Abdurrahman ZEYNAL


KARAKÖSE MAHALLESİ-5

KARAKÖSE MAHALLESİ-5


Evlerin toprak damlı olduğu,ekmeğin evlerde ki tandırlarda pişirildiği,tezeğin büyük oranda yakacak olarak kullanıldığı yıllar çocukluğumuz Karaköse mahallesinde geçti.Evlerde akan suyun olmadığı, cakkıllar ile Cennet çeşmesinden suların taşındığı yıllarda mahalle bir başkaydı. Mahalleli birbirini tanıyor, saygı ve sevgide kusur olmazdı. Çocuklar her eve rahat girer, çıkar, açsa yemeğini yer, tandırda ekmek pişiyorsa alır sokakta yerdi. İnsanlar kardeş gibiydi.

İstasyon otelinin sahibi Kemal Amca tam bir bey efendiydi. İlk işi kamyonu ve ümit adlı otobüsü vardı. Her ramazan caminin önündeki boş alana toplanırdık. Kemal amca toplanan herkese bir şeker verir  evine giderdi. Bu olay ramazan boyunca devam ederdi. Sebahattin ve Şeref adlı çocukları mahalle çocuklarıyla birlikte hareket eder onlardan farklı giyinmezlerdi. Kara lastik hepimizin giydiğiydi. Yazları  mesire yerlerine Pazar günleri mahalleli olarak gidilirdi. Hasankale çermiklerine veya Hasankaleye 7-8 km uzaktaki Aspava adlı sulak yere Kemal amcanın otobüsü ve kamyonlarıyla gidilir eğlenilir ve akşam geri dönülürdü. Kemal amca bu işi için kimseden asla para almazdı. Kemal amcanın evine ekmek girdiğini kimse görmez, çünkü mutlaka mahrama içinde gizlice götürülürdü.
O dönem arkadaşlarımız ve Ağabeyilerim hatırlayabildiğim kadarıyla Ergündüz Ilıcalı, Necdet, Utku, Sebahattin,  Vahdetin, Şeref, Tuncer idi. Mahallenin futbol takımının etkili kalecisi Topuz Yılmaz,Toprak Cahit, Ataman isimli subay çocuğu da santraforumuz idi. Ömer Duygun ilkokulunun yeri boş idi ve topu orada oynardık.
Mahallenin batısındaki Erzurum kale surlarının yıkılmamış kuleleri vardı ve biz ramazanları top atışını kulelere çıkarak seyreder sonra evlerimize dağılırdık.
Müşfika Heray isimli bayan bize kuran öğretir, bütün mahallenin kuran öğretmenliğini yapardı. Sekide bizleri okutur, uzun çubuğuyla azgın arkadaşlarımızı cezalandırırdı.İlk kez oruç tutanları sırtına alır gezdirdi. Babaların çocukların en güzel iftarlık hediyesi ise Horoz şekerleri idi.
Tabii mahallenin o günlerde en renkli siması ileriki yıllarda taksicilik yapacak olan Altı Parmak Necati`ydi. Yine o yıllarda evlerde elektrik yoktu. Akşam ezanıyla birlikte hayat sona erer herkes evine giderdi. Çünkü toprakların mühürlendiğine inanırdık. Evlerde musluk suyu yok idi. Tuvaletlerin ise akıntısı yoktu.
Bu arada mahallemizde iki teyzemiz vardı ki Elazığlı Şafii mezhebinden idiler. Ramazanları teravihe giderken muziplik yapar onların ellerine ellerimizi değdirerek abdestlerin bozulmasına sebep olurduk. Teyzeler tekrar evin yolunu tutar abdestlerin tazeler tekrar camiye gelirlerdi.
Komşuluğun, dostluğun olduğu, mahallenin mahalle olduğu yıllardı. Şimdilerde ne mahalle kaldı nede candan dostluklar. Modernleşeyim derken kendi örf ve adetlerimizden uzaklaştık, bu değerleri ne yazık ki koruyamadık.