Sevgi GÖL


Algı Operasyonu: Gerçeğin Ekran Arkasındaki Gölgesi

Algı Operasyonu: Gerçeğin Ekran Arkasındaki Gölgesi


Bazen düşünüyorum da, gerçeğin kendisi mi daha güçlüdür yoksa onun hakkında söylenenler mi? Çağımızın en tehlikeli sorusu bu bence. Çünkü artık bir olayın hakikati değil, onun nasıl sunulduğu, hangi çerçevede aktarıldığı, hangi kelimelerle paketlendiği önem taşıyor. İşte tam da bu noktada “algı operasyonu” dediğimiz kavram devreye giriyor.
Televizyon ekranları, sosyal medya platformları, dijital haber siteleri.Hepsi bize tek bir ortak mesaj veriyor: Görmek, inanmak demektir. Peki gerçekten öyle mi? Hayır. Aslında görmek, çoğu zaman “inandırılmak” anlamına geliyor. Bir fotoğrafın kırpılması, bir cümlenin bağlamından koparılması ya da bir haberin yalnızca belli bir yönünün öne çıkarılması. Bunlar artık hayatımızın sıradan parçaları oldu.
Hepimiz bu oyunun içinde az çok gönüllüyüz de. Çünkü kolayımıza geliyor. Uzun makaleler, derinlemesine analizler yerine birkaç saniyelik video ya da kısa bir başlıkla yetiniyoruz. Hız çağında yaşıyoruz; hız ise yüzeyselliğin ikiz kardeşi. Ve yüzeysellik, algı operasyonlarının en sevdiği zemin.
Sosyolojide buna “gerçekliğin inşası” denir. Yani, gerçek dediğimiz şey aslında kolektif bir kabuldür. Eğer toplumun büyük bir çoğunluğu bir olaya inanıyorsa, onun doğruluğu tartışılmaz hâle gelir. İşte tam burada medya devreye giriyor. Medya, topluma neyi görmesi gerektiğini, neyi duymaması gerektiğini ustalıkla ayarlayan bir perde gibi çalışıyor. Kimi zaman bir olay büyütülerek sunulur, kimi zaman da görmezden gelinir. Böylece biz, perdeyi kaldırmadan gerçeğin neye benzediğini zannederiz.
Burada ironik bir durum var: Algı operasyonlarının farkında olduğumuzu düşünüyoruz ama yine de onlardan kaçamıyoruz. Sosyal medyada “manipülasyon var” diyerek paylaştığımız gönderilerin çoğu aslında başka bir manipülasyonun ürünü. Yani, operasyonu ifşa ettiğimizi zannediyoruz ama çoğu zaman başka bir operasyonun parçası hâline geliyoruz.
Bunu en çok kriz anlarında görüyoruz. Doğal afetlerde, savaşlarda, ekonomik dalgalanmalarda.Bilgi akışı hızlandıkça kafa karışıklığı da artıyor. Bir yanda korku pompalayan başlıklar, öte yanda umut vaat eden ama gerçekle ilgisi olmayan cümleler.Sonunda gerçeği değil, yalnızca ekranın bize gösterdiğini biliyoruz.
“Help Turkey” Kampanyası
Birkaç yıl önce yaşanan büyük orman yangınlarında, hepimiz sosyal medyanın nasıl bir algı arenasına dönüştüğüne şahit olduk. “Help Turkey” etiketi, kısa sürede milyonlarca etkileşim aldı. Görünürde iyi niyetli bir yardım çağrısıydı. Ancak detaylara bakıldığında, bazı hesapların sahte olduğu, botlarla yayılım yapıldığı, eski fotoğrafların farklı yerlerden alınarak yeniden servis edildiği ortaya çıktı.
İşte bu olay, algı operasyonlarının nasıl işlediğini gözler önüne serdi. 
Duygusal Çerçeve Kurma: Yangınların büyüklüğü, çaresizlik hissi ve “şimdi yardım etmezsek felaket büyüyecek” mesajları insanların vicdanına dokundu.
Yankı Odaları:Aynı mesajların yüzlerce hesap tarafından tekrar edilmesi, “bu çok büyük bir hareket” algısı yarattı.
Anonimlik:Yeni açılmış, geçmişi olmayan hesaplar, bu kampanyanın en güçlü taşıyıcıları oldu.
Doğrulanmamış Bilgi:Eski yangınlardan, farklı ülkelerden alınan görseller sanki güncelmiş gibi paylaşıldı. İnsanlar sorgulamadan bu içerikleri yaydı.
Sonuçta, yardım etmek isteyen insanlar bile kafa karışıklığı yaşadı. Kim gerçekten yardıma muhtaçtı, hangi bilgi doğruydu, nereye yönelmek gerekiyordu? Sorular havada kaldı. Algı, gerçeğin önüne geçmişti.
Psikolojik açıdan da algı operasyonları güçlüdür çünkü insan zihni belirsizliği sevmez. Karmaşık bir olay karşısında basit ve net bir açıklamaya sarılır. İşte operasyonların en çok oynadığı kart budur; karmaşık gerçeği, kolay yutulur bir hikâyeye dönüştürmek. Biz de bu hikâyeye inanır, diğer ihtimalleri reddederiz.
Ama asıl mesele şu;Gerçeğin ekran arkasında kalmasına daha ne kadar izin vereceğiz? Hepimiz bireysel olarak sorgulamayı bıraktığımızda, algının yönettiği bir toplumda yaşamaya mahkûm oluruz. Belki biraz zahmetli ama “bu haberin kaynağı neresi, farklı uzmanlar ne diyor, alternatif veriler neler” diye sormak zorundayız. Çünkü sorgulamak, ekranın arkasındaki gölgeyi aydınlatmanın tek yoludur.
Bugün karşımıza çıkan her haberin aslında iki yüzü var: biri görünen yüzü, diğeri saklanan yüzü. Eğer yalnızca görünenle yetinirsek, gölgeler arasında yaşamaya razı olmuş oluruz. Ama gölgelerin ardına bakmayı göze alırsak, işte o zaman hakikate yaklaşabiliriz.
Sonuçta algı operasyonu dediğimiz şey yalnızca medyanın oyunu değil; bizim de gözlerimizi kapatmaya gönüllü oluşumuzun bir sonucudur. Belki de en büyük operasyon, kendi zihnimizde yaşanıyor: Gerçekle yüzleşmek yerine kolay olanı seçiyoruz. Oysa ben inanıyorum ki, her bireyin sorgulayıcı bir bakış açısı geliştirmesi, ekranın arkasındaki gölgeleri dağıtacak en güçlü ışık olacaktır.