Orhan DURMUŞ


PİYON


 

Para kazanmanın zor olduğu bu dönemlerde maalesef kısa yoldan zengin olma hayali kişiyi hataya sürüklemektedir. Dolandırıcıların, sahtekarların tuzağına ne yazık ki kısa sürede çok para kazanmak isteyenler düşmektedir.

Soruyorum şimdi size, kim neden ve ne için verdiğini bilmediğiniz parayı bir insan neden kabul eder. ?İnsan? yolda bir çanta dolusu para bulsa sorgulaması gerekmez mi? Bu para kimin diye. Önceki yazılarımda da bahsetmiştim. Toplum olarak artık bazı değerlerimizi kaybediyoruz. Az iş çok para, bedava olsun ne olursa olsun zihniyeti giderek artıyor. Birisini kandırmak ya da birisini bir konuda inandırmak bir başarı değil yetenektir. Bu yeteneği kötüye ya da iyiye kullanmak tabi ki kişinin inisiyatifindedir. Şahit olduğum bir olayı anlatmak istiyorum;

Yeni kurulan bir firma sahibi şirketinde ürünlerini pazarlaması için bir satış personeli, pazarlamacı çalıştırmak istiyor. Tabi aradıkları personelin tecrübeli olmasını, ürünün kalitesini hedef kitlesine tanıtımını hakkıyla yapabilecek birini arıyor. İş başvurusuna gelen bir kişinin işveren ile konuşmalarına orada bulunmam dolayısıyla şahit oldum. İlk başlangıçta aralarındaki konuşma her iş görüşmesinde olması gereken diyaloglar şeklinde ilerlerken bir süre sonra iş başvurusuna gelen kişinin bazı sözcükleri şaşırmama sebep oldu.

? daha önce çalıştığım firmalarda ilk altı ayda ?. TL ürün sonraki aylarda bu satış rakamım giderek artmaya başladı. Bu piyasadaki tanınmışlığım sayesinde pazarlamacılık kariyerim giderek ilerledi. İnsanları ?kandırmak? ve ?inandırmak? benim işim.  

İnsanları kandırmak ve inandırmak nasıl bir iş olabilir? Pazarlamacılıktan ben bunu anlamıyorum. Böyle bir tanımlama yapmak pazarlamacı olan binlerce çalışanın hakkına girmektir. Pazarlama bir ürünü veya hizmeti tüm detaylarına kadar anlatabilmek konuya hakimiyet ve piyasaya hakimiyet demektir. Piyasa koşullarını iyi analiz ederek hedef kitle belirleme ürün kalitesinin artırılması için öngörülerde bulunan kişidir pazarlamacı. İnsanları kandıran, ürünü olduğundan daha farklı gösteren kişi değil.

Bu diyalog buna benzer cümlelerle devam etti. Öyle garip düşüncelere daldım ki firma kurumsal bir firma değil de sanki illegal ürünlerin satışının yapıldığı korsan bir ekibin planlarını dinliyor gibi hissettim kendimi. Sarsılan düşüncelerimi firma sahibinin güzel cümleleri toparladı. Gelen şahsa -biz kimsenin kandırılmasını talep etmiyoruz. Bizim için ürünümüzün kalitesinin anlatılması yeterli ancak bu kişi siz değilsiniz demesi üzerine derin bir nefes almış oldum. İşin en garip tarafı ise daha firma sahibini işe alınması konusunda kandıramaması ya da ikna edememesi aslında çokta başarılı olmadığının göstergesiydi.

