Ömer Faruk KIZILKAYA


EĞİTİM TARİHİMİZİN YAKIN TARİHİ -3

(Özel Sektörde Neler Oluyor?)


(Özel Sektörde Neler Oluyor?)

Kıymetli Dostlar,

Eğitim camiasındaki sorunları paylaştığımız serinin üçüncü yazısıyla huzurlarınızdayız. Önceki yazılarımızda ÖSYM’nin kuruluşu, dershaneciliğin mazisi, MEB’deki bazı yanlış uygulamalar ve düz liselerin Anadolu Liselerine dönüşümü konularını işlemiştik. En sonunda da 6, 7 ve 8. sınıflara getirilen SBS’den bahsedip dershanecilikle ilgili yaşadığım bir ufak olaydan bahsetmiştik. Bu hafta özel sektörden ve özel kurumlarda çalışan öğretmenlerin sorunlarından bahsedeceğim.

Geçen haftaki yazımın peşine bana ulaşıp yaşadıklarımdan ötürü bilgi almak isteyen eş dost oldu. Kendilerine teşekkür ediyorum. Yazımı bilerek geciktirdim. Özel sektör öğretmenleri adına 30 Ağustos’ta yürüyüş düzenleneceğini bildiğim için sonuçlarını görmek istedim. Beklediğim gibi de oldu. Zamanlama ve uygulama konusunda yanlışların olduğu yürüyüş, öğretmeni çapulcu etmekten başka bir şeye yaradı mı, zaman içerisinde göreceğiz. Biz kendi hikâyemizi anlatmaya devam edelim:

Yıl 2007. MEB, zorunlu eğitim sebebiyle okullarda artan öğrencileri okul kalitesine göre eleyebilmek için sınav üstüne sınav denemekle meşguldü. Öğrencilerin üstündeki baskıyı azaltmak ve onları yılsonundaki performanslarına göre tasnif edebilmek amacıyla ortaokul öğrencilerini üç yıl boyunca sınava tabi tutma kararı aldılar. Sınav üç yıla çıkınca velilerin kaygı düzeyi de üç katına çıktı. Çocukları her sene dershaneye göndermeye çalıştıkları için aile ekonomileri bundan olumsuz etkilendi.

O dönemlerde öğretmen alımlarında da çeşitli değişiklikler yapılıp sayılar bazı seneler azalınca atanamayan öğretmen sayısı da iyice arttı.

Atanamayan öğretmen konusu sadece atama sayılarıyla alakalı bir durum değildi. Ülke genelinde ilerisinin düşünülmediğini günümüzdeki durumdan anladığımız ama o yıllarda gelecekle ilgili sadece tahminlerde bulunduğumuz bir sözde icraat vardı: Her ilde üniversite açılması. Ülke genelinde mantar gibi üniversite açılıyordu ve bu üniversitelerden mezun olanlara devlet iş veremiyordu. DPT sınıfta kalmıştı. Üniversite mezunu olan genç öğretmenler, baba eline bakmamak adına özel sektörde rızıklarını kovalıyorlardı.

Öğretmenlik konusunda ülkede alternatifler çoğalmıştı: kadrolu, sözleşmeli, ek ders ücreti karşılığında çalışan, özel sektör öğretmenleri. Özel sektör öğretmenleri için de üç kategori vardı: Özel okul, dershane, etüt merkezi.

Dershaneler daha çok okula yardımcı olması, eksik bilgilerin tamamlanması ve zaman kullanımının öğrenilmesi için tercih ediliyordu. Etüt merkezleri ile özel okullar biraz daha farklı bir misyona sahiplerdi. Daha çok, çalışan anne babaların tercih ettikleri kurumlardı bunlar. Hem çocuklarla özel olarak ilgilenilmesi hem de ödevlerin yapılması amaçlanıyor, bu sayede anne baba da akşam çocukların ödevleriyle uğraşmak zorunda kalmıyorlardı. Ayrıca kendilerinin mesaide oldukları saatlerde çocukların güvenli bir ortamda bulunmaları sağlanıyordu. Veliler için tek sorun maddiyattı, onun dışında sorun görünmüyordu.

