Abdurrahman ZEYNAL


TEPE MEZARLIĞI



Erzurumun eski mahallelerinden biri Veyisefendi Mahallesidir. Doğusunda tarihî Karskapı, güneyinde bugün olmayan toprak tabyaların bir bölümü, batısında Darağacı, Kadana Mahallesi, Kuzeyinde Yeğenağa ve Emin Kurbu mahalleri bulunmaktadır. Pek çok sokağa sahip mahalleden günümüze Dilek, Sergender, Sönmez, Sancak, Şehit Mehmet Gündüz Hev, Kumlu, Emin sokak ile Kümbet Caddesi hala varlığını korumaktadır.
Her pazar olduğu gibi sabahın ilk ışıklarıyla yine cadde, sokak ve meydanlardayım. Yürüyorum. Hedefim Veyisefendi Mahallesine gidip Tepe Mezarlığına çıkmak ve Erzurum´u seyretmek.
Ekim ayının ilk pazarı. Hava enfes. Berrak. Nem yok. Ciğerler bayram ediyor. Henüz egzoz gazı çevreye yayılmamış.
Kadana, Hacı Cuma, Darağacı mahallerinin yerinde yeller esiyor. Dünün evlerinin yerinde mevsimlik otlar büyümüş. Taş toprak iç içe. Sadece Kadana, Hacı Cuma, Taşmescit ve Yukarı Habip Efendi camileri kalmış. Onlarda olmayan cemaatlerini beklemekte.
Cadde ve sokaklarda ibretle gezerken nihayet arzu ettiğim "Tepe Mezarlığına" çıkıyorum. Genç bir arkadaş kuş uçuruyor. Hasbıhal ediyoruz.
İlk sorum burada mezarlar varmış, neredeler? Genç...! Aman dikkat edin ayaklarınızın altında mezarlar var..! Birden dikkat kesildim..! Yok olmaya yüz tutmuş, mezar taşları toprağa gömülmüş, üzerleri yol yapılmış olduğunu görünce irkildim.!?? Eyvah.....!
Eyvah nerede bu tarihi "Tepe Mezarlığı" dememle genç arkadaş aha buralar demez mi? Evet onlarca, yüzlerce mezarlık toprağa gömülmüş, kurtarılmayı beklerken definecilerinde pek çok mezarı altın bulma amacıyla tahrip etmiş...!
Bu yetmezmiş gibi yüzlerce mezar yok edilerek yerlerine gecekondular yapılmış, insanlara ev olmuş. Anlayacağınız mezarlıklar gece kondu bölgesine çevrilmiş.
Sonra şimdilerde şehrin su deposu olarak kullanılan şehre hakim bir tepeye çıktım. Etraf yıkılmayı bekleyen gecekondu evlerle dolu. Burada mezarlar tahrip edilmiş, bir tek mezar kalmış. Başına bir tabela konulmuş. "Aydın Baba" .
Pazar olduğu için ağır ağır çevreye bakarak şehrin muhteşem siluetini görüyorum. Tam doğuda Aziziye , Mecidiye tabyaları, Aşağıda Firdevsoğlu kışlası biraz ilerisinde tepede bugün yok edilmiş "Süt Nişan Tabyası ve Süt Nişan Şehitliği". Şehitliğin yok olmasının yanında Tepe Mezarlığının akıbetini yaşamış ve şehit mezarları üzerine gece kondular yapılmış...!
Tepenin tam kuzeyinde Büyükşehir Belediyesince yeniden yapılmış, düzenlenmiş, gerçekten güzel ve modern bir semt garajının ve semt pazarının varlığı insanın biraz sevinmesine sebep oluyor.
Pazar günleri kurulan alış veriş pazarı binlerce insanın akımına uğramış, herşeyin satıldığı bir panayıra dönüşmüş. Her tür insanı görebileceğiniz bu pazarda yok yok.
Paslanmış penseler, hurdaya çıkmış makineler, kazmalar, kürekler, çiviler, elbiseler, ayakkabılar daha neler neler. Tarif edilmez ancak bir kaç saat ayırmak suretiyle gezilip görülebilir.
Bütün bu yıkıntılar arasında tarihî Üveysefendi Cami sizi karşılamakta. Üveysefendi 18 asırda yaşamış alim bir insandı. Kendi adıyla anılan bu camiyi yaptırmış, ahfadı çoğaldıkça bu bölgeye yerleşmiş, oluşan mahalleye de isim olarak Veyisefendi Mahallesi denilmişti.
Durak Bey(Sakarya) 1910´larda "Hadikatü´l Ahrar" gazetesini çıkarmış, 1911 yılında Emniyet müdürlüğü yapmış, Birinci Dünya Savaşında Bitlis Cephesinde Ruslarla savaşmış, Birinci B. M. Meclisinde Erzurum mebusluğu yapmış, Yunanlıların Ankara´ya yaklaşması üzerine Meclisin Kayseri´ye nakledilmesine karşı çıkmış, beline tabancasını takarak Sakarya Savaşına katılmış, soyadı kanunu çıkınca da Sakarya soyadını almış olan bu dadaşın evi de Veyisefendi Mahallesindeydi. Ne yazık ki o ev de yıkılanlar arasında....! Hâlbukî Durak Bey Mecliste "Ben gurup mebusu değil vatan mebusuyum" diyenlerdendi ama onun evini de koruyamadık.
Yürüyüşümü bitirmekte iken Mahallebaşı´nda bir sürprizle karşılaştım. Kadim mesleklerden olan saraçlıktı. İşte karşımda bir dükkân adı da "Güven Saraç Evi". Mehmet Döşer. 1977 yılından beri mesleği icra edenlerdendi. İşin ilginç tarafı Gazi Ahmet Muhtar Paşa Ortaokulunda öğretmenliğini yapmış olmamdı. Öyle olunca da derin bir sohbete başladık. Dedesi Tayfur Usta DDY´nın yollarında çalışmış, ray döşemiş, babası Sebahattin Döşer ise 1950-85 arasında Saraçlık yapmış, mesleği oğluna öğretmişti.
Neyse. Bu günlükte bu kadar.