Yakın zamanda Erzurum’da Tarım Müzesi açıldığı yönünde bir haber yapıldı. Şimdilerde de ziyaret haberlerini okuyoruz. Henüz Tarım Müzesini görme şansım olmadı, ziyaret edince görüşlerimi sizlerle paylaşacağım.
Tarım Müzesi açıldığı haberi beni heyecanlandırdı. Zira bir hayalimi daha birileri gerçekleştirmiş oldu. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Neden heyecanlandığımı anlatmak istiyorum. Zira Erzurum’da hasretle beklediğimiz gelişmelerin olmamasının en büyük sebebi Erzurum bürokrasisidir. Bunu tarım müzesi üzerinden anlatayım.
ER-VAK üyesi olduğum zamanlardı. Sanırım 2018 yılıydı. Sultan Sekisi Toplantısı’nda konu Narman'ın doğal ve kültürel zenginlikleriydi. Erdal Güzel, Narman’da bir program hazırlamıştı, proje ortaklarından biri de Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğüydü. Hatta konuşmacılardan biri de Enstitü Müdürü Şerafettin Çakal’dı. Salonun hazırlanması ve diğer bütün teknik çalışmalar elimden geçtiği için kendileriyle bir diyaloğumuz olmuştu.
O dönemler Taş Eserler Müzesi projesi için dağda taşta tarihi eser arayıp getirdiğimiz için köyleri ziyaret etme şansımız oluyordu. Dolayısıyla köylerde eski tarım aletlerini ve makinelerini görebiliyorduk. Bir gün proje koordinatörü Oğuzhan Türk’e “Bu ürünler yarın öbür gün kaybolup gidecekler, bir yerde toplasak da tarım ve hayvancılık müzesi kursak, bu vesile ile de kültürümüzü sonraki nesillere aktarma şansı bulsak…” diye fikrimi açmıştım. O da hak vermişti ama kimin ukdesinde yapabileceğimizi araştırıyorduk. Sultan Sekisi Toplantısı’ndan birkaç gün sonra tarım ve hayvancılık müzesi fikrimizi Erdal Başkan ile istişare ettikten sonra Şerafettin Bey’in kapısını çalmıştım. Allah için söyleyeyim, beni çok iyi karşılamıştı. Çay faslını geçtikten sonra kendisine dağ taş demeden köyleri gezdiğimizi, oralarda eski tarım ve hayvancılıkta kullanılan materyalleri gördüğümüzü, bunları şimdilerde toplamazsak birçoğunun belki on yıl sonra bulunamayacağını, bunları dilerse ücretsiz olarak toplayabileceğimizi, kendilerinden de bakımını yapıp başta bir sergi olarak kurumlarının uygun yerlerinde sergilemelerini” istemiştim. Malzemenin artması halinde de bunu projeye dönüştürüp müze yapabileceklerini söyledim. Şerafettin Bey ziyadesiyle memnun oldu ve Urfa’da yapılan müzeleri gezdiğini, müze ziyaretinin yaklaşık 5-6 saat sürdüğünü, yapılan müzecilik faaliyetlerinin güzelliğini… ballandıra ballandıra anlattı. Ben de umutlandım. Hayal kurmaya başladık: Bal mumu heykellerle canlandırmalar, sinevizyonlarla kullanılışının gösterilmesi gibi detayları konuştuk. Her şey çok güzel gidiyordu, toplayabileceğimiz malzemeleri ve kullanılışlarını konuşuyorduk ki ben bir pot kırdım ve kurunlardan (yalak) bahsettim:
- Sayın Müdürüm, çok güzel kurunlar var. Bunların bir kısmını seçip sergileyebiliriz. Taştan oyulmuş, yüzlerine de çok güzel işlemeler yapılmış. Bu, bizim ecdadımızın sanat anlayışını, inceliğini gösterir. Ecdadımız, hayvanların su içtikleri kurunu bile önemsemiş, onları ayırt etmeyerek onlara da estetik katmışlar.
Sanki Şerafettin Bey de bu sözümü bekliyormuş. Hemen itiraz etti:
- Hocam, ben böyle bir sorumluluğu alamam. Biz her ne kadar güzel bir iş yapmak istesek de bu kurunların birine bir zarar gelse ve art niyetlinin biri görse medyaya düşer, Show TV’lik haber oluruz.
Öyle bir şeyin olmayacağını her ne kadar söylesem de Şerafettin Bey; Nuh dedi, peygamber demedi. Otantik görünümlü bir sürü işletmenin önünde duran ve hiçbir soruna sebep olmayan kurunlar, bir bürokratı titretebildi. Nitekim bir hayalimiz de başlamadan bitti. Şimdilerde de hayalimizi birilerinin gerçeğe dönüştürdüğünü görünce sevindim. Vizyon farkı, diyeceğim ve birtakım yalaka salaka insan beni eleştirecek. Kimse umurumda değil, yiğit namıyla anılır. Ben Beyefendi’yi böyle tanıdım, böyle gördüm. Erzurum’un bir adım ileriye gidememesini liyakatsiz ve vizyonsuz bürokratlara bağlıyorum. Eski valilerimizden Dr. Ahmet Altıparmak, Erzurum’daki tabyalara dikkat çekmek için Aziziye Tabyası’nda iftar yemeği tertip edilmesi konusunda bürokratlarla yaptığı toplantıda sorun yaşayınca lafı kesip atmış ve “Yarın iftarı Aziziye Tabyası’nda yapacağız. Bana bahane üretmeyin ve hemen hazırlıklara başlayın.” dediğinde toplantı salonundan çıkan bürokratlar “Yeni Vali bürokrasinin ‘Hayır’ cevabını bilmiyor herhalde. Öğretmek lazım.” demişlerdi.
Geçen haftalarda müdürlerimizden bazılarını sizlere nasıl tanıdıysam o şekilde tanıtmıştım, tanıtmaya devam edeceğim. Daha iyi bir Erzurum için herkes birbirini tanımalı.