Orhan Yıldırım

Tarih: 05.02.2024 17:20

SEN NE TALİHSİZ KOMŞUMUZDUN HATİCE TEYZE

Facebook Twitter Linked-in

ANLATACAKLARIMI ikinci bir kaynaktan değil, yaşayarak, bir kısmına tanıklık ederek öğrendim. Hayatta tanıdığım en talihsiz, en kederli, en kavgacı kadın olan kapı komşumuz Hatice Teyze’nin öyküsü kendi ağzından uzun bir kış gecesinde dinledim.

Erzurum’un yoksul semtlerinden birisinde beşi kız, dördü erkek 9 kardeşin en büyüğü olarak dünyaya geldi. Babası at arabacıydı. Sebze halinde, bakkal ve manavlara yük taşıyarak evinin nafakasını çıkarırdı. Toprak damlı, sıvasız iki odalı gecekonduda yaşıyordu. Evleri okula yakındı ama babası yoksulluktan hiçbirisini okula gönderememişti. Hatice Teyze 16 yaşında komşularının oğlu 19 yaşındaki Üzeyir’e kaçmıştı. Üzeyir’in de ailesi fakirdi. Üzeyir ile Hatice aile büyüklerinin araya girmesiyle resmi nikah kıyıldı. Bu evlilikten 4’ü kız, 8 çocukları olmuştu.4 tane de düşük yapmıştı Hatice Teyze. Torpilin, rüşvetin, adam kayırmanın yüksek olduğu bir dönemde Üzeyir, asker dönüşü köylüsü olan iktidar partisi milletvekilinin aracılığıyla bir kamu kuruluşunda geçici şoför olarak işe girdi.

Hatice Teyze, çocuklarının üzerine titriyordu. Bir apartmanda kirada oturuyorlardı. Ekonomik sıkıntı nedeniyle çocuklarını liseden sonra okutamamıştı. Çocuklar da okumaya isteksizdi. Yoksulluk yuvalarındaki huzuru yok etmişti. Üzeyir içkiye başlamıştı. Akşamları eve sarhoş geliyor, Hatice ile kavga ediyordu. Komşular, kavgayı ayırmak için kapıya dayanıyordu. Bu da kar etmeyince telefon ihbarı ile polis çağrılırdı. Hatice Teyze evin içerisinde, apartman içerisinde ve sokakta bağırıp, çağırıp Üzeyir’i hakaret ve beddua ederdi. Karakolda ise şikayetçi olmazdı. Karakol amiri ve polisler, “Bu yaptığınız çok ayıp. Size hiç yakışıyor mu? Boyunuz kadar çocuklarınız var. Yaşınızdan başınızdan utanın biraz. Haydi barışın. Bir daha burada sizi görmeyelim” diyerek tarafları ikna edip, barıştırıp eve gönderiyordu. Çocuklarda anne ve babalarının kavgalarında annelerinin tarafını tutardı.

Aradan yıllar geçti. Aile içi kavgalar içerisinde büyüyen çocuklar erken yaşta evlenip yuvadan uçtu. Hatice Teyze, kocasından yediği dayak nedeniyle sıkça gözünün çevresi morarmış ya da dudağının çevresi yarılmış, şişmiş olarak görülürdü. Beyaz leçeği ve üzerine büyük gelen gri pardüsü ile mahalle bakkalından ekmeği almaya gittiğinde kocasını komşulara kötülemekten geri durmazdı.”Komşular kınamayın beni. Kınayanın başına gelsin. Benim ki yine yok yere dövdü, haşat etti. Ağzımı, burnumu kırdı gavat. Kime gidim, kime sığınım bacım. Bana bir akıl verin, bir yol gösterin Allah’ınızı severseniz. Saçlarımdan tuttuğu gibi yerde sürükledi. Hıncını aldıktan sonra beni kanlar içerisinde yerde bıraktı. Allah‘ın belası, şerefsiz. Erkenden ölmüyor da kurtulayım.” diyerek beddua ve hakaretini sıralardı.

Çocuklarına tapıyordu. Çocuklarının hatırı için Üzeyir’in dayaklarına katlanıyordu. En büyük kızı Zeynep, kocaya kaçmış, 3 yıl sonra da 2 yaşında Ayşe’yi yetim bırakarak kanserden ölmüştü. Eniştesiyle arası limoni olan Hatice Teyze, yetim torununa ördüğü kazakları

bayramlarda hediye ediyordu. “Zeynep’imin yadigarı” diyerek Ayşe’ye aşkla bağlanmıştı. Yetim Ayşe’siz boğazından bir lokma geçmiyordu.

En büyük oğlu Bahri motosiklet tutkunuydu. Sanayi de kaportacı Metin Usta’nın yanında çalışıyordu. Haftalığından biriktirdiği para ile ikinci el motosiklet almıştı. Bir gün Sanayi kavşağında kırmızı ışıkta motosikletiyle ana yola çıktığında, kamyonet çarpması sonucu ağır yaralanmıştı. Bir süre hastanede yatan Bahri, taburcu olduktan 2 yıl sonra koltuk değneği bırakmıştı. Ancak sol bacağı kaza nedeniyle sakat kalmıştı. Yürürken topallıyordu. Bahri aynı mahallede takıldığı kahvehanenin karşısındaki evde oturan Yıldız’ı kaçırmıştı. Evlenip, aynı mahallede kirada oturdular. Bira düşkünü olan Bahri, bankadan borçlanarak satın aldığı ikinci el doğan otomobil ile Tortum Şelalesi’ne arkadaşlarıyla pikniğe giderken, Güzelyayla geçidinde trafik kazasında öldü. Geride gözü yaşlı eş ve 3 yaşında bir oğlan bıraktı Bahri. Hatice Teyze, 3 yaşındaki torunu Behçet’te de Bahri’nin hüznünü yaşıyordu artık. Oğlunun ve kızının acılarının arasında kocasıyla kavgaları şiddetlenerek artan Hatice Teyze, artık komşularıyla da sudan bahaneler ile sıkça dövüşüyordu.

