Abdurrahman ZEYNAL


KÖPEĞİMİN VEFASI


 

Baharda karların erimesiyle birlikte karçiçekleri görsel manzaralar oluşturmuş, çiğdemler etrafa güzellik vermiş, kuzular çimenler üzerinde meleşirken Nisan ayının güzellikleri ruhumun derinliklerinde iz bırakmıştı.

Nisan, Mayıs derken Haziran başlamış, okullar tatil olmuş, her köylü çocuğu gibi benimde işim belli olmuştu. O güzelim sevimli kuzuları otlatmak yani onlara çobanlık etmekti.

Kuzular merada yeşillikler içinde karınlarını doyururken farkına hemen varamayacağınız gözünüze ve ruhunuza tesir edip derin etkiler bırakırdı.Çünkü kuzuların dostluğu muhteşem olurdu.

Her sabah onbeş, yirmi kuzuyu meraya götürür akşama kadar onların otlamasını sağlar, akşamleyin güneş "Kop Dağı´nın" arkasında saklanırken Daphan Ovasının ortasındaki köyümüze dönerdik.

Kırk ikindi yağmurları Mayıs ayının başında yağmaya başlar, Haziran ayının ortalarına kadar mütemadiyen saatleri şaşmamak üzere yağardı.

Yine bir sabah kuzuları meraya götürmüş, yanımda götürdüğüm Ömer Seyfettin´in hikâyelerini okurken yağmur bastırmış, kuzular kendilerini korumak için üç yüz altmış derce olacak şekilde birbirlerine sokulmuş, yağmurun dinmesini beklemişti.

Yarım saat içinde yağmur dinmiş, kuzular yeniden otlamaya başlamışlardı ki içlerinden bir güzel köpek yavrusu çıktı. Sevimlimi sevimli. Derhal yavruyu sahiplendim. Ekmeğimi paylaştım. Sularını içirdim. Artık o güzel yavru benim arkadaşım olmuştu. Nereye gitsem benimle geliyor, kuzulara sanki çobanlık ediyordu.

Günler ilerliyor köpek yavrusu büyüyordu. Temmuz, Ağustos derken Eylül ayı gelmiş, tam bir çoban köpeği olmuştu. Kulaklarını kesmiş, muhtemel kurt saldırısına karşı tedbir almıştım..

Şair ne diyor: "Nisanda çiçek açar/ Sevinçle Kuşlar uçar./ Mayısta kiraz yeriz/ Kuzuları severiz. Haziranda yaz başlar/ Dağılır arkadaşlar./ Temmuz ateş püskürür/ Herkes gölgeden yürü/. Ağustos ondan beter/ Durmadan dökeriz ter./ Eylülle yoktur sözüm/ Getiri incir üzüm. Ekim ayı gelince / kapılırız sevince".

Evet, Ekim ayı gelmiş, okullarımız tekrar başlamıştı.Köyden beş kilometre yürüyerek Kandilli Nahiyesine oradan askeriyenin tahsis ettiği revolara binip 17 Kilometre ötedeki Aşkale Lisesine gidiyor, akşam tekrar dönüyor ve beş kilometre yürüyerek tekrar köyümüze varıyorduk.

Günler böyle geçmiş, Kasım, Aralık derken Ocak . "Yılın ilk ayı ocak/ kar yağar kucak kucak" o yıl kar çok yağmış, yollar karlarla dolmuş, bu nedenle bizim okula gidip gelmemizde zorlaşmıştı.

O zamanlar saat şimdiki gibi her evde yoktu. Sabah ezanlarıyla anam kalkıyor, tandırdaki sıcak suyu çıkarıyor, tezek sobasında kaynatıp çayı demliyor, tandır ekmeği göğermiş peynir, loru yemek suretiyle muşamba çantamızın içine kitapları koyduktan sonra yola düşüyorduk. Köyümüz 1000 nüfuslu büyük bir köydü. Elli kişiden fazla arkadaşım benim gibi sabah okulla gitmek için yola düşüyor yol boyunca Tüküler, şarkılar söyleyerek Kandilliye varıyorduk.

Yine böyle bir gün anam kaldırmış, kahvaltımı yaptırmış beni yolcu etmişti. O gün yol epey sisli 50-60 metre ötesi görünmüyordu. Önde giden yok, arkadan gelende yoktu. Meğer erken yola çıkmışım. Aklıma hiç bir şey gelmiyor, akşam öğrendiğim dersleri tekrar ederek yoluma devam ediyorum.

Birden yirmi, otuz metre ötede yol üzerinde bir kurt beni bekliyor. Aniden durmuş, saçlarım dike diken olmuş, elektrik çarpmışa dönmüştü. Sesimin çıktığı kadar bağırmaya başlamıştım. Sesime cevap veren yoktu. Yol boş karşımda kurt beni yemeye hazırlanıyordu.

Kendi kendimle, ölümle hayat arasında gidip gelirken, etraftaki kar parçalarını fırlatıyor, Allah´a sığınıyordum. İşte tam bu sırada yavruyken alıp büyüttüğüm köpeğim imdadıma yetişti. Kurt kaçmış bende derin nefes almıştım.

Ocak, Şubat, Mart, Nisan Mayıs derken artık köpeğim her sabah beni Kandilliye götürüyor, köye dönüyor, akşama dönüş saatimde Kandilliye geliyor beni köye götürüyordu. Artık benim yol arkadaşımdı. Yanıma kimseyi yaklaştırmıyor, beni mükemmel şekilde koruyordu.

O yıl Temmuz ayı içinde evimizi Erzurum´a taşımış, köyle bağımız kesilmişti. O can yoldaşım köpek küsmüş, sanki hayatından vaz geçmişti. Yalnız kalmıştı. Bir gün haberini acı şekilde aldığımda o güzelim vefalı köpeğim ölmüştü.

Çok ama çok üzülmüş belki de beni kurtaran köpeğime karşı kendimi suçlu hissetmiştim....