Dolandırıcılar insanların algısını yönetmekte uzman kişilerdir. Yönlendirmek istedikleri kitlenin zaaflarını bilmeleri onlar için ilk adımdır. Şans oyunları, kolay para kazanma arzusu, dolandırıcıların ufak tefek numaralarla tuzaklar kurmasına yetmektedir. Düşünün normal yaşamda dahi birçok mağazada adı dolandırıcılık olmasa bile ufak tefek aldatmacalara maruz kalmıyor muyuz? En masum kandırmacalardan birisi ürünlerde kampanya ve indirimler değil mi? veya ?bir ürün alana bir ürün bedava? aldatmacası. Bizde halk olarak ikincisi bedava olunca ?çok ucuz? hissinin oluşması bir bilinçaltı algı yönetimi olduğu unutulmamalıdır. Başka bir kampanya %50 indirim veya daha komik olanı %80´ e ?varan? indirim. Mağazaya girdiğiniz andan itibaren %80 indirimli ürünü bulamaz ama elinizde satın aldığınız bir başka ürünle mağazadan ayrılırsınız. Çıkarken;- pardon %80 indirimli ürünlerinin nerede acaba? deseniz ? onlar henüz ?varamadı? cevabını alıverirsiniz. Mağazalarda yapılan indirimler o kadar garip ki bazen insanı mutlu ederken bazen de aldatılmış olduğunuzu düşünmenize sebep oluyor. Örneğin; sezon başında aldığınız bir ürün için sezon ortasında %50 indirimle satıldığını gördüğünüzde üzülmez misiniz? Bir de anlamadığım bu ürünlerde indirim olsa dahi firma kazanmıyor mu? Madem kazanıyordun kardeşim oluru ne ise herkese o fiyat üzerinden versen ne olur yani.  Mağazalarda algı yönetimi başlığı altında daha detaylı incelenebiliriz. O yüzden bu konuyu bir yana bırakarak son zamanların gündemine oturan ?çiftlik bank? meselesine değinmeden edemeyeceğim.

Bu tarz mağduriyetlerin yaşanmaması için en başta emeksiz para kazanılmayacağı bilincinin eğitim kurumlarında çocuklarımıza daha iyi anlatılması gerektiğini düşünüyorum. ?Emek? kelimesinin manasına tam vakıf olan bir toplum, indirim, pazarlık, ucuz, kavramları konusunda daha farklı düşünmeye başlayacağına olan inancım tamdır. Gel gelelim bu çiftlik bank dolandırıcılığına önce bu sistemi inceleyelim; öncelikle basit oyun uygulaması ile sanal bir çiftlik platformu oluşturmuşlar sonra ayarlanmış güzel bir kurgu ile kişilere sistem üzerine yatırdıkları parayla oyunda bulunan hayvanları kişilerin satın almaları sağlanmış. Bu uygulamada da yukarıda bahsettiğim fırsat ürünü, indirimli ürün aldatmacası sanal hayvanlar üzerinde de uygulanmış. Aldığınız hayvanların ürün verebilmesi için de aynı zamanda yem almanız gerekiyor. Artık aldığınız hayvanın yemini suyunu verdikçe size sanal verilerle tüketilen yem miktarı ve hayvanlardan elde edilen ürünlerinizi ?sanal? kazanç miktarını görebiliyorsunuz. Tabi bir işletmenin olmazsa olmazlarından sanal birde kasanız bulunmakta. Yalnız kasanızın da bir kapasitesi var sanal çiftliğinizden elde ettiğiniz kazanç ancak o kasanın kapasitesi kadar. Tezgâh güzel, az iş çok para mantığına çok uygun bir iş çünkü; o hayvanların kokusuna ahır zahmetine katlanmadan akıllı telefonunuzla yattığınız yerden gelsin paralar? mağdurların inandırıldıkları başka bir durum ise sanal olarak aldıkları hayvanın fiili olarak bu firma tarafından alındığını ve gerçekten o hayvanın ürünlerinden elde edilen gelirin kendilerine verildiğini düşünmeleri. Ancak unuttukları sorgulamadıkları bir durum var. Bu oyunda alınan hayvanların ne kadar ürün ürettikleri ne kadar karlı olduğu daha hayvanı almadan belirlenmiş. Kardeşim gerçek hayatta hayvanların ölüm veya hastalanma riski varken nasıl oluyor da bu hayvanların belirli bir süre ürün ve kapasitesi belli olabiliyor. Bir basamak oluşturulduktan sonra yatırılan paralarla dolandırıcılar sistem üzerinden kâr payı dağıtmaya başlayınca mağdurların güvenini kazanmaya başlıyorlar. Sonra da malum az parayla çok kar etmeye başlayan mağdurlar, çok parayla daha çok kar elde edecekleri düşüncesiyle ilk yatırdıkları paralardan daha fazlasını yatırmaya başlıyorlar. İşte Çiftlik Bank sistemi kısaca bu kadar.

