Orhan DURMUŞ


GÖZ KIRPAR ZAMAN


Kaç yaşındayım bilmiyorum?

 

Dün neredeydim bugün nerede?

 

Sıkışıp kaldığımız zaman?

 

Yaşadığım her şey bir göz kırpması sadece, hangi ara büyüdüm. Nerede babamın aldığı bayramlıklar, nerede onu giymek için sabırsızlıkla beklediğim bayram sabahları? ramazan ayında fırın kuyrukları, susamlı ekmek kokusu?

 

Yolun yarısına hangi ara geldim bilmiyorum. Bir rüya misali akıp geçti zaman, rüyalar mı daha uzundu yoksa hayat mı bir rüyaydı. Şimdi anlıyorum sadece göz kırpar zaman ne olduğunu anlamadan ya uyanırsın ya da uyandırır seni zaman?

 

Gözümün önünden akıp gidenleri hangi ölçü birimi ölçebilir? Saniye, dakika, saat, gün, hafta, ay, yıl, karıştı hepsi birbirine? bunları bildirene şükürler olsun? dedemin dizinin dibinde oturduğum zamanlarda dedem yaşının onbeş olduğunu söyler bende bu yalana inanırdım. Şimdi anlıyorum yalan olmadığını kaç yıl geçerse geçsin ruhum onbeş yaşında kalıyormuş şimdi anlıyorum. Ben hala cahilim bir şey bilmiyorum benden nasihat beklemeyin, nasihat verin lütfen? hayır büyümedim daha hala evde çoraplarımın yerini anneme sormak istiyorum. Evden çıkarken babamdan harçlık almak ?eve erken gel? talimatıyla babamın, akşam ezanı okunmadan telaşlı, derse gecikmiş bir öğrenci misali girmek istiyorum eve? ne anlatıyorum sahi, her bir beyaz tek görünce başımda olmam gereken yaşa geri dönüyorum. Bu şaşkınlığım yeni uyanışımdan, sabahın mahmurluğu var üzerimde, sabah dediysem de öğlen olmuş haberimiz yok.

 

Biraz yorgunum galiba.. yorgunluk demişken bakın ne geldi aklıma;

 

?Biraz yorgunum.

 Kavgaları birikiyor insanın,

 Her uzvundan ayrı ayrı taşıyor acısı zamanla.

 Yaşımdan yorgun,

 Yaşımdan telaşlıyım bugünlerde.

- Kaç yaşındayım sahi..

Saymadım, bilmiyorum.

Belki kırklarımdayım.

Belki otuzlarımda,

Belki de doksan sene yuvalandım. Bu dünyanın sırtında, hiç bilmiyorum!

Hayat taviz vermediği hızı ve kavgasıyla akıp gidiyor!

Baharın rahiyasından akıp coşan çiçeklerle hatırlıyorum lise yıllarımızı!

Kimimize kış, kimimize bahar olup canıyla değen babalarımızı!

Bu memlekette insanlar belki de en çok baba sancısıyla inliyor, en çok baba deyince aklımıza gelir çocukluğumuz.

Mazinin araladığı perdeden sızıyor eski günler..

Onlarla kavgalı onlarla sevdalı olduğumuz.

En çok baba yokluğunun hüsranıyla kızıyormuş zaman ayrılığın yarasını.

İnsan baba olunca anlıyormuş babasını!? Erdem Beyazıt.