Hıfzullah Bey’i Gürcükapı Caddesi’nden Gar meydanına doğru bastonlu yürürken gördüm. İlerlemiş yaşına rağmen her zamanki gibi bakımlı ve temiz giyinmişti. Çocukluktan kalma alışkanlıkla çizgili kumaş kasketini sağ alnına düşük takıyordu. Küçük, hafif adımlarla yere basıyor, arada soluklanarak çevresinden geçenlere bakıyordu. Tren garını karşıdan gören caddenin arka sokağındaki asansörlü apartmanda oturuyordu. Kulakları ağır işitmesine rağmen, trenin düdüğünü uzaktan da olsa işitebiliyordu. Maden cevheri ve taş kömürü taşıyan uzun katarlı yük treni kırmızı bazalt taştan yapılma Erzurum gar peronuna girişte kısa aralıklar ile çaldığı düdükle gelişini bildiriyordu. Yaşlı adam trenin düdüğünü işitmesiyle yürüdüğü yerde durdu. Yeşil gözlerini kısarak gar binasına doğru kıvançla baktı. Yanı başındaki yeğenine ait şarküteriye girdi. Kasiyere selam verdi. Köşede rafların yanındaki küçük ahşap iskemleye oturup, babasından yadigâr kalan Ahlat ceviz ağacından yapılmış bastonuna yaslandı. Kısa boylu, göz altı torbaları şişmiş, ağarmış, kısa kesim saç ve sakalına, ellerinin üzerindeki ağarmış seyrek tüyler eşlik ediyordu. İnce kemikli kısa parmaklarında gümüş hac yüzüğü takılı olan tapu müdürü Hıfzullah Bey, yirmi iki yıl önce emekli olmuştu. Nafia Vekili Ali Fuat Cebesoy’un Ankara’da devlet bursuyla okuttuğu Hıfzullah Bey, Anadolu’nun birçok il ve ilçesinde görev yapmıştı. Emekli olduktan sonra eşi Münevver Hanım ile Erzurum’a dönmüştü. Eşi Münevver Hanım ve akranlarının çoğu vadeleriyle ölmüştü. Çocuğu olmayan ve doksan yaşına merdiven dayamış olan Hıfzullah Bey, evinde yalnız yaşıyordu. Ova köylü yetim Rüstem ile birlikte Ankara’ya gizlice trenle gidişleri ve Rüstem’le aynı okuldan mezun olup, hayata atılmaları gözlerinin önünden film şeridi gibi geçti. Rüstem, hasır çarıklı çocuk okuyup, müfettiş ve daire başkanı olmuştu. Rüstem’den geriye hediye ettiği köstekli saat kalmıştı. Emekli tapu müdürü ceketinin iç yelek cebinden Serkisof marka köstekli saatini çıkarttı. Lokomotif kabartmalı kösteğinden zamana baktı. Saat 16.03’ü gösteriyordu. İskemleden kalktı, gar binasına doğru yavaşça yürümeye devam etti. İkindi serinliğinde, gar binasının yolcu bekleme salonuna girdi. Sessiz, serin bina içindeki banklarda oturan iki yaşlı yabancı turist, ellerindeki Fransızca yazılı kitapçıktan gezi lokasyonu hakkında fısıltılı konuşuyordu.
Düşük kasketinin siperini hafifçe düzelten Hıfzullah Bey, perona geçip boş banklardan birisine oturdu. Elinin tersiyle alnında biriken teri sildi. Doğu Ekspresi beş dakika sonra düdük çalarak perona yanaştı. Oturduğu yerden trenden inen ve binen yolcuları izleyen Hıfzullah Bey, bir süre sonra gözlerini kapatıp, başını geriye yasladı. Gar görevlisinin, hareket kampanasını çalması ile tren Kars’a doğru hareket etti.
