Abdurrahman ZEYNAL


SEVİNEYİM Mİ? AĞLAYAYIM MI?

SEVİNEYİM Mİ? AĞLAYAYIM MI?


Haziran ayına girdiğimiz şu günlerde özellikle gençleri, genç nüfusu ilgilendiren iki olayla karşılaşıyoruz.
Birincisi liselere giriş sınavı.. Diğeri üniversiteye giriş ve yerleştirme sınavı… Öyle ki bu iki imtihan milyonları etkilemekte, toplumun yarınlarda alacağı şekli belirlemektedir.
Ortaokulu bitiren milyonlarca öğrenci LGS sınavına girdi. Okullar, veliler ve çocuklar hummalı bir şekilde bu sınava hazırlandılar. Dershaneler, özel öğretmenler imkânı olan velilerin çocuklarını sınava hazırlarken imkânı olmayanlar kendi kaderleriyle baş başa kaldılar.
Sınava girecek yüz öğrenciden ancak üçü nitelikli bir okula yerleşecek ve başarılı sayılacakken geriye kalan yüzde doksan yedi öğrenci başarısız sayılacaktır. İşte eğitimdeki çarpıklıkta burada başlamaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı asıl bu yanlışlığı, çelişkiyi düzeltmek yerine bağlamından koparılmış bir müfredatı okullara can simidi gibi sunmayı kahramanlık saymakta ve çözüm olarak göstermektedir. 
8-9 Haziran2024 tarihinde yapılanan üniversite sınavına giren üç milyondan fazla öğrenci var. İki gündür ter döküyorlar. Anneler, babalar, dedeler, nineler bu gençlere dua ediyor bir üniversiteyi kazansın diye gözyaşı döküyorlar.
12 yıldır ilk, orta ve lise tahsilini bitiren bu gençler yarınlar için ne umutlar besliyor. On iki yıldır okumalarının sonucunu bu iki günde alacak hayatlarına yön ve şekil vereceklerdir.
Kolay değil 16-17 veya 18 yıl sonra üniversiteyi bitirecek hayata atılacaklardır. Ümitleri, hayalleri o kadar çok ki… Doktor, Mühendis, Ziraatçı, Avukat olacaklar.. Sonra hayatın acı gerçekleriyle karşılaşıp tam bir hayal kırıklığına ulaşacaklar. Gerçek bu…
Üniversite önlerinden geçerken, bahçelerinde kampüslerde mezuniyet heyecanı yaşayan gençleri gördüğümde bende onlarla sevinmek istiyorum. Fakat sevinemiyorum…
Hani insan ölüp mezara konulunca sorgu sual melekleri gelip ölüyü uykusundan uyandırıp soru sormaya başladığında ölü daha ne olduğunu anlamadan kafasını merteğe vuruyor ya işte bu hayat dolu, iş, aş ve eş sevdasına tutulmuş gençler mezun oldukları günlerin peşine ölü gibi acı gerçekle karşılaşıp kafalarını duvarlara vuracaklar.
Tüm bu acı gerçekler milyonlarca genci etkilerken birden KPSS kurslarıyla karşılaşacaklar. Çünkü artık üniversite diploması işe yaramamaktadır. O halde tek çare bir sürü para verip KPSS imtihanına hazırlanıp sınava girmektir. Öylede yapıyorlar.
Gençlerin yaşı arık 25’lerde... Derken sınava girerler. Bu sefer karşılarına mülakat dediğimiz haksız, sübjektif, torpilin işe yaradığı bir sözlü sınavla karşılaşacaklar. Eğer partiden torpiliniz varsa alacağınız puan önemli değildir. 90 puan alana 40, 40 puan alana 95 verildiğinde iş tamam olmaktadır.
Artık gencin yaşı 30’a yaklaşmaktadır. Bu durumda kaportacı, tornacı, boyacı, fayansçı, çiftçi, çoban bile olamayan milyonlarca gençle karşı karışıya kalıp eyvah… Eyvah eyvah demekten kendimizi alamıyoruz. 
İşte tam burada  “zengin öküzünü dağdan aşırır, fakir düz ovada yolun şaşırır” gerçeğiyle bir avuç mutlu azınlığın yanında milyonlarca mutsuz gencin varlığıyla karşı karşıya kalırız.
Gençlerin işi yok… Aşı yok… Gelecekten ümitleri yok…. Ne diyeyim Allah sonumuzu hayrede….