Abdurrahman ZEYNAL


NE YANİ BIRAKLIM CENAZE KOŞSUNMU?

NE YANİ BIRAKLIM CENAZE KOŞSUNMU?


Şehrin bağrışmaları içinde insanlar sağa sola koşuyor, midelerini tıka basa doldurmak için helal haram demeden tıkıştırıyorlardı. 
Sokak lambaları geceleri aydınlatıyor, kahvehaneler, gazinolar, lokantalar müşterilerine hizmet vermek, para kazanmak için her yolu mübah görüyordu..
Ahmetler, Hasanlar, Ayşeler, Fatmalar şehrin bu şaşaalı hayatının uzağında kendi hallerinde yaşamayı sürdürüyor, kuru ekmek ve bir bardak su içtiklerinde seviniyorlardı.
Kimsesizdiler. Evlatlarını büyütmüş yuvadan uçurmuş, hayatın çilelerini çekmiş, tek başlarına kalmıştılar. Günler böyle geçerken Ahmet, Hasan, Ayşe, Fatma kapısı kilitli evlerinde son nefeslerini verdiler.
Kimselerin haberi yoktu. Ne oldu.. Ne bitti... Birilerinin umurunda değildi.... 
Derken evden kokular yayılmaya başlamıştı. Komşuları önce aldırış etmediler. Ancak bunların arayanları ve soranları da yoktu.  
Ülkeyi yönetenler, Şehri yönetenler her konuşmalarında kendilerini Ömer ile özdeşleştiriyor "Fırat kenarında bir koyunu kurt kaparsa Allah bizden hesap sorar diye nutuk atıyorlardı".
Yönetenler bilmiyorlardı ki er geç bizde öleceğiz ve hesap vereceğiz. Kılıçları keskindi. Her dedikleri kanundu. Astıkları astık, kestikleri kestikti..
Belki "Bizde ölünce bizde evde kalıp kokacağız" diye bir duyguları da yoktu ama "ne doğrarsan aşan o gelir kaşığan" hikayesi gerçeğin ta kendisiydi. "Eden bulur" deyim tarihin süzgecinden geçmişti. 
Bu arada Ayşeden, Fatmadan, Hasandan haber alınamıyor kapıları açılmıyordu. 
Fakat bir gün komşuları kokunun dayanılmaz haline geldiğini anlayınca polise baş vurdular. Polis kapıyı kırıp içeri girdiğinde evde ölmüş, kokmuş, çürümüş Ahmet, Hasan, Ayşe'nin cesediyle yüz yüze gelmişti. Gelmişti ama iş işten çoktan geçmişti.
Evet, ölüyoruz dostlar her birimizin hali Ayşe, Fatma, Ahmetlerin haline dönebilir. Vakit varken uyanın, tedbir alın ..
Yoksa adamın birinin dediği gibi "ortada bir ölü var.. Ne yani bırakalım koksun mu"
Kokmasın arkadaş kokmasın Ayşeyi, Fatmayı, Ahmeti yaşatalım yaşatalım ki bizde kokmayalım...