Dizel lokomotifin çektiği vagon katarı garı terk ederken, emekli tapu müdürü, kara trenin Erzurum’a geldiği günleri hafızasında yaşatıyordu…
Yetmiş dokuz yıl önce
İbrahim Paşa Camii imamı kurra hafızı Abdullah Efendi’nin Habip Efendi Mahallesi’ndeki toprak damlı, yığma taş duvarlı müstakil evinde bayram heyecanı vardı. Abdullah Efendi’nin oğlu on altı yaşındaki Hıfzullah bayramlık kıyafetini giyinip, şapkasını takarak treni karşılamak üzere istasyona gitti. Şehrin genelinde bayram sevinci ve coşkusu vardı. Şehrin caddeleri, daracık sokakları bayrak ve Atatürk’ün fotoğrafları ile süslenmişti.
Yıllardır özlemle beklenen buharlı kara tren bugün Erzurum’a ilk seferini yapacaktı. Sivas- Erzurum arası demiryolu ağı 6 Eylül Çarşamba günü Erzurum il merkezine ulaşmıştı. Yağmurlu bir kuşluk vakti kara tren deneme amaçlı Erzurum’a gelmiş, aynı gün Ankara’ya dönmüştü. Hükümetin aldığı kararla şehir garında resmi törenle kara tren karşılanacaktı. Devlet ve hükümet erkânının yanı sıra gazeteciler de trenle günübirlik şehre gelecekti.
Takvim yaprakları 20 Ekim 1939 Cuma’yı gösterirken, gar binasının çevresi mahşeri kalabalıktı. Çevre illerin yanı sıra köylerden at, katır, eşek sırtında, kağnı, otomobil, at arabalarıyla meraklı vatandaşlar akın halinde il merkezine gelmişti. Hayatlarında hiç tren görmemiş olan bu insanlar tarihi ana şahitlik etmek ve yaşanacak ulusal coşkuya ortak olmak için gar binasının çevresinde toplanmıştı.
Şehre giriş yapan tren kısa düdükler ile halkı ve Erzurum’u selamladı. Düdük sesinden ve lokomotifin çıkardığı sesten ürken atlar huysuzlaştı, çocuklar büyüklerinin arkasına saklandı. Erzurum ovasından göğe yükselen yoğun kara dumana eşlik eden trenin kulakları çınlatan düdük sesiyle halk arasında coşkulu dalgalanma yaşandı. Demiryolu çevresinde silahlı askerler olası bir kazayı önlemek amacıyla rayların etrafına kimseyi yaklaştırmıyordu.
Hava rüzgârlıydı. Ağaçlar rüzgârla yapraklarını döküyordu. Palandöken’in zirvesinde sis hakimdi. Yaylanın soğuğu şehrin sokak ve caddelerini etkisine almıştı. Hıfzullah, trenin düdük sesiyle gözlerini açtı. Hasır çarıklı, şapkalı, yanık tenli, kısa saçlı, pantolonun dizleri yamalı on iki, on üç yaşlarında çelimsiz bir çocuk yanına oturmuştu. Gözleri gece karası, uzun kirpikli çocuk, korkudan titreyen sesiyle Hıfzullah’a, “Aha işte beygirden hızlı, öküzden güçlü, kara yılan geldi. Kaçalım buradan.” dedi. Türk Bayrağı ve çiçekler ile süslenmiş olan lokomotif tepe ve yan farlarını yakmış, hızını yavaşlatmıştı. Hıfzullah, çocuğa sakin olmasını telkin ederek, “Korkma bu ne yılan ne de canavar. Bu buharlı kara tren içinde insanlar var.” dedi.
Lokomotif, Vali Haşim İşcan, Belediye Reisi Mesut Çankaya, Kolordu Komutanı ile Müstahkem Mevkiiler Komutanı geçerek biraz ileride durdu. Vali, Belediye Reisi ve Kolordu Komutanı, askeri bandonun çaldığı marşlar eşliğinde vagondan inen Nafia Vekili Ali Fuat Cebesoy, Milli Eğitim Bakanı Ali Yücel, Muhabere ve Münakalat Vekili Ali Çetinkaya, Adliye Vekili Fethi Okyar, milletvekili Yahya Kemal Beyatlı ile diğer davetlileri karşıladı. Bir kız ve erkek öğrenci Nafia Vekili Cebesoy’a buket çiçek taktim etti. Karşılama heyetinin içinde yer alan Hıfzullah ve çarıklı çocuğun gözlerindeki sevinç Palandöken’in zirvesindeki sisli ve soğuk havayı alt etmişti.
