OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE ERZURUM’DA TİCARET VE MESLEK GRUPLARI

ABACILAR

Tarih: 01.01.0001 00:00
OSMANLI’DAN GÜNÜMÜZE ERZURUM’DA TİCARET VE MESLEK GRUPLARI

Abdurrahman ZEYNAL Kaleme aldı

SUNUŞ

Bir şehrin coğrafyası; şehir mukimleri için ekonomik, sosyal, kültürel ve ahlaki güzellikler sağladığı gibi, zorluklar, savaşlar, ihanetler, çekememezlikler ve gayri ahlaki davranışlarda sağlayabilir. Bu nedenle  şehir üzerine yazı yazmak zor olduğu gibi savaşların, kavgaların çok olduğu bir yerde konularla alakalı bilgi ve belgelere ulaşmak da hayli zordur. Tarihi araştırmalar buna şahitlik etmektedir.

Yüz yıllardır şehir üzerine elbette çok şey yazıldı, söylendi. Bunların bir kısmı bize ulaştı veya büyük bölümü yok oldu gitti. Yok oluşlara kimi zaman sel, fırtına, deprem sebep oldu. Bazen savaşlar, yangınlar, bazen de  insanların kendi elleriyle tarihi bilgi ve belgelerin yok edildiğine şahit olduk.

Şehir üzerine yazı yazarken herkes kendi bakış açısından yazabilir. Yazmalıdır.  Maddi ve manevi miraslar başka nasıl devredilebilir ki !  Bu nedenle şehrin ortak yazım alanları vardır. Bunları insanlar farklı veya aynı zamanlarda yazabilir. Bu alanlar şehrin miri malıdır. Hiç kimse ben yazdım sen yazamazsın diyemez. Kendinde bu hakkı göremez.

Mesela Erzurum`un tarihi camileri söz konusu ise bu güne kadar onlarca yazar yazmış,bundan sonrada yazılacaktır. Örneğin Erzurum sinemaları da yazılabilir. Nitekim yazıldı. Çetin Baydar Erzurum Sinemalarını yazdı. Dr. Ali Kurt Erzurum sinema ve Tiyatro tarihini  değişik gazetelerde tefrika halinde yazıp yayınladı. Aynı sinemaları ERVAK Başkanı Erdal Güzel de yazdı. Belki önümüzdeki günlerde başkaları çıkıp sinemaları yazar. Yazmalıdır. Bir şeyi ben yazdım, benden başkası yazamaz anlayışı elbette sığ ve çağdışıdır.

Erzurum hanları, hamamları, evleri de bu meyanda değerlendirilmelidir. Erzurum evleri üzerine kitaplar, makaleler yazıldı. Bundan tabii bir şey olamaz. Hanları da değişik zamanlarda yüz yıl içinde ondan fazla yazar kaleme aldı.

Erzurum`un tarihi çeşmeleri de bu anlayışla kaleme alınıp yazılmalıdır. Elbette yazarlar bu yazıları yazarken benzer cümleleri kullanacaklar, birbirlerinden habersiz benzer tarifleri de yapacaklardır. Bu yazı ifadeleri  taraflara itiraz hakkı vermez. Söz gelimi "Şabakhane Çeşmesini" yazıp fotoğrafın yanına koysanız  ne değişir ki?

Erzurum`un bir diğer miri yazı alanı da çarşıları, pazarları ve tarihi meslek türleridir. Bu konuda  isteyen herkes yazı yazmalıdır. Yazılar bir birini tamamlayan bütünlüğe götürür. Bundan daha tabii bir şey olamaz sanırım. Bunu yaparken de biri yazar diğerini niye yazdın diye suçlayamaz. Böyle miri alanlar bu hakkı suçlayana vermez.

"XVII.Yüzyılda Erzurum" adlı kitabında Bilgehan Pamuk Hoca , o dönemdeki sanatlarla ,mesleklerle ilgili güzel şeyler aktarmakta ve bize ışık tutmaktadır.

1904 yılında Erzurum`la bilgilere ulaşırken en derli toplu Yarbay Fuat Beyden öğreniyoruz. Fuat Bey şehirde hangi meslekten ne kadar esnaf var,  bir bir sıralamış. 1913 yılında Şerif Bey yazdığı layihada benzer meslekleri  yazmış.

Değişik zamanlarda Erzurum`a gelen Ahmet Hamdi Tanpınar`da şehirdeki 30`dan fazla meslek çeşidini  "Beş Şehir" adlı eserinde tek tek sıralamış.

1955 yılında Erzurum`un yetiştirdiği önemli tarihçilerden Tahsin Akgün kaleme aldığı "Erzurum" adlı eserinde meslekleri sıralarken ahi namelerdeki bilgileri sıralamış,meslek özelliklerini kayda geçirerek tarihe önemli bir not düşmüştür.

1959 yılında İhsan Coşkun Atılcan Erzurum`daki meslek erbaplarını "Yakutiye dergisinde" yazarken çok derli toplu bilgilerinde günümüze kadar gelmesini sağlamıştır.

Albay İhsan Yavuzer "Tarih Yolunda Erzurum Dergisinde" çarşıları,pazarları ve meslek guruplarını yazan diğer bir hemşerimiz olmuştur.

Erzurum folkloruna, kültürüne ve sanatına son 60 yıl içinde en fazla katkı sağlayan  Sebahattin Bulut ağabeyimiz 1989 yılında yazdığı "Damla Damla Erzurum"  adlı eserinde kaybolan meslekleri  tek tek açıklayarak yazmıştır. Sebahattin Beyin bu yazdıklarını çok az değişiklikle Lütfü Sezen Hoca yazarak şehir kültürüne önemli katkı sağlamıştır. Bu arada Murat Küçükuğurlu Hocanın katkısını  belirtmek isterim.