Kurum sahipleri sınavların artmasından memnunlardı. Zira her sene daha alt gruplar için sınıf açıldıkça öğrenci sayısı artıyor, öğrenci sayısı arttıkça daha çok para kazanıyorlardı.

Düz liseler 2005-2006 sezonunda dört yıla çıkarılınca 2008- 2009 sezonunda dershaneler üniversiteye hazırlık grubunda öğrenci sorunu yaşadılar ve maddi sıkıntı çektiler. O sene öğretmenlerin sıkıntıları da patronlar kadar oldu. Zira sigortaları yatmadı, maaşlarını zamanında veya hiç alamadılar. Ertesi sene bu sorunlar geride kalmıştı.

Erzurum’da kısa adı PALDER olan Palandöken Dershaneler Birliği kurulmuştu. Şehrin eğitimdeki seviyesi düşük gelince alternatif yollar aranmaya başlanmıştı. Şehrin başarısını artırmak için toplantılar tertip ediliyordu. Toplantılar, duyduğum kadarıyla cemaatin okullarından birinde ya da yine cemaatin dershanelerinde yapılıyor, maklubeler yeniyor, Vali veya yardımcısı toplantıda bulunuyordu. Bu toplantılarda bir karar alınmıştı: Dar gelirli ailelerin çocukları Valilik tarafından dershaneye gönderilecekti.  Hükümet ile cemaatin arası çok iyiydi ve bu çalışmada aslan payını cemaat alıyordu. İyi okulların öğrencileri genelde cemaatin dershanelerine gönderiliyor, kalanlar da diğer dershanelere pay ediliyorlardı. Kurumlar iyi öğrencilerin cemaat dershanelerine verilmesine kızıyorlardı ama paralarını aldıkları için çok da ses etmiyorlardı.

Dershane ve okul açmak da bugünkü kadar kolay değildi. Kurum açacak kişiler, kurumun giderlerini bir süre karşılayacak kadar güvence göstermek zorundaydılar. Bu uygulama varken de öğretmenler mağdur olabiliyordu ama kaldırıldıktan sonra öğretmenlerin mağduriyetleri daha da fazla arttı.

Devlet ile cemaat arasında gerginlik başlamıştı. Cemaat, dershane ve okullar sayesinde kendi yapısına alttan alttan adam temin ediyordu. Hükümetin ilk başlarda işine gelen bu uygulama kendilerini tehdit eder durum gelince dershanelerin kapatılması gündeme geldi. Dershaneciler alternatifler aramaya başlamışlardı. Ülkede bir belirsizlik ortamı vardı. Sistemin sürekli değiştirilmesi, alışıldık bir durum olmuştu. Devletin ciddi bir eğitim politikası olmadığı için el yordamıyla Milli Eğitim yönetilmeye çalışılıyordu, günümüzde olduğu gibi. Kurallara ve sisteme göre yönetilmeyen devlet, kurumlara ve kişilere göre yönetilir. Türkiye’de de durum aynen böyleydi.

Yıl 2014. Bu düzensizlik halinde devlet, nedendir bilinmez, özel sektördeki öğretmenleri daha da mağdur edecek bir uygulama başlattı: “Özel sektördeki öğretmene, devletteki öğretmenden daha az maaş verilemez.” maddesi uygulamadan kaldırıldı. Gerçi kaldırılmadan önce de uygulandığı yoktu (2007 yılından beri sektördeyim, 2014’e kadar sadece 2008 yılında öğretmen maaşına yakın bir maaş verildi, aralık ayında maaşımın %27’si kesildiği için istifa ettim. Yani uygulama sadece kâğıt üstündeydi.) ama yine de öğretmen için bir güvenceydi. Mahkemeye gidilecek olsa öğretmenin elini kuvvetli tutacak bir uygulamaydı. Bu uygulamanın kaldırılmasından sonra özel sektörde öğretmen iyice mağdur olmaya başlamıştı.