Görevliler, Hıfzullah ve çocuğu görmüyormuşçasına hareket ediyordu. Tören esnasında Cebesoy’la göz göze gelen Hıfzullah ve yanındaki çocuk, “Yaşasın Cumhuriyet”, “Yaşasın Türkiye” diye bağırdı. Nafia Vekili de “İlelebet Yaşasın Cumhuriyet”, “Varolsun büyük milletimiz.” karşılığını verdi. Heyet hitabet töreni için, gar binasının şehre bakan ön tarafına geçti.
Hıfzullah, minik, nasırlaşmış ellerinden tuttuğu çocuk ile konuşmaların yapılacağı kürsüyü karşıdan gören kalabalığın arasına katıldı. Hıfzullah’ın arkasında Saraçlar ve diğer meslek örgütleri pankart açmıştı. Önlerinde kızlı erkekli izci öğrenciler, onların önünde memurlar, işçiler, ve partililer kürsünün hemen önünde toplanmıştı. Bir zamanlar mezarlık olan bu yer, gar binasının yapımı nedeniyle şehrin dışına nakledilmişti. Cumhuriyetin en güzel nimetlerinden birisi olan tren Erzurum’a gelmişti. Üzerine ölü toprağı serpilmiş olan şehir, demiryolunun tamamlanması ve trenin gelişiyle canlanmıştı. Hıfzullah’ın arkadaşının ağabeyi Belediye Reisi Mesut Çankaya kürsüye çıkmış, sesini hoparlörler ile vatandaşlara duyurduğu konuşmasını yapıyordu. Hıfzullah ve beraberindeki çocuk, protokolün bulunduğu alana geçti. Çankaya, her zamanki nazik üslubuyla, vatandaşlara şunları söylüyordu; “Sayın bayanlar ve baylar… Şerefli, değerli milletimize büyük hayati işler başarmak suretiyle başlayan Cumhuriyet idaresi aziz vatanın bu köşesini demiryolu ile birbirine, denize bağladı. Erzurum’un ruhunda, kalbinde dalgalanan, coşan saadet duyguları hep bir noktada birleşiyor. Ve bütün varlıklarımız ona inkılap etmiş bulunuyor ki o da bizi demiryoluna kavuşturan İsmet İnönü’ye karşı olan derin şükran ve minnettir.” dedi. Hıfzullah, kürsüden inen Çankaya’nın yanına gidip, “Ağabey güzel konuştun, Duygularımıza tercüman oldun. Tebrik ediyorum.” diye konuştu. Çankaya ise Hıfzullah’ı tanımış ve başını okşayarak, “Çocuk bugün kutlu bayram. Törenden sonra seni kara trene bindireceğim. Çok fazla uzaklaşıp, kaybolma emi.” demişti. Çarıklı çocuk, görevlilerin dağıttığı kâğırt bayraklardan birini sallayarak, “Varol Cumhuriyet” diye bağırıyordu.
