her ağıtın  efsanesi, her türkünün bir hikayesi kulaklarda çınlar. Yol kenarındaki garip bir mezarın, dağ başındaki hafif bir tümseğin söyleyecekleri vardır. Erzurum Vilayet sınırları içinde böyle onlarca efsaneye sahip , türbe, zaviye, mezar ve kümbet vardır. Her bir mezarın, kümbetin, mesire yerinin, kaybolmaya yüz tutmuş mezarların bir hikayesi vardır. İşte bu hikaye veya efsanelerden birisi "Ahmet Baba Ziyaretgahıdır".

                 Öyleyse kimdir bu Binamaz Ahmet? Nerede Yaşamıştır? Neden efsanelere konu olmuştur? Ahmet Baba ziyareti   şehirden 23 kilometre  uzakta şehrin  güney-batı yönünde, Çat -Erzurum karayoluna 4 kilometre uzakta bulunan Kümbet Köyü içindedir. Ahmet Babanın kabri köy camisinin yakınında bulunan eski bir medresenin batı tarafındadır. Kitabesi yoktur. Baş tarafında külah ve kavuk vardır. İşte efsane bu kabirde yatan Ahmet Baba ile ilgilidir.

               Dilden dile, gönülden gönüle dolaşan, çevreye sözlü gelenekle yayılan  Ahmet Baba hikayesi anlatıla  anlatıla efsaneleştirilmiştir.

                Köyün bir ağası, yanında çalışan bir işçisi vardır. Ahmet adındaki bu işçi kendi halinde verilen işleri yapan, hürmette kusur işlemeyen saygılı birisidir. Ancak her Ezan okunduğunda  köyden hızla kaçar ,Nügi deresi tarafına gider camideki namaza iştirak etmezmiş. Köylüler Ahmet´in bu durumuna bir anlam veremez, dolayısıyla  Ahmet´in Namaz kılmamak için bu davranışı yaptığına hükmederleşmiş. Bu nedenle köylüler Ahmet´in adını   "binamaz veya beynamaz" koymuşlar.

              Ancak iş köylülerin bildiği gibi değilmiş. Ahmet; bütün vakit namazlarını Kabe´de  kılar sonra tekrar geri dönermiş. Bu durum günün birinde hacca giden ağasının canının helva istemesiyle aşikar olmuş.

               Bir hac mevsimi Ahmet´in Ağası hacca gitmiş. Ağa Hacda iken evin hanımı bir güzel un helvası, kara helva yapmış. Evin Hanımı pişirdiği helvadan bir sahanda(lenger) Ahmet´e vermiş. Verilen helvayı yiyen Ahmet ; evin hanımına bir sahan daha ver de bunu da "ağama götüreyim" demiş.

             Hanım verdiği helvadan Ahmet´in doymadığına hükmederek bir sahan(lenger) helva doldurarak Ahmet´e vermiş.

              Helvayı alan Ahmet bütün hızıyla evden koşarak ayrılmış. Her zaman gittiği dere tarafına yönelmiş kısa bir müddet sonra gözden kaybolmuş.

              Ağa bu esnada Kabe´yi tavaf etmekte imiş. Ahmet getirdiği sıcak helvayı bir anda ağasının önüne koymuş ve  oracıkta sırra kadem basmış.

              Ağa sahanı(lengeri) tanıdığı gibi o kısa an içinde ellerin sahibini de tanımış.

              Hac işi bitip bütün hacılar memleketlerine dönerken adet gereği hacılar köye yakın yollar üzerinde hacıları karşılarmış. İşte Kümbet köyündeki komşularda ağalarını karşılamak için  "Zerdige Boğazına" doğru gitmişler. Hacdan gelen ağanın elini öpmek için sıraya giren köylülere hitaben; "beni bırakın, beni bırakın  gidin Ahmet´in elini öpün asıl hacı odur" diye  yönlendirme yapmış.

               Hacı ile birlikte köye gelen komşuları Ahmet´i bulmaya gittiklerinde Ahmet´in vefat ettiğini görmüşler. Bunun üzerine Ağa ; Ahmet´in vefat ettiği yere  Selçuklu tarzında bir kümbet yaptırmış ve adına da  "Ahmet Baba Ziyareti" demiş.

              İşte  o gün, bu gündür "Ahmet Baba efsanesi"  dillerde dolaşmaya, gönüllerde yer etmeye başlamış ve günümüze kadar gelmiştir.