Ülkede 17- 25 Süreci başlayınca dershanelerde de bir dönüşüm başladı. Devlet, bir taraftan FETÖ ile mücadele etmeye çalışıyor, diğer taraftan FETÖ ile alakası olmayan kurumları mağdur etmemek için yollar arıyordu. Dershaneler kapatılacak, dendi ve yerine Temel Lise açılacaktı. Ortaya özel okul ile dershane arasında melez bir kurum çıkmıştı. Dershane binasında okul hizmeti verilmeye çalışıldığı için kimin ne yaptığı belli değildi. Bu kurumlar bir süre devam ettirilecek, daha sonra özel okula dönüştürülecekti. Dershanelere dönüşüm için süre tanındı. Türkiye çapında hizmet veren kurumlar, alternatifleri değerlendirmeye başladılar.

2015 yazında 1 Eylül’e kadar açık kalan dershaneler, giderayak son kozlarını oynamaya kadar verdiler: Yaz kursu açacaklardı. Normalde yaz tatilinde iki haftalık tanıtım kursu açılırdı ama tüm yazı dolduran kurs o tarihte başlıyordu. Bu durumun öğretmen için ne anlam ifade ettiği çok da belli değildi, halen daha da belli değil. Öğretmen, 12 ay maaş aldığına mı sevinsin, yoksa tatil yapamadığına mı üzülsün? Maaş anlaşması genelde 10 ay üzerinden yapılırdı. Bu sayede 12 aya çıkarılmış oluyordu. (2005 yılında Bakan, MEB öğretmenini 10 maaş üzerinden çalıştırmak isterse özel sektör bundan geri durur mu?)

  O dönemde “kişisel gelişim kursu” adı altında başka bir kurs biçimi ortaya çıktı. KPSS kursu için kullanılan bu kılıfla üniversiteye hazırlık kursu açılacaktı. 2015- 2016 sezonu başlayacaktı ve çift yıllarda (2014, 2016, 2018 gibi) lise ve ön lisans grupları için KPSS yapıldığından denetlemeye gelindiğinde hafta içi öğrencisine “KPSS öğrencisi” denecekti, böyle bir kılıf bulunmuştu. Bu aklı da büyük markaların devletin zirvesiyle irtibatlı olan ortakları veriyordu. Yani bilgi içeriden alınıyordu. Dolayısıyla uygulama kısa sürede ülkeye yayılıyordu. (Allah var, adamların söylediklerinin dışında bir uygulama da görmedim. Pandemi de dâhil, verilen tüyoların hiçbirinin sürpriz sonlu olduğunu görmedim.)

2016 yazına gelindiğinde 15 Temmuz Darbe Girişimi gerçekleşti. Hükümet ile cemaat açık bir savaşa girdi ve cemaat savaşı kaybetti. Hükümet, artık cemaatin elindeki en büyük koz olan okullarına ve dershanelerine en ağır darbeyi indirdi: Cemaatin özel okullarına el kondu, cemaat kurumlarında çalışan öğretmenlerin diplomaları geçersizleştirildi, ülke genelinde de dershaneler kapatıldı. Cemaatle bağlantılı olan MEB öğretmenleri ihraç edildi.

