Abdurrahman ZEYNAL


DEVLET, TARİH VE BÜROKRASİ


                                                                 

                                              

Devlet demek; aşağı yukarı bürokrasi demektir. Devletin ortaya çıkışıyla birlikte bürokrasinin oluştuğunu söyleyebiliriz. Kendi aralarında örgütlenmiş, devlet yönetimini meslek edinmiş, insan gurubu ortaya çıktığı anda devlette var olmuştur. Devlet yönetiminin bu daimi kadrosu, örgütleniş biçimi ne olursa olsun devletten ayrı düşünülemez. Devlet varsa, bürokraside vardır. Bürokrasinin en belirgin özelliği, merkezileşmiş, kadrolaşmış ve devlet yönetimini meslek edinmiş olmasıdır. Bu vakıa imparatorluklarda net biçimde görülebilir. Mısır, Roma, Bizans, Çin ve Osmanlıda; bürokrasinin tüm özelliklerini görmek mümkündür.

                   Bürokrasinin gelişmesi:

Tarihin öyle garip anları vardır ki, bir küçücük topluluğun; ülkeleri, milletleri yönetecek fideyi diktiği andan itibaren mukadder gelişmesine paralel olarak, amme işlerinin maaşlı, merkeze bağlı memurlar tarafından yapılması bir mecburiyettir. Bu zümre sayıca arttığı sürece, devletin devamlılığı sağlanır ve en güçlü gurubu haline gelir. Kahraman, din adamı, fatih veya fikir adamlarının kurduğu toplum ve devlet, genişlemesinin belli bir anında devlet hâkimiyetini tesis ve devam ettirmek, toplum ihtiyaçlarını gidermek, gündelik işleri yapmak için karmaşık, teferruatlı bir mekanizma halini alır.

                Osmanlı Toplumunda Bürokrasi:

Osmanlıda devlet yönetimine hâkim başlıca güçler şunlardır. Saray, Seyfiye, Kalemiye, ilmiye. Bu gün bunları şöyle sıralayabiliriz. Saray, bürokrasi ve aydınlar. Sarayın devlet yönetimindeki etkisini izaha gerek yok. Seyfiye ve kalemiye, ya doğrudan saray tarafından maaşlı ve ücreti ödenen kişilerden veya bir devlet mülkünün nemasından faydalanan kişilerden oluşur. Kısaca bürokrasi, doğrudan veya dolaylı olarak devlet hazinesinden geçinendir. Devletin kuruluşundan yükselmesine kadar geçen sürede bunların sayısının artmadığı veya minimum kaldığı, duraklama ve gerilemeyle birlikte sayılarının hızla arttığı görülür.(Koçi Bey Risalesinde bu olay örneklerle anlatılmaktadır)

Tarihçiler tarafından kabul edilen görüşe göre yeniçeri ocağının yozlaşıp bozulması bu artışla başlamıştır. Bu tüm Osmanlı bürokrasisine teşmil edilebilir. 17 asırda devletin kontrol ettiği sahanın artmasına karşılık bu bölgelerdeki azalan otoritesi beraberinde çürümeyi ve çözülüşü de getirmiştir. Kapı kullarının artmasına karşılık kalitede o oranda azalmıştır. Yükselme döneminde zaferlerin esasını teşkil eden bu güçler, gerileme dönemimde; mağlubiyetlerin baş sebebi olmuştur. İstanbulu fetheden kudret taşra dâhil yüz bin civarında olmasına karşılık, asırlar sonra Ruslarla yapılan savaşta kaybettiklerimizin sayısı bu sayıdan fazladır. Bunun sonucunda zayıflayan yeniçeri ocağının kanlı şekilde ortadan kaldırılması bir dram doğurmuştur. Gerçekte bu dram Osmanlı bürokrasisinin iflasından başka bir şey değildir.

18.asırda meydana gelen bir olayı hatırlatalım. Devletin savaşlar sonucu hazinesi boşalmıştır. Sarayda bulunan altın ve gümüşler eritilip sikke yapılmıştır. Alınan tedbirlere karşılık borçlar bir türlü kapatılamamıştır. Bunun üzerine Padişah eyaletlere mektup yazmış, yardım istemiştir. Alınan cevap, aczin, pişkinliğin, vurdumduymazlığın zirvesidir. Devletin en zor anında taşra bürokrasisi merkezi yalnız bırakmakla kalmamış, merkezden utanmadan yardım talep etmiştir. Dönemimin Padişahı bunun üzerine  ?Hezele?, ?Müptezele?, "Lemyezele?, "bekle ki Mehdi gele dünya düzele" ifadeleriyle sonuçlanan şiiri yazmıştır. Demekki kapıkulları devletin en zor zamanlarında devleti yalnız bırakacak kadar bencillerdir. Yükseliş anında fazilet timsali olan kudret, düşüş anında acz içinde, fonksiyonlarını yitirmiş, görevlerini yapamaz haline gelmiş ve devletin sırtına kambur olmuşlardır.

