Abdurrahman ZEYNAL


ÖĞRETMEN OLACAĞIM


 

Çocukluğumda ne olacaksın diye sorarlardı: Ne olacaksın?

Köy çocuğuydum o zamanlar gördüğüm en itibarlı insan öğretmendi. Bu nedenle  Öğretmen olacağım derdim.

Sadece ben mi ? Hayır tüm çocuklara sorsanız kendileri için rol model olan öğretmenleri nedeniyle aynı cevabı onlarda verirlerdi.

Öğretmen olacağımmmmm..

1960´lı yıllar, derken 1970´li yıllar , 80´li yıllar....

Öğretmen değerli, öğretmen kıymetli, öğretmen saygı değerdi...

Toplumun geleceğini şekillendiriyorlardı. Toplumda sözleri dinleniyordu. Elleri öpülüyor, önlerinde ceketler düğmeleniyordu.

Yazdılar, çizdiler, çorak toprakları terleriyle yeşerttiler. Toplumda okuma-yazma oranı arttıkça arttı.

Doktor, mühendis, sosyolog, ilahiyatçıları yetiştirdiler. Bitmedi sanat öğrettiler.

Köy , köy gezdiler. Karlı dağları aştılar. Aç kaldılar, yoruldular ama vatan denen şey onların ruhlarında kök saldı toprağa bağlandılar.

Yunus, Mevlana, Hacı Bektaşi Veli, İbrahim Hakkıydılar, genç zihinlerin inşacısıydılar.

Öğretmenler bu toprağın çocuğuydular.

Derken karlı, tipili, gözün gözü görmediği fırtınalar içinde boğuldular. Boğduruldular.....!

İdeolojiler; deli gömleği gibi öğretmenlerimizin zihinlerine geçirildiler. Artık acı çekiyorlardı. Anadolu evlatları kamplara, ayrılmışlardı. Ancak hala yüreklerinde vatan ve millet sevgisi vardı.

Türkiye´nin mamur hale gelmesi, aydınlık geleceğin inşa edilmesi beyinlerinde ,yüreklerinde idi.

Derken 90´lı yıllara yelken açılırken benim memurum, benim öğretmenim işini bilir dediler...

Artık öğretmenin toplumdaki saygınlığı ortadan kalkmış, öğretmenlik meslek bile sayılmamıştı.

Öğretmenlik mesleği artık kan kaybediyordu. 90´lı yılların sonucunda balerinler bile öğretmen yapıldılar...

Bütün bunlara rağmen işler aslında iyi gidiyordu. Derken bir 28 Şubat sendromuyla öğretmenler savruldular.

Öğretmene bir şey sorulmadan müfredatlar değiştirildi, konular allak bullak edildi.  Öğretmenler dünyevileşmenin verdiği korkuyu yüreklerinde hissettiler.  Acı çektiler....

Ülkenin bir coğrafyasında öğretmenlerin can ve mal endişesi hat safhadaydı. Öldürülüyorlardı. Suçsuzdular. Ama artık ok yaydan çıkmıştı bir kere..

Derken 2000´li yıllar geldi. Öğretmenler itibarsızlaştırılırken, maaşları azaltılmış, fakültelerinden mezun olmuş öğretmen adayları artık  işsizdiler. Emeklileri geçim derdine düşürülmüştü. Dertlerine kulak bile verilmiyordu. Hele siyasiler hiç..

2010´lardan sonra öğretmenler öğretmen olmaktan çıkarılmış sınıfta dadı durumundaydılar. Şikayet edilmekten korkar hale gelmişlerdi. Korkuyorlardı. Manevi şiddete maruzdular.

Hele sendikalar, hele sendikalar... benden isen müdür, muavin olursun değilsen sana hayat hakkı yoktur dediler...

Sendikalar öğretmen sivil itaatsizlikte bulunacaksınız dediler...

Sınıfta sakal serbest, saç sakal biri birine karışır dediler...

Kravat takmak gerekmez, gömlekten de üç düğme açabilirsiniz dediler... Öyle ya öğrenciye kılık kıyafet serbest oluyor da ; Öğretmene niye olmasın dediler.

Ütüsüz pantolonla, yakası açık kirlenmiş gömlekle sınıfa girebilirsiniz dediler...

Bugün geldiğimiz noktada öğretmen itibarsız, öğretmen muhtaç, öğretmen korkak, öğretmenler dadıydılar...

Bugün yine nutuklar atılacak kahraman öğretmen denilecek ama havada uçan balon gibi yükselip patlayıp  yok olacaklar....

Ama ben yine öğretmenim diyeceğim.....

24 Kasım 2018/ERZURUM