Hıfzullah, Belediye Reisi ile sohbet ederken, Vali İşcan konuşmasını yapmak üzere kürsüye doğru yürüyordu. Vali, yanından geçtiği Hıfzullah’ın siyah, uzun kıvırcık saçlarını okşarken bir gazeteci bu anı fotoğraflayarak ölümsüzleştirdi. Tebessüm ederek hızlı adımla ile kürsüye çıkan İşcan, mikrofonun önüne geçerek, ceketinin sol iç cebinden konuşma metnini çıkardı. Sol eliyle tuttuğu metni okurken, sağ eliyle de konuşmasındaki coşkuyu destekleyen Vali “Asırların sinesinde Türk mefkuresi, Türk mefkuresinde asırlar yaratan ebedi şefimiz Atatürk’ün büyük adıyla. Yapan, kuran, koruyan milli şefimiz İnönü’nün büyük adıyla. Türk ulusunun medeniyet ve şeref taşıyan adıyla. Cumhuriyet devletinin kudretli ve adaletli adıyla. Kahraman ordumuzun eşsiz ve yenilmez adıyla sözlerime başlıyorum. Hoş geldiniz sayın büyüklerimiz. Milli Şef’in çelik adını taşıyan büyük eseriyle Çankaya’nın irade ve nurunu Erzurum’un kalbine getiren sayın misafirlerimiz hoş geldiniz.” Alkış tufanı koptu. Vali alkışlar nedeniyle sustu. Keyif ve gururla halkın yoğun ilgisine hayran kalan Vali İşcan konuşmasına kaldığı yerden devam ederek, “En karanlık günlerde Mustafa Kemal’e sinesinde yer veren kahraman Erzurumlular büyük gününüz kutlu olsun.” sözleriyle konuşmasını tamamlayarak alkış eşliğinde kürsüden indi. Pezgeriş köyünden gelen Sakız Nihat eski kasketini kaldırıp sallayarak, “Valim Ne kadar güzel konuştun. Helal olsun sana.” diye bağırdı. Hertevli Kambur Mevlüt ise gözyaşları arasında konuşmaları dinliyor bir yandan da sardığı Muş tütününün dumanını rüzgâra karşı savuruyordu. Gâvurboğanlı Karga Salih konuşanları dinlemek yerine lokomotifin nasıl hareket ettiğini kafasında canlandırıyor, trene yaklaşıp yaklaşmamak konusunda kararsızlık yaşıyordu. Hıfzullah ise demiryolunun Erzurum’a ulaşmasıyla yeni bir dönemin başladığını ve şehrin çağdaş bir kimlik kazandığını düşünüyordu.
Ankara’dan gelen kameraman töreni görüntülüyor, gazeteciler de fotoğraf makinalarıyla en güzel kareyi yakalayabilmek için birbirleriyle yarışıyordu. Yahya Kemal Beyatlı, halkın arasına karışmış vatandaşlar ile ayak üstü sohbet ediyordu. Hıfzullah, biraz kilolu, yaşlıca ve güzel giyimli Beyatlı’nın yanına yaklaşıp, “Efendim, şehrimize ve gönlümüze hoş geldiniz.” dedi. Beyatlı, Hıfzullah’ın neşeli hali ve güzel şivesinden etkilenerek, “Çocuk hoş bulduk. Türkçeyi bu yaşta duru, güzel kullanmayı nereden ve kimden öğrendin?” diye sordu. Hıfzullah, “Şiiri, Cumhuriyeti ve Atatürk’ü çok seviyorum. Bu üçünün sevgisi ve varlığıyla Türkçeyi güzel konuşmaya özen gösteriyorum.” diye konuştu. Bu sırada Nafia Vekili Cebesoy, siyah şeritli, gri fötr şapkasını yakın korumasına verip halka hitap etmek üzere alkışlar arasında kürsüye çıktı. Cebesoy, “Sayın yurttaşlarım, bugün büyük Türk ulusunun yeni bir mazhariyetini daha kutlamak için burada toplanmış bulunuyoruz. Halk, irade ve hakimiyetin yegâne kalpgâhı olan Büyük Millet Meclisi’nin sayın mümessil ve icra vekilleriyle, kahraman ordumuzun, parti ve halkımızın güzide isimleri ve mümtaz idare amir ve memurlarımızla birlikte Erzurum demiryolunu resmen işletmeye açıyoruz.” Hıfzullah, çarıklı çocuk ve alandaki herkes Cebesoy’u uzun süre alkışladı. Gazeteciler, konuşma kürsüsünden halkın sevincini, coşkusunu fotoğraflıyordu. Nafia Vekili konuşmasına devam ederek, “Bu feyizli eserle yeni Türk devletinin banisi, ebedi Şef’imiz büyük Atatürk’ün inkılap ve terakki hamlelerini yüksek başarıyla perçinliyor ve bu arada demiryolu siyasetinin yüce hamisi olan Milli Şef’imiz Cumhur Reisimiz İsmet İnönü’nün yüksek gayelerinden biri daha tahakküm etmiş bulunuyor. Bu suretle eski idare ve yıllarda ümrandan geri kalmış olan bu diyarlara refah, hayat ve saadet getiren yeni demiryolu şarkın bu güzel beldelerini milli bünyemizin feyyaz kaynağı olan hükümet merkezine ve garp vilayetlerine bağlamış ve yakınlaştırmış bulunuyor. Sözlerime son verirken Cihan Harbi sonunda ebedi Şef’imiz Atatürk’ün Türk ulusunu esaretten kurtarmaya matuf, hareket ve faaliyetlerine destek veren Erzurum’un yeri bizim için ayrıdır. Erzurum’un çelik ağlarla hükümet merkezimize bağlanmasına büyük bir önem vermiş bulunan yüksek varlığıyla aziz yurdumuzu dün Cenuptan- Şimale-bugün de Garptan-Şarka bağlayan demiryollarımızın büyük hamisi, milli şefimiz İsmet İnönü’nün ve onun izinde yürüyen yüce Türk ulusunun büyük adını sizlerin de minnet ve şükran duygularınıza tercüman olarak yad ederim. Varolsun büyük milletimiz, Varolsun Milli Şef’imiz.”