1 Ocak 2014 tarihi itibariyle dershanelerde 6 yıl sigortası yatmış olan öğretmenlerin sınavsız olarak MEB kadrosuna alınması gündeme geldi ve uygulamaya geçti. Dershane öğretmenleri artık MEB kadrosundaydı. Çoğu öğretmen de kendi ilinde değerlendirildi.  (2007 yılından beri dershanecilik sektöründe çalışmış olmama rağmen sigortam muntazam yatırılmadığı için bu fırsattan yararlanamadım. Çünkü yaz aylarında sigortalarımız kesiliyordu. Bazen sigortalarımız bizden habersiz kesiliyordu. Biz öğrendiğimizde iş işten geçmiş oluyordu. O da ayrı bir kokuşmuşluk. Bu durum ülke çapında yaşanan bir sorundur. SGK ve MEB bu durumu bilmiyor mu? Sizce? Bence ihmal, görevi kötüye kullanma ve daha birçok suç var. Sorsam “Şikâyet olmayınca işlem yapamayız.” gibi mazeretler sunarlar. Bu yazı şikâyet olsun, sorun hâlâ devam ediyor. Denetim yapın da görelim. Aksi halde ben basın gücüyle denetlemenizi yapacağım, kulağıma gelen kirli ilişkileri belgeleriyle yayınlayacağım.)

Peki, cemaatle bağlantısı olmayan dershaneler ne olacaktı? Onlar için de özel öğretim kursu ve kişisel gelişim kursu statüsü getirildi. Özel öğretim kursunda sadece bir (1) branşta ders verilecekti, kişisel gelişim kursunda beş branşa kadar eğitim verilecekti. Ortaokul grupları için de kurs ve etüt merkezi açmak yasaklanmıştı. Bu uygulamalar hâlâ geçerli olan uygulamalardır. İşte burada yeni sorunlar baş gösterdi:

Özel öğretim kursları, diğer branşlardaki öğretmenlerinin sigortalarını “memur” statüsünde yapıyor, çoğu öğretmenini yasak olmasına rağmen MEB’den karşılıyor.

Kişisel gelişim kursları bu konuda daha rahatlar. En azından branş sayısı daha fazla, öğretmenin de ataması öğretmen olarak yapılıyor. Onlar da öğretmenlerinin bir kısmını MEB’den karşılıyor. Devlet de bunu biliyor ve suç olan bu uygulamaya İl ve İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri ses çıkarmıyorlar. Denetleme yapıldığına 15 yılda 1 kere denk geldim. Yakutiye MEM Şube Müdürü Bahri Tanas sınıfa girerek, kimliğimi alıp T.C. kimlik numaramı not etti ve gitti.

Bugün özel sektörde çalışan öğretmenlerin ve sadece özel eğitim kurumu işleten işverenlerin en büyük sorunlarından biri MEB’de çalışan öğretmenlerin kurs merkezi açmaları ve bu kurs merkezlerinde kaçak olarak çalışmaları.(Şimdi bu “kaçak çalışma” ifadesi yüzünden bana karşı çıkanlar olacaktır. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 28. Maddesi ile 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 40. maddesi açıktır. 40. madde de bizi 8. maddeye yönlendirir. Açıp okuyun.) MEB’e geçen dershane öğretmenleri de bunu en çok yapan grup.

Kurum sahiplerinin ilk başlarda işine gelen bu kaçak çalışma işi onların kurum sahibi olmaya başlamaları nedeniyle sorun haline geldi. Yakında ortalık karışacak gibi. Zira şehir merkezinde 420 bin civarı insan yaşamasına rağmen resmi ve kaçak kurs sayısının 120’yi geçtiği iddia ediliyor. Denetleme yapılmadığı için de bu sorun devam edecek. Ben sorunu ve suçları söyledim, suçların kanundaki karşılıklarını söyledim. MEM’i ve SGK’yi göreve çağırdım. Yeni sezon başlarken denetleme yapılmasını istiyorum. Önümüzdeki hafta konuya devam edeceğim. O zaman kadar da kurumlarımızı izleyeceğim. Bakalım çalışacaklar mı? Yoksa MEM’deki ilişkiler buna engel mi olacak? Bekleyip göreceğiz. O zamana kadar Allah’a emanet olun.