İnsan bedeni sadece etten kemikten oluşan bir yapı değildir; toplumun hafızasını da taşır. Her çağ, kendi ahlak anlayışını insanların bedenine kazır. Kimi zaman bir yasakla, kimi zaman bir suskunlukla, kimi zaman da bir bakışla. Çünkü beden, yaşadıklarını unutur gibi görünür ama aslında saklar. Kas hafızası, toplumun vicdanından daha kalıcıdır.
Geçmişe dönelim. Osmanlı’da ahlak sadece bireyin değil, mahallenin sorumluluğuydu. Herkes birbirinin terbiyesinden sorumluydu; dolayısıyla bedenin her hareketi gözetim altındaydı. Kadının yürüyüşü, erkeğin kahkahası, gencin bakışı bile “edep” ölçüsüne göre değerlendirilirdi. Ahlak, bir vicdan meselesi olmaktan çok, bir gözetim sistemiydi. Toplumsal düzen, bedenin kasılmasıyla sağlanıyordu.
Cumhuriyet dönemine geldiğimizde ise tablo değişti ama kasılma bitmedi. Bu kez “ahlak” yerine “medeniyet” kavramı geldi. Kadınlar daha görünür oldular, ama bu kez görünmenin de bir kuralı vardı: “Çağdaş olacaksın ama ölçülü.” Halk ozanlarından modern sanatçılara, hepsi bir biçimde aynı soruyla karşılaştı: Ne kadar özgür olursak ahlaksız, ne kadar uyum sağlarsak erdemli sayılacağız? Toplumun terazisi hiç değişmedi, sadece kefelerin adı değişti.
Bugünse beden artık yasaklarla değil, beklentilerle sıkışıyor. Televizyon ekranlarında, sosyal medyada, iş hayatında hep aynı çağrı var: “Kendin ol ama kimseyi rahatsız etme.”Oysa bu cümlenin içinde gizli bir çelişki var. Çünkü gerçekten “kendin” olabilmek zaten birilerini rahatsız etmeyi göze almakla mümkündür. Bu çelişki yüzünden, modern insanın omuzları hep gergin, yüzü hep kontrollü.Ahlak kasılmış, beden ise bu gerilimi taşımaktan yorulmuş.
Sosyolog Şerif Mardin yıllar önce “mahalle baskısı” kavramını ortaya attığında aslında bugünü anlatıyordu. Mahalle değişti, ekranlara sığındı; ama baskı biçim değiştirdi. Artık ahlaki denetim sokakta değil, yorumlarda. Bir zamanlar “ayıp” diyen sesler şimdi “yakışmadı” yazıyor. Toplum yine bireyin bedeni üzerinden kendi üstünlüğünü ilan ediyor.
İlber Ortaylı, Osmanlı’nın ahlak anlayışını “cemiyetin kendi içinde kurduğu düzen” olarak tanımlar. O düzen çözüldükçe birey daha özgürleşti ama aynı zamanda daha yalnızlaştı. Çünkü ahlakın kasılması, yalnızca bedenleri değil, insanlar arasındaki güven duygusunu da dondurmuştu. Eskiden toplum, birlikte susardı; şimdi herkes kendi sessizliğinde sıkışıyor.
Psikolog Doğan Cüceloğlu ise duygularını bastıran toplumların ruhsal olarak gerginleştiğini söyler. Bastırılan her duygu, bedende bir iz bırakır. Utanç omuzlara çöker, korku nefesi daraltır, öfke çeneyi sıkar. Biz bu bedensel tepkilere “terbiye” diyoruz, ama aslında bu bir tür kültürel kasılmadır.
Bugünün gençliği bu kasılmayı devraldı. Artık kimse “günah” demiyor ama herkes “ne derler” diye yaşıyor. Bu, modern bir kasılma biçimidir. Dışarıdan rahat, içeriden gergin. Sosyal medyada “özgüven” pozları verilirken, iç dünyada ahlakın değil onay ihtiyacının baskısı hissediliyor.
Geçmişte namus, mahremiyetin simgesiydi; şimdi “itibar” aynı görevi üstlenmiş durumda. İnsanlar artık bedensel davranışlarını değil, dijital görünümlerini sansürlüyor. Bu da gösteriyor ki, ahlak biçim değiştiriyor ama kasılma biçimi hep aynı kalıyor.
Bedenin hafızası işte bu yüzden tehlikeli. Çünkü beden, unutturulmak isteneni hatırlatır. Bastırılan bir duygu, bir gün bir rüya olarak, bir ağlama nöbeti olarak, bazen de bir hastalık olarak geri döner. Ahlak, uzun süre kasılı kalamaz; bir gün çözülür. Ve o gün, insan ilk defa kim olduğunu fark eder.
Gerçek ahlak, baskıyla değil, farkındalıkla yaşanır. Bir toplum, insanı doğallığından utandırıyorsa orada ahlak değil sistematik kasılma vardır. Çünkü bedenin özgürlüğü olmadan vicdan da özgür olamaz.
Belki de artık yeni bir ahlak tanımına ihtiyacımız var: Başkalarına zarar vermeden, kendini bastırmadan yaşamak. Ne fazla kasılmak, ne de gevşemek; sadece insan kalmak.
Unutmayalım, beden her şeyi kaydeder. Bir söz, bir bakış, bir yasak, bir alkış.Hepsi kas hafızasına yazılır. Ve bir gün, en beklenmedik anda o kas gevşer. İşte o an, insan sadece nefes almaz;kendini hatırlar.
“Ahlak kasıldığında toplum sessizleşir, ama beden hatırladığında insan özgürleşir."
