Abdurrahman ZEYNAL


YÖNETİCİLERDE İTİKAFA GİRSE


                                                     

Yüz yıllardır İslam coğrafyasında uygulanan bir sünnettir. Peygamberimizden mirastır. Bu nedenle  Müminler geçmişte olduğu gibi günümüzde bu sünnet geleneğini  devam ettiriyorlar.

Mescitlerin, Camilerin ve medreselerin en kuytu yerinde itikafa girecek insanlar bir kaç günden başlayıp on gün sürebilecek bir uzlete çekilmeleridir.

İtikafa girecek insan; itikaf odasında  zaruri ihtiyaçları dışında kendisini dört duvar arasına gönüllü olarak hapseder. Bu süre içinde zaruretler hariç dünya kelamı konuşmazlar. Hayatsal faaliyetleri yeme, içme ve sıhhatlerine zarar vermeyecek düzeydedir.

Bu eyleme uzlete çekilmede denebilir. Tüm beşeri ve fiziki dünyadan uzaklaşıp yaratıcı güçle baş başa kalmaktır. Geçen ömrünün güzel bir muhasebesini yaparak, kusurlarından dolayı pişman olma ve yaradanın affını istemektir.

İnanmış insan ömrünü, hayatını bir film şeridi gibi gözden geçirir, kusurlarını, yanlışlarını, haksızlıklarını, adaletsizliklerini tespit ederek, Yüce Allah´tan  bağışlanmayı diler, ister, yalvarır, göz yaşı döker ve tövbe eder. Bu ona umulur ki kurtuluşun kapılarını açar.  

İtikaf süresince kişi bedenen, kalben, zihnen "Rabbi" ile baş başadır. Eğer bu gerçekleşmemişse geçen süre zaten boşunadır. Kişi ne yapıp ne edip göz yaşlarıyla, yüreğindeki feryatlarla kendini af etme çabası içinde olmalıdır. Kulluk ancak budur. Yalvarmak, yakarmak, hataları haykırmak ve af isteyebilmektir.

İtikaf süresi biten kişi  tövbe etmiş olarak odasından çıkar ve bir daha hatalara düşmeyeceğine dair yaratıcıya söz verir. Ve "Yarabbi sözümde durmayı bana nasip et" diye dua ve niyazda bulunur.

Artık bayram gelmiş,  namazlar eda edilmiş, evine gitmektedir. Kişi kuş gibi hürdür. Dünyanın kötülüklerinden arınmak için büyük bir çaba sarf etmiş, Allah´a söz vermiştir.

Geçen zaman içinde az yemiş, az uyumuş, az konuşmuştur. Rabbinden bu prensibe uyması için yardım dilemiş, göz yaşı dökmüştür.

İtikaf düşünmektir. Zalimle mazlumu birbirinden ayırmak, doğru ile eğriyi  eş tutmamak, geçmişte yaptığı yanlışlardan dolayı pişman olmak, gelecekte bu yanlışları yapmamak üzere Rabbine söz vermektir.

Aslında her insanın itikafa girmesi ne kadar doğru ise devleti yönetenlerin bütün gözlerden hatta eşinden ve çocuğundan uzakta bilinmeyen bir yerde itikafa girmesi sanırım daha iyi olacaktır. Çünkü herkesin ağam, paşam, liderim, başkanım dediği bir toplumda hata yapma payı o derce yüksektir.

O halde çare devleti yönetenlerin şartları sağlayıp üç, beş, on gün de olsa gözlerden uzakta tek başına Rabbiyle baş başa kalmasını sağlamaktır. Burada yönetenler kendi kendilerine  ben  ne yaptım? Niye bu yanlışı yaptım? Böyle karar da olurmuymuş? diye kendi kendine öz eleştiri yaparak hem dünyasını, hem ahretini kurtarması gerekmektedir.

Böylece yöneten "dar-ı dünyayı" düşündüğü gibi "dar-ı ukbayı" da düşünerek vereceği kararlarda daha dikkatli, daha adil, daha mutedil olmasını sağlayacağı gibi iç ve dış politikada da daha dikkatli, daha özenli olmasını sağlar.

Sonuç olarak insanlar ve yönetenler  ellerine vakit  geçtiğinde maddi ve manevi muhasebelerini yaparak daha huzurlu, daha mutlu günlere erişmede  bir adım öne çıkarlar.

Ne mutlu düşünüp, akledip  kendinin ve toplumun geleceğinde  güzel işlere sebep olanlara.

Selam olsun nefsine gem vurup itikafa giren yiğitlere. 1/Ekim/ 2017 Erzurum.