Burada asıl anlaşılması gereken bu sistemde ?piyon? olarak kullanıldığınızın farkında olmak. Sistem tıpkı domino taşı gibi kurulmuş. Herkes herkesin piyonu olabilir. Şöyle ki; çiftlik bank yönetim kurulu başkanı Mehmet Aydın beyefendi dış görünüş olarak genç görünmesi yaşının daha bakkal işletmeye yetmeyecek olması ancak koskoca bir firmanın tek başına yönetmesi bu sistemi akıl edebilecek gibi görünmemesi bir güven eksikliği yaşatacaktı. Hemen devreye perde arkasındaki güçler girdi. İnsanların algılarını yönetmeye ve oyunun 2.aşamasına geçtiler. Kiralık korumalar tutarak, lüks araçlar kiralayarak, birkaç basın süsü verilmiş kameralı elemanlar tutularak ?Mehmet Aydın? a medyatik, önemli şahsiyet izlenimi verildi. Mağdurlarda buna inandırıldı. Perde arkasındaki bu sistemin akıl takımı burada Mehmet Aydın´ı piyon olarak kullandılar. Sistemin güvenilir olduğunu ve insanların güvenini tam olarak kazanmak için ise ekranların sevilen simalarını, medyatik kişilerini ?para? ile kiralayarak halkımıza ikinci bir oyun kuruldu. Diriliş dizisinin sevilen karakteri, babacan, güven timsali, cesur, korkusuz adam Deli Demir olarak bilinin Mehmet Çevik´ in açılışa katılımını sağladılar. Halkımızda -deli demir bile bu sistemde -tamam o varsa bu işte bende varım dediler. Mehmet Aydın dan sonra sistemin Mehmet Çevik´ te sistemin piyonu olmuş oldu. Bitti mi? Hayır! Sonra bir reklam filmi gerekliydi içerikteki müzik bizim ezgilerimizden olmalıydı, yazılan cümleler duygulandırmalıydı. Onu da Mehmet Çevik´ in oyunculuğundan faydalanarak yaptılar. Bu reklam filminin de güvenilir bir kanalda yayınlanması gerekliydi ki oda yapıldı. Sonraki piyonumuz ise reklamın yayınlandığı kanal olmuş oldu.

Bu aşamadan sonra sisteme daha yüklü paralar aktarılmaya başlandı. Bu domino taşı artık bize kadar uzanmıştı. ? gel ya bizim Ahmet var ya oda bu sistemde, bankacı olan işte o, gel sende para kazan. ? bankacı bir kişi aptal olamaz o zaman bende katılmalıyım bu sisteme diyerek piyon kendi piyonunu oluşturdu. Evini, arabasını satanlar bankalardan düşünmeden para çekenler bu sisteme paralarını yatırdılar. Hiç kimse de ?hak? etmediğim halde bu parayı ben neden alıyorum demedi?

Sonuç olarak bu sistemin piyonu olarak bu oyunu oynadık.  Perde arkasındakiler piyonlarını öne sürmüşlerdi. Sonraki hamlelerini kurmak için piyonlar feda edilmişti? ve sistem çöktü.

Piyon olmak için kurulmuş bu oyunlara dahil olmamak gerekir. Tamahkar olmamak hakkından fazlasına tenezzül etmemek gerekir. Para önemli olabilir ama her şey değildir.