Bazı cümleler insanın üzerinden bir kere geçmez; yıllarca dolaşır,köşe bucak gezer,uygun bir an bulduğunda yeniden çöker. İnsan büyüyor,iş güç sahibi oluyor,kendi evine çıkıyor; ama çocukken duyduğu tek bir söz belki teneffüste,belki sokakta,belki evin koridorunda hala aynı keskinliği koruyor.Biz buna “unutulmuş travma” diyoruz ama aslında unutulan bir şey yok;sadece üstü örtülüyor. Çocukken yediğimiz söz darbeleri,yetişkinlikte açıklayamadığımız iç sıkıntılarının gölgesi oluyor.
Bugün akran baskısının etkilerini konuşurken çoğu insan hâlâ meseleyi hafife alıyor. “Çocuk bu”, “birbirlerine takılırlar”, “gençler arasında olur böyle şeyler” deniyor.Oysa araştırmalar yıllardır aynı noktayı işaret ediyor:Bir çocuğun benlik algısı, akranlarından aldığı tepkilerle şekillenir ve bu etki bazen aileden bile güçlüdür.Çünkü çocuk, kendi yaşıtlarının gözünde değer görmeyi;kabul edilmeyi;onaylanmayı,var olmanın en somut kanıtı olarak algılıyor.
Ve işte tam burada mesele büyüyor.
Bir çocuğa takılan bir lakap, sadece birkaç saniyelik bir eğlenceden ibaret olmayabilir.Bazen o lakap, o çocuğun bütün ergenliği boyunca kendisine bakışını belirler.Kendini saklamaya çalışır,fazla konuşmaz,fazla gülmez,dikkat çekmek istemez.“Ya yine dalga geçerlerse?” sorusu, zihninin arka planında bir alarm gibi sürekli çalar.Bu alarm, yetişkin olduğunda bile sönmez;sadece sesini biraz kısar.
Bugün psikoloji dünyasında akran baskısının beynin tehdit algısı merkezinde tıpkı fiziksel acı gibi işlendiği biliniyor.Yani bir çocuğa “hiçbir şeysin” demek, ona vurmak kadar acıtıyor; bazen daha bile fazla.Çünkü dayak geçebilir;ama sözün izi, insanın kendisiyle olan ilişkisini bozar.En zor iyileşen yara da budur.
Modern çağ, bu yarayı daha da büyütüyor.Eskiden zorbalığın mekânı okul bahçesiydi;şimdi ise internet,sosyal medya, grup mesajları.Çocuk artık eve giderek zorbalıktan kurtulamıyor.Bir ekran görüntüsü, bir video, bir dalga geçme anı bir anda yüzlerce kişiye yayılıyor. Dijital zorbalığın görünmezliği, etkisini daha da artırıyor, çünkü saldırı çoğu zaman isimsiz.Bir çocuk, kimin onu incittiğini bilemeden korkuyor.
Şimdi soralım:
Bir genç, topluluk önünde neden konuşamıyor?
Bir yetişkin, yıllar sonra bile neden bir ortamda fazla öne çıkmaktan çekiniyor?
Neden birçoğumuz “benlik saygısı” denilen o şeyi bir türlü tamir edemiyoruz?
Belki de cevap çok basit: Çünkü çocukken yıkıldık.Ve kimse fark etmedi.
Akran baskısı, sanıldığının aksine sadece güçlülerin zayıflara yaptığı bir eziyet değildir.Bazen baskıyı uygulayan gençler de görünmez bir sistemin içinde sıkışmıştır. “Gruba ayak uydurmak”,“güçlü görünmek”, “dışlanmamak” gibi kaygılar, onları da istemedikleri rollere sürükler.Bu yüzden mesele sadece kötü niyetli bireylerin değil; hepimizin dahil olduğu bir toplumsal atmosferin sonucudur.
Çözüm, önce dili düzeltmekle başlar. Çünkü zorbalığın ilk adımı kelimedir.Bir çocuk için “şişko”, “zayıf”, “uyuz”, “gerizekalı” gibi kelimeler şaka değildir; kimliğine saplanan çivilerdir.
Ailelerin bilinçli olması şarttır.
Okulların güvenli alan olması şarttır.
Çocukların duygularını ifade etmeyi öğrenmesi şarttır.
Empati eğitimi lüks değil, zorunluluktur.
Ama bütün bunlardan önce şunu kabul etmeliyiz:
Akran baskısı, sessiz bir toplumsal travmadır.
Bir çocuğun gözündeki ışığın sönmesiyle başlar.
Bir genç kızın saçını artık toplamamasıyla devam eder.
Bir çocuğun artık teneffüse çıkmak istememesiyle büyür.
Ve yetişkin olduğumuzda bile neden kendimize güvenmediğimizi açıklayamadığımız anlarda geri döner.
Ama şunu da söylemeliyim; her yara kaçınılmaz değildir. Çünkü tam tersi de mümkündür:
Bir öğretmenin “Seni duyuyorum” demesi, bir arkadaşın “Yanındayım” demesi, bir annenin-babanın “Sen değerlisin” cümlesi, zorbalığın bıraktığı izleri yavaş yavaş silebilir.İnsan ruhu kırılgandır ama aynı zamanda müthiş bir onarma gücüne sahiptir.
Bugün bir çocuğun yanından geçerken ne söylediğimize, hangi kelimeyi kullandığımıza,hatta neyi söylemediğimize dikkat etmek zorundayız.Çünkü bazen bir insanın bütün hayatı,duyduğu tek bir cümleyle ya yıkılır ya da yeniden başlar.
Ve belki de en önemli soru şu:
Biz hangi cümlenin sahibi olmak istiyoruz?