Çamurlu sokaktaki evlerinde amcası ve babası Ermeniler tarafından şehit edilen Hasankaleli Kâmil, omuzlarından tuttuğu Hıfzullah’ı sarsarcasına, “Varolsun Ebedi Şef’imiz, Varolsun Gazi Paşa Hazretleri, Varolsun Cumhuriyet” diye bağırırken, gözyaşlarına hakim olamıyordu.
Konuşmaların ardından heyet ve diğer davetliler perona geçti. Nafia Vekili ve hazırun rayların bulunduğu alanda açılış kurdelesini törenle kesti. Askeri bando İstiklal Marşı’nı çalarken, vatandaşlar da alkış ve ıslıklar ile kutlamalara destek verdi. Buharlı iki lokomotif kurulan takın altından geçerek, halkı düdükle selamladı.
Asker ve polislerin oluşturduğu güvenlik duvarını aşan Hıfzullah’ı ve çarıklı çocuğu karşısında gören Nafia Vekili durdu. Yüzündeki tebessümle Hıfzullah ve çelimsiz çocuğu yanına çağıran Cebesoy, “Treni mi görmeye geldiniz” diye sordu. Çocuğun ayağındaki hasır çarıklara gözü takılan Nafia Vekili, “Bu çağda bu çarık nedir? Biz Erzurum’a medeniyeti, treni getirdik ama sen eski zamanların çarığını giyinmişsin.” diye söyledi. Vali İşcan hemen araya girerek, “Sayın Vekilim bu çocuğumuzun kundurasını hemen tedarik edeceğim. Cumhuriyetimiz yoksulluğu ortadan kaldırmak için kurulmuştur.” karşılığını verdi. Hıfzullah, Cebesoy’a hitaben, “Cumhuriyetimiz güçlüdür, kadirdir. Yoksulluk gömleğini Cumhuriyetle sırtımızdan çıkartıp atacağız. Yoksulluğumuzu dile getirmek için değil, şehrimize gelen treni karşılayıp, bayramımızı kutlamak için buradayız. Çarık, fakirliğimiz olabilir ama zenginliğimiz cumhuriyettir.”
Ali Fuat Cebesoy, Hıfzullah’ın hazır cevaplığından ve akıcı konuşmasından etkilenerek, “Çocuk, Ankara’ya gel beni bul. Senin gibi bir zekânın, cevherin zayi olmasına izin veremem.” dedi. Vali İşcan’a dönen, Cebesoy, “Bu iki delikanlıyla özel ilgilen. Eğitimlerini valilik olarak üstlen. Cumhuriyetimizin bu gibi gençlere ihtiyacı var.” Belediye Başkanı Çankaya, Hıfzullah’ı tanıdığını dile getirerek, “Sayın Nafia Vekilim, Hıfzullah, kardeşimin arkadaşıdır. Kendisinin eğitimiyle bizzat ben ilgileneceğim.” dedi.
