Abdurrahman ZEYNAL


SİZ HİÇ GÜVEÇTE YEMEK YERİNE TAŞ KAYNATANI GÖRDÜNÜZ MÜ?

Çocuktum. Yalın ayak, başı açık koşup gezdiğimiz yıllardı.. Komşuluk, akrabalık ve dostluğun güzel olduğu günlerdi.


Köyde herkes birbirinin akrabası, komşusu, canı ciğeriydi. İmkanı olan, imkanı olmayanlar vardı. Hatice teyze de bunlardan biriydi.

Teyzemizin kocası çalışmak için gurbet ele gider kazanacağı üç beş kuruşu evine getirmek için aylarca evinden haberi olmazdı. Aylar sonra köyüne evine gelir bir süre sonra tekrar giderdi.

Ancak kıt imkanlar olsa gerek evine bir çuval un, biraz gaz yağı alır sonrası Rabbim kayıra der giderdi.

Teyzemiz halini hiç kimseye söylemez, açık alanlarda topladığı tezekler, kırçlar ile evini ısıtmaya, tandırını yakmaya çalışırdı.

Tandırın bacası her gün tüter, güvece çeşmeden getirdiği suyu koyar, içine bir iki taş koyup çocuklarına yemek yapıyorum havasıyla komşularına halini göstermek istemezdi.

Kanaatkardı. İffet sembolüydü. 17 evlat doğurmuş ancak üç tanesi hayatta kalabilmişti. Anlayacağınız tam bir Fukara-i Sabirin idi.

Anam evlerine gider pişirdiği yemekleri götürürdü. Hatice teyze "benim ihtiyacım yok abla bir daha getirme" deme nezaketini gösterir ve asla yardımı kabul etmezdi.

Ancak Anam komşuluk, akrabalık hatırına gizlice tandırın kenarına bırakır sessizce evden ayrılırdı.

Şimdi ne anam hayatta ne de bu iffet sembolü teyzemiz hayatta.

Allah Tüm geçmişlerimize rahmet eylesin özelliklede bu teyzemize...

Ne bileyim birden hatırladım sizlerinle paylaşayım dedim..