Orhan DURMUŞ


CANLANDI GÖZÜMDE KOSKOCA MAZİ?


 

Son zamanlarda hep çocukluğumla alakalı hatıralar aklıma geliyor!

Çocukluğuma dair ne varsa düşünür oldum şu sıralar, internette hep doksanlı yıllara ait reklamlar, diziler, eşyalara v.b. bakarak hatırlamaya çalışıyorum tüm detayları. Her gün aynada gördüğüm ben, hiç değişmemiş gibi hep bıraktığım gibi sanıyorum kendimi ama ne zaman eski bir fotoğraf görsem değişimin ve aradaki inanılmaz farkın anlamını anlıyorum. Zaman denen kavram, sen nasıl bir şeysin?

Erzurum da ramazan ayında bir koku duyardım nasıl tarif edilir bilemem ama o kokudan ramazan gelmiş derdim. Yine ramazan aylarında ara ara bu kokuyu hissede biliyorum. Kime anlatsam; ?ekmek kokusudur o yaa..´ diye anlatıyor ama değil? başka bir şey başka bir iklim. Her mevsimi ayrı, her kültürü ayrı güzeldi çocukluğumun şimdi değişen ben miyim yoksa zaman mı bilmiyorum. Bu durumun sosyolojik bir açıklaması vardır tabi ki?  ancak son zamanlarda çocukluğum diyorum sadece?

Ramazan ayı çocukluğumda kışa denk geliyordu. Annemden teravih namazına gitmek için çıkardım dışarı, arkadaşlarımla kaymak için ayaklarıma terlik giyinir o soğukta çünkü terlik kaymak için süper bir malzemeydi. İftar da pide kuyruğundaki hengâme? bizim zamanımız da akıllı telefon yoktu. O yüzden en büyük eğlencemiz sokakta oynamaktı bu sebeple çocukluğumuzu doya doya yaşadık. Mahalle maçları yapar kaybedersek kavga eder, kazanırsak dayak yerdik. Mahalle takımında yer almak, o kadar çocuğun arasında seçilmek bir onur meselesi olurdu. Seçilenler mahallemizin itibarlı gençleri gibi görülürdü, ?en azından bizim için? takıma talep çok olunca veya kendi aramızda maç yapacağımız zaman iki takım liderinin karşı karşıya geçip adım adım birbirlerine yaklaşarak ?aldım verdim ben seni yendim? şeklinde tekerleme ile kendi takımını seçmek için kura yapardık. Yani şimdilerde elimizde telefon telefona gömülerek futbol oynamıyorduk. Bizzat göbeğindeydik işin? acıkınca eve koşar arkadaşlarımdan ayrılmamak için eve gitmeden evin önünden ?ANNEEEEEE ANNEEEEEE? bağırarak annemin cama çıkmasını sağlardım. Annem mesajı alır salçalı ekmek ya da domates peynir dürüm yapar bana poşetle atardı. O zamanların lezzeti hiçbir zaman alamayacağız belki ama hatırlamak bile çok güzel. Biten kibrit kurularının paketlerini biriktirir ?papil? oynardık. Bilenler bilir o zamanın para birimi papildi. Bilye oynar bileğimizle kazanır bunun havasını mahalleye atardık. Delikanlı adamın eli bilye oynamaktan çatlak çatlak olurdu. Bu bir anlamda profesyonelliğin belirtisi gibiydi, Üçgen, baş, kuyu, bir kondu, bilye ile oynanan oyunları adlarıydı. Zaman geldi Migros bilyesi denek ?zengin bilyesi? veya ?coni bilyesi? denen özendiğimiz ama asla ulaşamadığımız bir bilye üretildi. Bu bilyeler diğerlerinden farklı renkli ve çok havalı bilyelerdi file torbalarda satılırdı. Bu özenti ve arz talep dengesi karşısında bilyeler için bir ekonomi oluştu ve bir coni bilyesi beş normal bilye değerinde değiştirilmeye bozdurulmaya başladı. Ekonomiden bir haber olabilirdik ama bu işin borsasını farkında olmadan oluşturmuştuk işte? derken elimdeki bilyeleri sırf o güzel bilyelere sahip olabilmek adına bende takas yaparak edinmeye çalıştım. Bu aynı altın almak gibiydi değeri asla değişmeyecek bir altın almak gibi bu işten kar elde etmeye çalışanlarda yok değildi artık nadir bulunan sayısı diğerlerinden az üretilen bilyeleri bazı uyanıklar altı, yedi bilyeye bozdurmaya başlamışları? bende bilye ekonomisinde bir krizle sarsılıp battıktan sonra ortaklarımla anlaşamadım ve bıraktım? bir coni bilyesi beş bilye iken bende varımı yoğumu bu renkli bilyeleri almak için yatırmıştım. Elimde artık bir sürü coni bilyesi vardı ve sırf kaybetme korkusuyla yatırım yapmıyor (oyunlara katılmıyordum) elimde saklamayı tercih ediyordum. Oynarsam da eski bilyelerimi kullanmaya özen gösteriyordum. Gün geldi herkesin artık kolayca ulaşabildiği bir hal alınca yani nadir bulunan coni bilyeleri artık piyasada çok olmaya başlayınca bir coni bilyesi beş normal bilye ederken bir anda piyasa bozuldu ve bir coni iki normal bilye eder oldu ve ben o zaman heder oldum? ortaklarımdan borç istedim kaybettim. Derken battım?

İşin şakası bir yana uzun zamandır böyle şeyler aklıma geliyor ve çok duygulanıyorum. Şimdilerde çocuklarımızda gördüğüm en büyük eksik ise budur. Tabletlere ve akıllı telefonlara teslim ettik bütün özgürlüklerimizi, çocuklarımız artık özgür değil mağdur ve mahkumlar? daha küçük çocuklar onu izlemeden dinlemeden uyumaz oldular, anneler ninni söylemez hale geldiler, sırf çocuk ağlamasın diye ne izlediğini kontrol dahi etmeden, edemeden telefonların esiri haline getirdik çocuklarımızı? çocuklarımızın kendilerini ifade etmelerini engelledik. Bu sebeple eski oyunlarla alakalı etkinlikler yapılmalı babalar çocuklarına bu oyunları hatırlatmalı sevdirmeli diye düşünüyorum.

İyi haftalar dilerim?