Bir gün fazla kaçırdığı alkol yüzünden eve sarhoş gelen Üzeyir, mutfakta eline geçirdiği ekmek bıçağı ile Hatice Teyze’yi kurban niyetine kesmeye yeltenmişti. Hatice Teyze, seyrelmiş, kısa kesilmiş, ağarmış saçlarıyla başörtüsüz sokağa fırlamış, gözyaşları içerisinde “Yetişin ümmeti Muhammet adam öldürüyorlar. Üzeyir beni bıçakla kesecek. Allah’ını seven yardım etsin.” çığlıkları arasında can havli ile yardım istemişti. Komşular ise yıllardır alışık oldukları kavgaya istemeyerek müdahil olmuşlardı. Üzeyir elinde bıçak evden dışarı çıkmıyordu. Emekli zabıta komiseri Nizamettin eve girmiş ve kendisinden beş yaş büyük olan Üzeyir’e,”Ağabey hiç yakıştı mı sana. Hele bir elindekini bırak. Sakinleş. Aklı başında bir insana hiç yakışmıyor bu yaptığın. Ayıp yahu. Bu kaçıncı kavga, yeter artık” sözleriyle ikna ederek bıçağı elinden almak istemişti. Elindeki bıçağı bırakmamakta kararlı görünen Üzeyir’e, cebinden çıkarttığı sigarayı uzatarak, “Ağabey hele bir cigara yak, sakinleş.’La havle’ de” demişti.

Öfke ve sarhoşluktan gözleri kızarmış olan Üzeyir, sinirden titreyen sağ elinde tuttuğu bıçağı diğer eline geçirerek,”Ola gardaş bu bok yiyenin kızı yüzünden vallahi katil olacağım. Şerefimi iki paralık etti. Konu komşuya rezil etti. Vay efendim sen ‘yemek neden soğuk’ demişsin. Vır vır konuştu. Yeter artık. Geberteceğim bu şerefsizi.” Nizamettin, uzattığı sigarayı alan Üzeyir’e “Tamam ağabey geçti. Kurban olduğum haydi bıçağı bana ver. Haydi, bıçağı ver de bu rezillik burada bitsin” Üzeyir, sigarasını yakıp derin bir nefes aldıktan sonra bıçağı Üzeyir’e vermişti. Hatice Teyze de komşu bir eve sığınmış, küçük bir baygınlık geçirmişti. Komşular limon kolonyası ile bileklerini ovmuş, yüzünü suyla yıkarak kendine gelmesini sağlamışlardı. Akşamüzeri de hiçbir şey olmamış gibi evine gitmişti Hatice Teyze.

Çocuklarının evlenip yuvadan uçmalarının ardından Üzeyir ile Hatice Teyze’de de şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşandı. Karakolda 42 yıllık evlilik süresince yaşanmış kavgaların tutanakları da oldukça fazlalaşmıştı. Hatice Teyze ve Üzeyir Aile Mahkemesi’nde ilk celsede boşandı. Ancak aynı evde yaşamaya devam ettiler. Bu olaydan iki yıl sonra ortanca oğlu

Tahir, kalp krizinden öldü, en küçük kızı Emel de kocasıyla yaşadığı bir tartışmanın ardından, fare zehiri içerek intihar etti.

4 çocuğunu kaybeden ve yuvası dağılan Hatice Teyze, aklını kaybetti. Sabahtan akşama kadar parklarda, sokaklarda gezip, kendi kendine konuşur oldu. Yoldan geçenlerin önüne kendini atıp “Zeynep’imi, Bahri’mi, Tahir’imi, Emel’imi gördünüz mü? Ayağınızı bastığınız toprak olayım oğullarımı, kızlarımı hanginiz benden çaldınız. Bugün Kurban bayramı, kurban olduğum çocuklarıma bayramlık alamadım. Çocuklarımı gösterin bana. Avuçlarına acem kınası yaktığım kızlarım, oğullarım nerede? Bakın ellerime ölümün kınası, ecel kınası bunlar. Oğullarımı, kızlarımı toprağa verdim. Beni de toprağa verin. Kanatları kırılmış bir anayım. Çocuklarını elleriyle kara toprağa veren, ciğeri yanan, yaralı bir anayım.”

Kederli, meraklı ve acıyan bakışlar arasında Hatice Teyze, kenarları oyalı beyaz başörtüsünü ellerliye başından çekip yere atıyor, saçlarını yolup, yüzünü tırnaklayarak acısını hatıralarıyla savaştırıyordu.

İzmir’de yaşayan kızı Hayal, annesini yanına aldı. Boşandığı eşini ölmeden önce son kez görmek ve helallik almak için İzmir’e giden Üzeyir, Konak’ta yolun karşısına geçerken otomobil çarpması sonucu ağır yaralandı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi’nde dört ay kadar yoğun bakımda kaldıktan sonra öldü. Hatice Teyze ise Üzeyir’den 8 ay sonra çocuklarının isimlerini sayıklayarak gözü açık vefat etti.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —