Halkın içinden, çileyi, kahırı, yoku, yoksulluğu görmüş, yaşamışlar ancak bizi anlayabilir ve iç sesimize tercüman olabilir.
Gönül dağına ilk yolculuğumuzu seninle yaptık başımızda sevda yelleri estiği çağlar...
Zülfü, öyle bir döktürdün ki yüze, öyle kaşları yakıştırdın ki göze beynimizde canlandı o Peri-ruhsar...
Öyle bir "Hata benim" dedi ki şaştık kaldık üste çıkmışlıklarımıza...
Hatalarımızla yüzleştirdin "Kendim ettim, kendim buldum" derken..
Bazen gök yüzüne çıktık seyreyledik âlemi, bazen de indik yer yüzüne seyreyledi âlem bizi...
Ayrılıklarımızı "Leyla" ile taçlandırdık, yüreklerimiz yana yana...
Kimi yarinin, kimi yareninin, kimi anasının, kimi babasının ayrılığının sesi olarak yudumladılar kulaklarıyla yüreklerinin yangına dönmüş her hektarına Leyla'yı!
Zahide'yi dinlerken iliklerimize kadar yaşadık sadakatin Türküleşmiş halini...
Velhasıl bizi türlü türlü hallere koydun o güzel sazın ve sözlerinle...
Sana ancak "Bozkırın Tezenesi" diyebildik; başka bir şey demeye ne gücumuz çattı, ne yüreğimiz yetti...
Ve halen senin o eşsiz eserlerinde buluyoruz kendimizi, onlarla yolculuk edip, onlarla mola veriyoruz hayat denen yolculukta...
Sen demiştin ya "Kötü adamların Türküleri olmaz" diye... Bizde sana diyoruz ki: sen ne güzel bir adamdın "Bozkırın Tezensesi"
Aziz ruhun şâd, mekanın cennet olsun.