Biz bu yazı dizimizde Erzurum`da  tarihte var olan ancak bu gün olmayan meslekler ile dün olmayıp bugün olan meslekleri okuyucuyla buluşturmak istiyoruz. Ahilik geleneğinde Meslek odalarına dönüşen  serencamı ümit ediyorum ki keyifle okuyacak ve bizlere katkı sağlayacaksınız.

ABACILAR                

Birinci Dünya Savaşından önce  Tortum yöresinde bulunan dokuma tezgahlarında yünden dokunan kumaşları Erzurum`da bulunan  abacılarda bunları alarak tezgahlarında dikerlerdi. Tanzimat`tan önce 13.000 civarında olan Bölgedeki dokuma tezgahları Avrupa`da meydan gelen sanayileşme sonucu dayanamamış sayıları 3.000`lere gerilemişti. 1905 yılında Erzurum Haritasını çizen Yarbay Fuat Bey şehirde 150 kadar abacı ve terzinin bulunduğunu tespit etmişti.

1918 yılından sonra şehir derlenip toparlanırken; Taş Handan Gürcü Kapısına doğru uzanan kavaflar çarşısında onlarca usta şehir ahalisine ve çevre kasabalara hizmet verirlerdi. Bunlar Zığva, yelek, gazeki imal ederlerdi. Erzurum soğuk bir şehirdi. Kışın dışarıda işi olanlar soğuğa karşı dayanıklı elbiseler giymeleri gerekirdi.  Bu durumda devreye abacı ustaları ve tabaklanmış deriler girerdi.  Ayrıca keçe türü yünden yapılmış kumaşlarda ayrılmaz bir değerdi.

İhsan Coşkun Atılcan “Erzurum`da abacı denilen bir esnaf zümresi vardı ki aşağıda değineceğim veçhile Kavaflar çarşısından inen semtin büyük bir kısmını işgal etmekte ve yalnız; zığva, yelek ve gazeki yaparak geçinirlerdi.  Evvelce 200 kepenkten fazla olduklarını söyleyen ustalar yaptıkları işlerin terzilerden tamamen ayrıldığını” ifade etmektedirler.(Tarih dergisi, sayı. 1, sayfa 15)

Abacıların diktiği zığvalar da kullanıcısına göre üç guruba ayrılırdı. Bunlardan “Kadı Biçimi” Zığvaların paçaları dar, içi astarlı bel kısmı kemerli, paça ve cep kısımlarının ağızları kaytanlı olup genellikle yaşlılar giyerdi. Yelekleri pamuk dolgulu ve sırıtmalı idi. "Güngörmez Zığvaların" belleri uçkurlu, cep ağızlarından paçalara kadar inen kaytan motifleri vardı. "Doğrama Zığvalar" ise bar ekiplerinin giydiği, lacivert kumaştan yapılmış, Tortum yöresinde ki dokuma tezgâhlarında dokunmuş taba renkli kumaşlardan yapılırdı. Bu zığvalara halk arasında Galleli Zığva denirdi. Abacı ustaları gazekileri ise özene bezene dikerlerdi. Üzerlerine diktikleri motifler önemliydi. Motif bozukluğu hiçte iyi karşılanmazdı.

Kavaflar çarşısındaki dükkânlar bugünkü gibi camdan yapılmış pencereleri yoktu. Dükkânların ön kısmı dairesel bir yapıya sahip olup kepenkleri de tahtadandı. Çıraklar sabahleyin erkenden gelir kepenkleri açar dükkânı temizler sonra tağar denilen ısınma aletini hazırlarlardı. Tağar gavdan yapılmış altında delikler bulunan bir güveç içerisinde yakılan pelit kömürünün kor halini alması yanı dumanı ve zehirli gazlarının gitmesiyle alçak bir tezgâhın altına konmasıyla birlikte dükkâna yerleştirilir üzerine kalın kaba bir örtü kapatılır, ustalar geldiğinde ayaklarını bu örtünün altına koyarak örtüyü dizlerinin üzerine alır böylece çalışma başlardı. Dükkânın penceresi olmadığından elleri zamanla üşürdü. Bu takdirde ellerde zaman zaman örtünün içine sokularak ısıtılır sonrasında çalışma sürüp giderdi.

1960’ların ortalarına gelindiğinde şehir merkezinde 3-4 dükkânın kaldığını görmekteyiz. 1970’lerde ise artık “abacı” mesleği tarih oluyordu. En son ustalardan biri olan Sadık Boynukalın usta meslekten çekilince geriye abacı kalmadı.

Devirlerinde ustalıklarından söz ettiren ustalarımızdan bir bölümü, Sadık ve Sakıp Boynukalın, Servet Deryalı, Hakkı Usta, Faik Usta, Hacı Bey Usta, Alaattin Usta, Ahmet Efendi, Sakin Usta, Kemal Usta, Fahri Baba isimlerini bulabildiğim ustalarımızdılar.

2013 yılında vefat eden son Dadaş elbisesi diken  Ekrem Usta ile artık şehirde zığva, gazeki diken usta kalmamıştı. Erzurum barlarının ve Dadaşın giydiği lacivert galleli zığvalar ve gazekileri yeniden yetişecek ustalar yapar ümidindeyiz.

DEVAM EDECEK