Sevgi GÖL


Hatırlama Vergisi: Hafızamızı da Kiralıyoruz Artık

Hatırlama Vergisi: Hafızamızı da Kiralıyoruz Artık


“Unutmak insana mahsustur” derlerdi. Artık değil. Unutmak da, hatırlamak da teknolojiye mahsus hale geldi. Biz sadece “hatırlatma bildirimi” gelince hafifçe tepki veriyoruz:
— Aa evet, doğum günüymüş!
Evet, artık hafızamız bile bulut sistemlerinde kiralık. Takvimler, ajandalar, notlar, doğum günleri, parolalar, banka şifreleri.Aklımızın yerini cihazlar aldı, hafızamızın sınırlarını ise depolama alanı belirliyor. Bir anlamda, zihin kapasitemizi gigabaytla ölçer hale geldik.
Eskiden birini hatırlamak, değerdi. Şimdi birini hatırlamak için internete bağlanmamız gerekiyor. Komik ama gerçek: Hafızamızı bizden daha iyi bilen cihazlar taşıyoruz cebimizde.
Akademik olarak bakarsak, Harvard Medical School’un 2022 tarihli bir çalışması, dijital hatırlatma araçlarının uzun vadede “biyolojik hafıza fonksiyonlarını” zayıflattığını gösteriyor. Beyin, dışarıdan destek aldığı ölçüde kendi kendine hatırlama refleksini azaltıyor. Yani, biz aslında unutmaya programlanıyoruz.
Bir dönem “unutkanlık hastalığı” yaşlıların korkusuydu. Şimdi hepimiz aynı hastalığın yeni versiyonuyla yaşıyoruz:
“Dijital unutkanlık.”
Parolaları, tarihleri, yüzleri, hatta bazen duyguları bile kaydediyoruz. Artık bir fotoğrafa bakıp “bunu ne zaman hissetmiştim?” diye hatırlamaya çalışıyoruz. Çünkü hafızamız, anı değil; arşiv tutuyor. 
Teknoloji şirketleri hafızayı yeni bir gelir kapısı haline getirdi. “Hatırla” tuşu ücretsiz, ama yedekleme alanı ücretli. Düşünün, eskiden hatıralarımızı saklamak için bir defter, bir kutu, bir albüm yeterdi. Şimdi o hatıraları “premium plana geçmeden” koruyamıyoruz.
Ekonomik açıdan bu yeni düzene “veri ekonomisi” deniyor ama aslında bu, “hafıza ekonomisi.”
Ne kadar çok hatırlarsak, o kadar çok depolama alanı satın alıyoruz.
Ve her yeni cihaz, bize şu cümleyi hatırlatıyor: “Depolama alanınız dolmak üzere.”
İronik değil mi? Kendi hatıralarımız bile bize tahsisli, sınırlı bir alanda yaşayabiliyor.
Psikologlar buna “bellek dışsallaşması” diyor. Yani insanın kendi zihninden dışarıya taşan bir hafıza yapısı. Hatırlamak yerine hatırlatılmaya ihtiyaç duyan bir nesil olduk.
Bu sadece bilişsel değil, duygusal bir mesele.
Eskiden birinin doğum gününü hatırlamak, sevgi göstergesiydi. Şimdi o bildirim gelmese, o sevgiyi bile hatırlamıyoruz.
Sosyologlar bunu “duygusal otomasyon” olarak adlandırıyor: Sevgi, özlem, minnettarlık gibi duygular artık uygulama hatırlatmasıyla aktive oluyor. Duygular bile algoritmayla planlanıyor.
Kültürel Hafıza Kaybı: Hatırlamamanın Bedeli
Toplum olarak da hafızamızı kiralıyoruz. Dijital ortamda saklanan tarihî belgeler, gazete arşivleri, hatta toplumsal olayların anıları bile artık özel veri merkezlerinde tutuluyor.
Bir gün bu merkezlerden biri çökerse, sadece dosyalar değil; belki bir milletin geçmişi de silinecek.
Korkunç geliyor, değil mi?
Ama zaten biz, “bulut çöker mi?” sorusunu bile sormayacak kadar sistemle bütünleştik. 
En ironik kısmı şu: Artık “unutmak için” bile hatırlatıcı kuruyoruz.
Meditasyon uygulamaları bize, “nefes almayı hatırlatıyor.”
Uyku uygulamaları, “dinlenmeyi unutma” bildirimi gönderiyor.
Yani insan, kendi biyolojik reflekslerini bile teknolojiyle hatırlamak zorunda.
Bir gün bir uygulama “yaşadığını hatırlat” bildirimi yollarsa hiç şaşırmam.
Hafıza, artık kişisel bir özellik değil, kiralık bir hizmet.
Hatırlamak, bir yetenek olmaktan çıktı; bir sistem aboneliğine dönüştü.
Ama belki de en acısı şu: Artık “unutmanın kıymetini” bile hatırlamıyoruz.
Oysa bazen unutmamak değil, unutarak yeniden hatırlamak gerekirdi.
Ama kim bilir. belki o da bir sonraki güncellemede ücretli olur.