Müslüman Mezarlığına Gömülen Köpek
Derler ki; adamın biri, Müslüman mezarlığına ölü bir köpeği defnetti. Görenler onu, zamanın kadısına şikayet ettiler. Kadı adamı çağırdı ve işin doğrusunu sordu. Adam:
-Doğrudur, öyle yaptım, çünkü; köpeğin bana vasiyeti böyleydi, onun vasiyetini yerine getirdim, dedi.
Kadı:
-Sen bizim aklımızla alay mı ediyorsun diye çıkıştı. Adam:
-Hayır efendim, aynı zamanda bana, kadıya da 10.000 dirhem vermemi vasiyet etti. Bunu duyan kadı:
-Rahmetli köpeğin ölümü bizi fazlasıyla üzdü, dedi.
İnsanlar, kadının değişen bu tavrına hayret ettiler. Kadı onlara dedi ki:
-Bu durum sizi hayrete düşürmesin, bu köpeğin geçmişini araştırdım, Ashab-ı Kehf köpeğinin soyundan geldiğini keşfettim.
-Bugün çok kimsenin hali budur...
Bazı insanların; değerleri, duruşları, rağbetleri; menfaat ve maslahatları çerçevesinde değişir.
Batıllarına; Hak elbisesi giydirerek ve sureti haktan görünerek sunmaya çalışırlar...
Abid ile İhtiyar
Bir dil ebesi ihtiyar bir abide, geldi ve : “bir çamura battım, aciz kaldım. Çıkamıyorum: bir soysuz adama on akçe borcum var. Bu borcun en küçük parçası bana bir batman kadar ağır geliyor. Gece olunca, hep o borcu düşünüyorum, uykum kaçıyor; gündüz olunca alacaklı gölge gibi arkamdan ayrılmıyor. Acı sözler söyleyerek gönlümü yara içinde bırakıyor. Gelip gitmeden kapımın eşiğini aşındırıyor. Sanki anasından doğdu doğalı Allah ona bu on dirhemden başka bir para vermemiş din defterinden elif okumamış, nahiv okumuşsa da (gayri munsarif) babından başkasını bilmiyor. Her gün güneş doğar doğmaz bu kaltaban derhal gelir, kapıyı çalmaya başlar. Şaşırdım, kaldım. Düşünüyorum. Hangi cömert adam bana yardım edip bu taş yürekli insandan kurtarır?” dedi.
Mübarek ihtiyar, bu sözleri işitince o adama iki altın verdi. Bu palavracı altnları alır almaz, yüzü taze altın gibi gülerek odadan çıktı, gitti.
Orada hazır bulunanlardan birisi, şeyhe söyle dedi: “şeyhim, bu adam kimdir, bilir misin? Bu öyle değersiz bir insandır ki, ölse ona ağlamak caiz değildir. Bu öyle bir hilekar bir dilencidir ki, erkek arslana eğer vurur. Ebu Zeydi Sururi’ye at sürer, onu mat eder.”
Bu söz üzerine abit kızdı; “sus, dedi, sen daha söze karışacak adam değilsin ve söylenenleri dinleyecek mevkidesin. Sen işin felsefesini iyi düşünmüyorsun. Burada iki ihtimal vardır: eğer, bu adam benim zannettiğim veçhile doğru söyledi ise, ona, ben para vermekle, onun şerefini kurtardım ve eğer bu adam cerrar, riyakar ise beni aldattı sanmayın. Belki öyle yavuz, boşboğaz bir cerrardır; kendi şerefimi muhafaza etmiş oldum.”
Arkadaş! İyiye, kötüye para ver. Verdiğin kimse iyi ise, hayır kazanmış olursun, kötü ise şerrini defetmiş olursun.
Bahtiyar odur ki, akıllılar ile düşe kalka ehli dillerin ahlaklarını öğrenir.
Eğer aklım, fikrin, tedbirin varsa, Sadi’nin nasihatini ehemmiyetle dinlersin. Sadi başka şairler gibi, bütün zamanını güzellerin gözleri, zülüfleri, yanakları, benleri hakkında söz söylemekle geçirmez. Böyle nasihat, hikmet kabilinden olan manzumelere de çok ehemmiyet verir.
