Sevgi GÖL


Beynin Çöp Kutusu: Silinemeyen Düşüncelerle Yaşamak

Beynin Çöp Kutusu: Silinemeyen Düşüncelerle Yaşamak


Telefonumun çöp kutusu bazen dolup taşıyor. Birkaç fotoğraf, silindiğini sandığım ama hâlâ orada duran dosyalar.Aslında beynim de pek farklı çalışmıyor. Bir düşünceyi “tamam bu bitti” diye kaldırıyorum ama gün geliyor, en olmadık yerde tekrar karşıma çıkıyor. Bir bakıyorum, lise yıllarında söylediğim yanlış bir cümle ya da geçen hafta sokakta yaptığım bir gaf yeniden parlıyor zihnimde. “Ben seni çoktan silmiştim” diyorum, ama belli ki beynimin çöp kutusu boşalmayı reddediyor.
Psikolojide bunun adı var: ruminasyon. Yani aynı düşünceyi durmadan çevirmek, zihinsel sakız çiğnemek. Amerikalı psikolog Susan Nolen-Hoeksema’nın çalışmalarında bu kavramın özellikle depresyon ve kaygı bozukluklarının temel tetikleyicisi olduğu vurgulanıyor. Çünkü beyin, olayın kendisini değil, olaya yüklediğimiz duyguyu depoluyor. Bu yüzden kötü bir anı, adeta “öncelikli dosya” gibi korunuyor.
Nörobilim bize diyor ki: Beyin, özellikle duygusal yoğunluğu yüksek anıları daha güçlü kodlar. Yani beynin mantığı şudur: “Bu acıyı unutma, tekrar yaşama.”İyi niyetli bir uyarı aslında, ama insana sorulsa “Ben unutsam daha mutlu olacağım” diyecektir. Burada işte o ironiyi görüyoruz: Unutmak istediğimiz şeyleri hatırlamaya zorlayan bir beyne sahibiz.
Bana kalırsa modern çağda bu çöp kutusu hiç olmadığı kadar dolu. Bir gün içinde maruz kaldığımız görüntüleri düşünün: Haberlerde bir kriz, sosyal medyada bir mutluluk pozu, arada bir reklam, üstüne işten gelen stres. Beyin bunların hepsini işlemeye çalışıyor ama kapasite sınırlı. Çözüm? Tabii ki çöp kutusuna atmak. Fakat orası da sonsuz değil, tıkanıyor. Sonra kendimizi şunu sorarken buluyoruz: “Ben bu odaya niye girdim?” Çünkü kısa süreli belleğimiz çöp kutusundaki dosyalarla meşgul.
Kendi hayatımda da fark ettiğim şu oldu: Ne zaman yalnız kalıp zihnimle baş başa kalsam, beynin çöp kutusundan dosyalar açılıyor. Bazen komik oluyor, bazen de çok can yakıcı. Bir söz, bir bakış, bir hata. Hiçbiri kaybolmamış. Ama zamanla şunu öğrendim: Onları silmeye çalıştıkça daha çok büyüyorlar. Kabul etmeyi, yanımda taşımayı öğrenmek lazım.
Terapi yöntemleri de aslında tam bunu söylüyor.Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), düşünceleri silmek yerine onlarla ilişkimizi dönüştürmemiz gerektiğini öğretiyor. Yani beynimizdeki “hata” dosyasının adını “deneyim” diye değiştiriyoruz. “Kaygı” klasörünü “uyarı” olarak yeniden etiketliyoruz. Dosya hâlâ orada, ama artık eskisi kadar ürkütücü değil.
Bilimsel araştırmalar mindfulness (bilinçli farkındalık) pratiklerinin de bu konuda işe yaradığını gösteriyor. Harvard Üniversitesi’nin 2018’de yaptığı bir çalışmada, düzenli meditasyon yapan kişilerin ruminasyon düzeylerinin %30’a kadar azaldığı gözlenmiş. Yani beynin çöp kutusu boşalmıyor, ama en azından dosyalar ekranımıza daha az düşüyor.
Bazen ise çözüm çok daha basit: Yazmak, yürümek, spor yapmak ya da güvenilir biriyle konuşmak. Benim için mesela yazmak çok işe yarıyor. İçimde dönen düşünceyi kelimeye döktüğümde, beyin onu çöp kutusundan çıkarıp başka bir klasöre taşıyor. Hafifliyorum.
Kısacası, beynimizin çöp kutusu asla tamamen boşalmayacak. Ama biz onunla yaşamayı öğrenebiliriz. Dosyaları düzenleyebilir, adlarını değiştirebilir, bazılarını paylaşarak hafifletebiliriz. Belki de mesele, silinemeyen düşüncelerle barışmayı öğrenmektir. Çünkü unutmak bazen en büyük özgürlük gibi görünse de, hatırlamak da insan olduğumuzu bize hatırlatıyor.