Sultan Alp Arslan’ın komutanlarından Atsız, Kuzey Suriye ve Filistin’in büyük bir
bölümünü ele geçirerek bu toprakları Selçuklu hâkimiyetine dâhil etti, Filistin’de ilk
Türk beyliğini kurdu. Beyliğin merkezi Remle idi. Atsız, daha sonra Fatımiler’in elinde
olan Kudüs’ü kuşattı. Bu kutsal şehirde kan dökülmesini istemiyordu. Bu sebeple
Kudüs’ün Türk asıllı valisine bir mektup göndererek “Bu kutsal şehre karşı
savaşmamı Allah doğru bulmaz, şehrin kan dökülmeden teslimini istiyorum” dedi.
Bunun üzerine Vali, Atsız’a “Ben de sizler gibi bir Türküm, size karşı şehri hiçbir
zaman savunmayacağım. Fakat bana hayatım ve servetim hakkında güvence
verilirse şehri derhal teslim eder, hizmetinize girerim” cevabını verdi. Atsız bu sözler
karşısında Vali’ye istediklerini verdi ve Kudüs’ü kan dökülmeden teslim aldı. Şehirde,
Fatımi Halifeliği adına değil Abbasi Halifeliği adına hutbe okunmaya başlandı. *
Kudüs’ü 1187 yılında Selahaddin Eyyubi Haçlıların elinden aldı. Haçlıların
yaptıklarının aksine Hristiyanlara şefkat ve adaletle hükmetti. İsteyenlerin gitmesine,
arzu edenlerin kalmasına izin verdi. Haçlılar hâkimiyetinde gerileyen Kudüs’ün
ekonomisi ve nüfusu bu yeni dönemde tekrar büyümeye başladı. Selahaddin ve
halefleri Eyyubîler, şehirde pek çok medrese, cami ve hayır müessesi inşa ettirdiler.
Eyyubîlerin ardından Kudüs yine bir Türk sultanlığı olan Memlûklerin hâkimiyeti altına
girdi. Kudüs’te 250 yıllık Memlûk dönemi boyunca huzur ve sükûn hâkim oldu. Bu
dönemde de şehirde medreseler, camiler, hanlar ve pazarlar yapıldı. Günümüzde sur
içinde mevcut önemli tarihi yapıların yarıdan fazlası Memlûkler dönemine aittir.
Dolayısıyla sur içi Kudüs’te bir Eyyubî ve Memlûk silüeti hakimdir. Osmanlılar bu
silüeti muhafaza ettiler.
Mercidabık Zaferi’den sonra ordusuyla Mısır’a doğru hareket eden Yavuz Selim
Aralık ayı sonlarında Remle’ye varmıştı. Remle’de bulunan Selim Han, gitmemesi
yönündeki tavsiyelere rağmen, bin 500 askerle Kudüs’e hareket etmişti. 31 Aralık
günü Kudüs’e varmış, Ermeni patriği III. Serkis ile Rum patriği Attalia’ya emân
vermişti. Hz. Ömer ve Selahaddin Eyyubi’nin daha önce verdikleri emânlar esas
kabul edilmişti.
31 Aralık günü Mescid-i Aksa’ya gelerek Kubbetü’s-Sahra’da ve Muallak Taşı’nın
altında ikişer rekât namaz kıldıktan sonra Kıble Camii’ne gelmiş ve akşam namazını
burada kılmıştı. Akşam namazından sonra iki rekât namaz kılmış ve burada uzun bir
niyazda bulunmuştu. Yatsı namazını kıldıktan, bahşiş ve ikramlarda bulunduktan
sonra otağına dönmüştü. Ertesi sabah tekrar Mescid-i Aksa’ya gelen Yavuz burada
namaz kıldıktan sonra Remle’ye hareket etmişti. Yavuz Mısır’a hareket etmeden
önce el-Halil Camii’ni de ziyaret etmişti.
Kudüs ile Türk’ün ne bağlantısı var diyen cahiller, hadsizler, vefasızlar, ecdat
düşmanları!
Batı’ya özenip soyunu unutan, Atasını tanımayanın it peşinde gezeceğini unutanlar!
Kudüs bizimdir, Kudüs Yüce Allah’ın hak davasıdır.
Kudüs, Müslümanların ve insanlığın önünde bir vicdan, hukuk ve ahlâk sınavıdır.
Ey Peygamberler şehri Kudüs! Kutsallığına saygı duymayan vefasız insanlık
utansın.”
Kudüs’ün özgürlüğe kavuşması, Gazze’nin felaha ermesi ancak Müslümanların tek
bilek ve tek yürek olmasıyla mümkün olacaktır. Bunu bugün, her zamankinden çok
daha iyi anlıyoruz.
Dün haydut devletler, bugün terörist devletler...
İslâm’ın düşmanları...
Hafızalarımız yok oldu. Unutuyoruz Kudüs’ü, Suriye’yi, Gazze’yi, Filistin’i ,Doğu
Türkistan’ı ,Arakan’ı ,Yemen’i,sevdiklerimizi,kendi-mizi ve en çok da Allah’ı ve
ahireti...
Gazze bugün açık hava mezarlığı, Gazze boynu bükük...
Hakkınızı bizlere helal edin bebekler, bacılar, mücahitler...
Cahit Zarifoğlu, “Kudüs bir sınav kağıdı, her mümin kulun önünde.” Der.
Gazze ise bütün insanlığın imtihanı olmuş durumda…
Bölük pörçük Müslümanlık, ecdadına ve onun yadigarına sahip olamadık.
Bu vebal hepimizin. Bizden fazlasıyla sorulacak,
Ve biz Allah’a bunun hesabını nasıl ödeyeceğiz?