                Bürokrasi ve karışımları:

İmparatorluk dönemlerinde bürokrasi, büyümenin bir anında artık devletin mutlak sahibi konumundadır. Roma tarihi bunun örnekleriyle doludur. Romanın cumhuriyet dönemi, imparatorluğun büyümesine paralel olarak artan bir merkezi kudretin hâkimiyetine girer. Triumvira dönemine son veren olaylar imparatorluğun çöküşünü hızlandırır. Bu dönem; kanlı suikastla, bürokrasinin kendi iç çekişmesi, sık sık rastlanan saray darbeleri, iktidar değişmelerinin bir kontrolsüz gücü olur. Bir gece darbesiyle imparatorların ölü veya diri tahtlarını başkalarına bıraktığı anlar olur.

Osmanlı imparatorluğunda da aynı kaderi görürüz. Yükseliş döneminde nadir görülen ayaklanmalar, gerileme ve duraklama döneminde vakayı adliyeden olur. Bütün bu değişimlerin temelinde devlete hâkim bürokrasinin olduğu görülür. Bu dönemde öldürülen padişahlar, kelleleri uçurulan vezirler onlarcadır. Tatmin olmamış vezirler, azledilmiş sadrazamlar, istekleri kabul edilmemiş medreseliler(softa isyanları) hep bürokrasiyi tahrik ederek, anarşiye, katliamlara sebep olmuşlardır. Hakkın, hukukun olmadığı zamanlar olmuştur. Tarihimizde, kadınlar saltanatı, ağalar saltanatı bu anarşi dönemlerinde olmuştur.

                 Çöküş Ve Sorumlular:

19. asrın ilk çeyreğinde Kavalalı Mehmet Ali Paşa´nın Mısır Eyalet Ordusu Toroslar´ı geçerek İstanbul´a yürürken; Osmanlı ordusunda müşavir olan Moltke hava tahmin raporunu ister. Paşa bunun kolay olduğunu söyler. Adamlarını gönderir. Çobandan havanın durumunu sorar. Çoban keçinin kuyruğuna bakarak hava tahminini söyler.

İşte bu asırda toplum yöneticilerimizin içine düştüğü cehalet, aymazlık, vurdumduymazlık baş döndürücüdür. Avrupa teknolojide, bilimde, sanatta yol alırken, Radyum keşfedilmiş, ampul icat edilmiş, buharlı gemiler denizleri kolaçan etmektedir. Maalesef Osmanlı bürokrasisi darbeler peşindedir. Bu döneme ait teknoloji müzesine sahip olamayışımız bunun açık bir delilidir.

            Mısır Firavunlarının Kâtiplerinden Modern Bürokrasiye:

Şark toplumlarında devlet birinci kudrettir. Devletin hangi kudretlerden oluştuğu bellidir. İnsanlar; gelişmenin ve ilerlemenin muharrik gücü olarak hep devleti görürüler. Bu ise devletin; asıl gücünden başka, sığınacak, kapılanacak bir yer olarak kabul edilmesinden kaynaklanır. Mısırda sadece Firavunların, mumyalanmış cesetleri tarihin tanıkları değildir. Vezirlerinin günümüze kadar gelen mumyaları, duvar resimleri bunun canlı örneğidir.

               Sonuçlar:

Cumhuriyet dönemi bürokrasisine gelince; en belirgin özelliği devir almağa mecbur kaldığı koskoca bir imparatorluğu idare eden bürokrasi ordusunun olağan üstü çokluğudur. Bu durumun ekonomik ne manaya geldiğini izaha gerek yoktur. Bu dönemde bürokrasi deyince genelde vatandaşın karşılaştığı sorunları çözme ve onlara yol göstermeyle ilgilidir. Özel sektörün işlerini takip ve sonuçlandırmayla alakalıdır. Anck partizanca çabalar, ideolojik bakışlar bu dönemin açmazları durumundadır. Henüz bu yanlışlığımızı düzeltecek önlemleri almadığımızda bir gerçektir.

Netice olarak şu söyleyebilir ki; bürokrasinin sağlıklı işleyebilmesi; hukuk devleti içinde yetkilerini tas tamam kullanabilmesi ve sorumluluklarını da taşıyabilmesi şarttır. İktidar sarsıntılarından, partizan etkilerden müteessir olmayacak, milletin hizmetinde bir bürokrasi düzenlenmesine ihtiyaç vardır. Bürokrasi sadece kanunla belirlenmiş alanlarda hizmet vermelidir. Demokrasi ve hukuk devletinde her türlü icraat milletin, doğrudan veya dolaylı denetimine tabii olmalıdır. Kaza-i ve idari denetim sağlam esaslara bağlanmalıdır. Bütün işler, ?Salahiyet ve mesuliyetin şahsiliği? üzerine bina edilmeli, ?Suç varsa cezada olmalıdır?  veya  ?Başarı varsa mükâfatta olmalıdır? şeklinde uygulanmalıdır.

Bürokrasiye asla politika bulaştırılmamalıdır. Sonuç olarak hiç bir devlet görevlisi; vali, kaymakam, savcı, hakim, doktor, öğretmen, memur, amir asla bir partinin, bir sendikanın, bir  cemaatin, bir tarikatın elemanı asla olmamalıdır. Sadece ve sadece görev ve yetkileri kanunlarla belirlenmiş devletin elemanı olmalıdır.