Abdurrahman ZEYNAL


İKİ GÜZEL ANI

Bir Şehrin öğretmeni olmak:


Biz cenaze namazı için cami bahçesinde vakti bekleyen öğretmene bir öğrencisi gelerek "öğretmenim elini öpeyim" der. Aralarında sohbet başlarken ikinci bir kişi gelip selam verir. Hocam nasılsınız... Öğretmen; "teşekkür ederim sizlere duacıyım" derken üçüncü bir kişide gelip selam verir... Hal hatır sormalar devem ederken birinci şahıs üçüncü şahsa hocam benim öğretmenim, sizinde mi öğretmeniniz? Üçüncü kişi; "hayır hocam benim öğretmenim değil ama hocam şehrin öğretmenidir". Demek ki gönüllerde öğretmen olmak ne güzelmiş.... Hele bir de şehrin öğretmeni olmak....

2- Erzurum'a söz söyletmem

1970 öncesi Erzurum'dan hafızın biri Adapazarı'na Ramazan ayı boyunca hatim okumak için gider. Hafız günlerce evlerde hatim okumayı sürdürür. Boş zamanlarında çarşıları gezer. Kuyumcu vitrinlerine bakar. Hafızımız aynı zamanda nişanlıdır. Bir gün vitrinleri seyrederken güzel bir altın işlemeli kolye görür. Mağazadan içeri girer. Selam verir. Gördüğü kolyeyi göstererek almak istediğini söyler.

Kuyumcu kolyeyi tartar, fiyatını söyler. Hafız cebine bakar. O kadar parası yoktur. Nazikçe kolyeyi geri verir ve kusura kalmayın ben bu kolyeyi alamam.Param yetişmedi.... Kuyumcu; nerelisin diye sorunca ... Hafız Erzurumluyum der....

Kuyumcu o halde şimdi al, parasını sonra ödersin...

Hafız olmaz alamam param yok..

Kuyumcu; anladım sonra ödersin diye ısrar eder.

Hafız ben şimdi bu şehirden ayrılacağım . Memlekete gideceğim. Ölümlü itimli dünya bir daha gelirmiyim bilemem. Bu nedenle alamam. Peşimden "Erzurumlu birisi geldi, altın aldı, gitti ve parasını getirmedi dedirtmem" demiş.

Bunun üzerine kuyumcu işte Erzurumlu olmak böyle bir şey deyip kolyeyi paketlemiş ve Genç Hafıza kalan parada benim hediyem olsun. diyerek kolyeyi hafıza verir.

İşte bir zamanlar Erzurumlu olmak böyle bir şeydi.