Abdurrahman ZEYNAL


SOFRAYA GELEN EKMEK ÇÖPE ATILIRSA SİZİ AFFETMEZ


Bilmem hiç düşündünüz mü? Her gün,  her öğün sofralarımızı süsleyen,  açlığımızı gideren,   onsuz hiç bir günümüz olmayan ekmeğin soframıza gelinceye kadar hangi merhalelerden geçmiş,  hangi zorluklar aşılmış, önümüze geldiğinde titreyen acaba beğenecekler mi? diye  bizim anlamayacağımız dilden konuşan ekmekleri hiç düşündük mü?

Bir santimetre toprak oluşumu ortalama 500 yılda oluşur,  bu nedenle toprak dünyada insanoğlunun en önemli varlığıdır. Tohum bu toprakta hayat bulur, bulmaya devam eder.

Köylü,  çiftçi  torağın durumuna göre toprağı sürer( herk) eder. Önceleri çapayla,  çiftle,  kotanla,   öküz, manda, at  yardımıyla sonra traktörle tarlasını sürerek tarlayı tohum ekime hazır eder.

 Tohumun ekim şekline göre; güzlük,  dondurma, yazlık şeklinde  olur. Bu iş önceleri çiftçinin beline bağladığı peştemalla buğday,  arpa,  çavdar tohumlarını  doldurup,  kol gücüyle evlek evlek tarlaya serpişiyle başlar, öküz,  manda, at  yardımıyla çift,  pulluk,  veya traktörle toprak alt üst edilerek tohum ekilmiş olur. Bu iş günlerce sürer.

Tohum ekimi 30 yıl öncesine kadar bir aydan fazla devam ederken günümüzde traktörler yardımıyla  bir haftada tamamlanmakta, buna karşılık enerji girdilerinin artmasına sebep olmaktadır.

Ekimi  gerçekleştikten sonra sıra bahar yağmurlarını beklenmeye, yağmurların düzenli  ve çok olmasına  dua edilir. Yağmur yoksa  yağmur duasına çıkılır.

Aylar sonra sıcaklar artınca ekinler kırmızılaşmaya,  başaklar olgunlaşmaya başlar. Artık hasat zamanıdır.

Köylü önceleri  orakla,  tırpanla sonra biçer bağlarla, günümüzde biçer döverlerle hasadını yapar. Asırlarca  insan gücüne dayanan bu hasat biçimi günümüzde makineleşme sayesinde , iki veya üç ay olan zaman dilimi bir haftaya indirerek kolaylık sağlar.

Hasatla birlikte hububat taneleri samandan ayrılmış, ambarlara doldurulmuştur. Sıra değirmene gidecek buğdayların yıkanması,  kurutulması,  çuvallanıp değirmene öğütülmek için götürmeye gelir.

Su değirmenlerinde un öğütmek ayları almakta... İnsanlar artık nöbet sırlarını beklemektedir. Bu esnada köylerde düğün,  dernekler başlamakta, davul zurna eşliğinde evlenecek kız ve erkeklerin düğünü yapılmaktadır.

Tandırlar yanar,  kete,  çörek,  börek ve dolmalar pişirilir,  değirmenden getirilen taze unlar ile tandır ekmekleri yapılır... Bir hafta devam edecek düğünler de halaylar çekilir.

Evdeki gelinler  undan hamur yapar,  kaynanalar rapata yardımıyla tandırda ekmekleri pişirir misafirlerine ikram eder.

Günümüzde değirmenlerin yerini un fabrikaları,  tandırların yerini fırınlar aldı. Günlerce devam eden düğünlerden ise eser kalmadı.  Bir kaç saat içinde her şey olup bitmekte böylece o muhteşem halk folklorunu yaşatan düğünlerden  geriye sadece hatıralar kalmakta.....

Demek ki, sofralarımızı süsleyen ekmekler öyle kolay önümüze gelmemekte, emek yoğunlaşması sonucunda sofralarımızı süslemektedir.

Toprak hazırlanmakta, tohum ekilmekte, olgunlaşan başaklar zor bir emek sonucu toplanmakta, harmanlarda" cemle", veya "patosla" dövülmekte, rüzgar veya makine yardımıyla başaklar samandan ayırmakta, yabalar, kürekler, dirgenler, tırmıklar  kullanılmakta, buğdaylar yıkanıp kurutulmakta, değirmen veya fabrikada öğütülmekte,  tandır veya fırında pişirilerek soframıza gelmekte....

Değerli okuyucu bu kadar zor ve meşakkatle soframıza gelen ekmekleri daha itinalı,  daha saygılı bir biçimde tüketmeliyiz.

Unutmayınız ki 1918´lerde dede ve ninelerimiz atın dışkısından arpa ve çavdar tanelerini çıkarıp önce yıkamış, sonra ateşte kavurarak yemişlerdir. Allah bir daha öyle günler göstermesin dileğimle,  sofralarımızı süsleyen ekmeğe nimet gözüyle bakıp israf etmeyelim,  çöpe asla atmayalım.

Çünkü "Allah israf edenleri sevmez."