Nafia Vekili ve beraberindekiler, incelemelerde bulunmak ve yapımı tamamlanan bazı kamu kurum ve kuruluşlarının açılış törenlerine katılmak üzere şehre dağıldı. Gar Müdürü İbrahim Lamer, Vali’den onay almasının ardından vatandaşların treni gezebileceklerini anons etmesiyle kalabalık, trene doğru koşmaya başladı. Kimi korkuyla, kimi endişeyle trene yaklaştı. Buharlı lokomotifin yan türbünlerinden buhar boşaltmasını bir devin, canavarın homurtusuna benzeten halk korktu. Vagonlara binenler gördüklerine inanamadı. Kırmızı kadife, deri döşemeli vagonların içindeki, yatak, tuvalet ve beyaz örtülü yemek masalarını görenler şaşkınlık yaşadı. Yumuşak kadife koltuklara oturup, keyif sigarası yakanlar anın keyfini, tadını çıkartıyordu.
Hıfzullah, elinden tuttuğu hasır çarıklı çocukla vagonlara doğru yürümeye başladı. Çocuk, dev bir yılana benzettiği trene binmekten korkunca Hıfzullah, “Korkma bu makine seni yemez ve yutmaz. İçine binince korktuğun gibi olmadığını göreceksin. Bana güven.” diye konuştu. Hıfzullah ve çocuk kalabalığın arasına karışıp vagonlara bindiler. Kompartımanları görünce gözlerine inanamayan çocuk, “Anaa bu trenin içinde koltuklar, yataklar, yemek masaları varmış. Hem de kadifeli ve yumuşacık. Valla böylesi bizim köydeki Camışoğlu İbrahim Ağa’nın konağında bile yoktur.” Hıfzullah gülümseyerek çocuğun söylediklerini dinliyor, bir yandan da, “Çocuk daha hiçbir şey görmedin. Hiçbir şey yaşamadın. İçinde yaşadığın yüzyıl içinde teknolojik alandaki gelişmeleri bilseydin nutkun tutulurdu.” diye içinden geçiriyordu.
Vagonlardan inip lokomotife yaklaşırlarken çarıklı çocuk korktu. Hıfzullah, çocuğu cesaretlendirerek, “Korkma çocuk. Lokomotife bin.” diye söylendi. Bu sırada lokomotifin içerisinde gurur ve onurla meraklı vatandaşları izlemekte olan makinist, “Çarıklı çocuğun korktuğunu görünce oturduğu yerden, “Korkma, gel,” diyerek çocuğu davet etti. Korku ve endişeyle Hıfzullah’ın yardımıyla lokomotife çıkan çocuk sevinç, korku ve heyecandan bir süre konuşamadı. Makinist, korkudan ve heyecandan konuşmayı unutan küçük misafirine buhar barometrelerini, kömür kazanını ve kumanda kolunu gösterip, ne işe yaradıklarını ayrıntılı anlattı. Hıfzullah, aşağıda durmuş makinist ile çocuğu sessizce izliyordu. Kısa bir süre sonra heyecanını atlatan çocuk, “Duydum ki Şahmaran’ın sultanıymış tren denilen bu kara yılan. Büyüyünce ben de makinist olup, bu canavara, kara yılana hükmedeceğim.” dedi.
Aynı dakikalarda Nafia Vekili Ali Fuat Cebesoy ve diğer davetliler yapımı önceden tamamlanan İnönü İlkokulu, Numune Hastanesi üstündeki spor alanı ile karşısındaki Zühreviye Hastanesi’nin açılış törenlerine katıldı. Program kapsamında doğum ve çocuk bakımevi, Hava Kurumu binası, yeni sinema binası ve çocuk bahçesi gezildi. Ziraat, kuyumculuk, dokumacılık ve deri ürünlerinin tanıtıldığı sergiler düzenlendi. Vatandaşlar tören alanlarında çalınan davul-zurna eşliğinde bar tutuyordu. Gar binasında günün anısına bastırılan özel pullar kapışılıyordu. Davetlilere, pasta, limonata ve meyve suyu ikram ediliyordu.
Gün boyunca tren bayramı kutlamalarını yoksul çocukla takip eden Hıfzullah, akşam saatlerinde gar binasına döndü. Yağmur düşüyordu. Hasır çarıklı çocuk ve Hıfzullah, törenlerin ardından aynı gün Erzurum’dan ayrılan trene gizlice bindi. Vagonlardan birisine saklanan Hıfzullah ve çarıklı çocuk, tren Ankara’ya hareket ettiğinde Vali ve Belediye Başkanı tarafından her yerde aranmaktaydı.
SON