Yedi sekiz yaşlarında bir çocuktum henüz...
Havuz başının karşısında şu an kent meydanı olan yerde Halk Eğitim Merkezi vardı... Bir gün babam beni oraya götürdü, Halk ozanlarının gecesi varmış...
Halk ozanlarından kim yok ki;
Yaşar Reyhani
Murat Çobanoğlu
Şeref Taşlıova
Fuat Çerkezoğlu
Nüsret Sümmanioğlu
Mevlüt İhsani ve ismi şuan aklıma gelmeyen her biri birbirinden kıymetli niceleri...
Sözlerinde bir mana, bir doktirin, bir subiminal mesaj, müthiş ozanlar!
Ve birisi vardı ki zihin haritamda önemli bir iz bırakan. Bu büyük kültür elçimiz Mustafa Ruhani baba...
O zamanlar siyah beyaz tv dönemi, toplum ahlakı bu kadar dejenire olmamış henüz... Yada toplum ahlakını bu hale getirmenin ön hazırlıklarının yapıldığı bir dönem...
Yaşı 50 ve üzeri olanlar hatırlar Dallas diye dış menşeli bir dizi dönüp duruyor tv de... (Tek kanal TRT.)
Dizi çok korkunç; ahlâka mugayir ne varsa dizide o var...
Neyse biz dönelim salona, her ozan kendince çalıp söylüyor, atışmalar, taşlamalar, büyük abiler, amcalar gah hüzünleniyor, gah gülüyor... Bende çok anlamasamda pür dikkat sahneye kilitlenmişim...
Hatırladığım kadarıyla Ruhani baba şu meşhur Türk'ü varya "Bir mumdur, iki mumdur, üç mumdur" bunun müziği şeklinde sazını çalmaya başladı...
Ve başladı söylemeye;
"Dallas sokuldu yurda, kuzu kaptırdık kurda.
Kime sorim dedemi,geç yatar şurda burda.
Bir dallas, iki dallas, üç dallas, dört dallas, beş dallas, onbeş dallas, aman kardaş ne dallas, şerrül vesvasil hennas.."
Aklımda kalan bu kadar...
Ruhani baba gözleri â'mâ olmasına rağmen, o müthiş gönül gözü ve münnever kişiliğiyle bu günleri tahayyül etmiş...
Bu çok önemli, milliyetçi, maneviyatçı ve çok kıymetli kültür elçimiz Ruhani babaya Rabb'imden sağlık, sıhhat ve hayırlı ömürler diliyorum...