Cahillik oldukça büyük bir düşmandır, cehalet denizinde yüzen kişi aslında neyin
içinde olduğundan habersiz, her şeyi bildiğini ve bilge biri olduğunu zanneden aksine
hiçbir şeyi bilmeyen ve uykuda olan kişidir.
Bilgi içine daldıkça derinleşen dipsiz bir kuyudur. Bilgiye dalıp her geçen yeni bir
şeylerin arayışında olan insanlar aslında ne çok şey bilmediği konusunda hem fikir
olur. Oysa cehaletin sardığı bedenlere bir şeyi anlatmak, onları bir konuda ikna
etmek, doğru olanı söylemek neredeyse imkansız gibi bir şeydir.
Cahil insanı gereksiz bir özgüven ve cesaret kaplar.
Bilge insan bilgiye olan hürmetinden dolayı bir konu hakkında konuşurken kılı kırk
yararak en küçük hataya düşmemek için kelam eyler.
Cahil insanın her konu hakkında bilgisi olduğu için okumaya, araştırmaya,
incelemeye vakti yoktur, zaten her şey benim zihnimde var anlayışı ile hareket eder.
Edebiyatımızda, şiirde, romanda ve daha nice türlerde oldukça fazla değinilen
cehalet konusu Mesnevi'de de şöyle bir hikaye ile anlatılmaktadır:
Üç Nasihat
Bir zavallı kuş tuzağa düşmüş, hile ile yakalanmıştı. Kuş kendisini yakalayan avcıya,
“Ey efendi, sen hayatında birçok defa koyun ve sığır yemişsin, pek çok kere de
develer kurban etmişsindir. Sen onların etleriyle bile doymamışken benimle hiç
doymazsın. Beni serbest bırakırsan sana üç öğüt veririm. Öğütlerime göre kararını
verirsin. Bu üç öğütten birincisini senin elinde iken vereceğim. İkincisini şu çatının
üzerinde, üçüncüsünü de şu ağacın üzerine konduğumda söyleyeceğim. Sen bu üç
öğüdü işitmekten inan bana çok mutlu olacaksın.”
Avcı merakından kuşun teklifini kabul etti. ”Kuş elindeyken vereceğim öğüt şudur:
”Olmayacak sözü kim söylerse söylesin inanma.” Sonra avcı onu bıraktı. O da uçup
evin çatısına kondu. Orada da ikinci öğüdünü söyledi.
“Elinden kaçmış bir fırsat için üzülme. Ah vah edip hasret çekme.”
Kuş ikinci öğüdünü verdikten sonra uçup ağacın dalına kondu ve üçüncü öğüdünü
söylemeden önce, ”Karnımda 10 dirhem ağırlığında çok kıymetli bir inci vardı. O inci,
seni de çoluk çocuğunu da zengin ederdi. Ne yazık ki kısmetin değilmiş” dedi.
Avcı, kuşun bu söylediklerini duyunca hamile kadının doğururken bağırması gibi
feryat edip bağırmaya başladı. Kuş,
”Ben sana sakın elinden kaçan bir şeye üzülme demedim mi? Mademki elinden inci
gitti, ne diye dövünüp duruyorsun? Sana verdiğim öğütleri anlamadın mı? Ben sana
olmayacak bir şeyi kim söylerse söylesin inanma demiştim. Benim bütün ağırlığım üç
dirhem gelmez. Karnımda nasıl 10 dirhemlik inci olabilir?” Bu sözler üzerine adam
biraz kendine gelir gibi oldu.
”Peki şimdi üçüncü öğüdünü söyle bakalım” dedi. Kuş, ”Sana verdiğim iki öğüdü
sanki tuttun da, benden üçüncü öğüdü istiyorsun. Uykuya dalmış bir kişiye öğüt
vermek, çorak yere tohum ekmekten farksızdır. Aptallık ve cahillik yırtığı yama tutmaz
diyerek” uçup gitti.
