Abdurrahman ZEYNAL


BACA TUTUŞTU, ALEVLER AKŞAM KARANLIĞINI AYDINLATTI


               

Çocukluğumuzun en güzel yıllarıydı. Kış gelmesini dört gözle bekler, bakır tepsilerle, büyük tahta merdivenlerle, büyüklerimize yalvararak yaptırdığımız kızaklarla, hatta at kızaklarıyla dere, tepe kayarak muhteşem zevk alır, karın  keyfini çıkarırdık.

Daphan ovasının merkezinde etrafı vadilerle çevrilmiş olan köyümüzün etrafındaki tepeler bizim kaymak için kullandığımız doğal pistlerdi. Sabah namazıyla birlikte kalkar, babalarımızı camiye gönderdikten sonra hürriyetin tadını çıkarmak için kırlara uzanır, korkusuzca akşam namazına kadar kayardık.

Saatlerce nefis karlar üzerinde kaymanın tadını çıkarır, açlığımızı bile hatırlamazdık. Saatlerce karla mücadele ettiğimiz için çoraplarımız, pantolonumuz  ıslanır nasıl hastalanmadığımıza şaşıp kalırdık.

Akşam ezanlarıyla birlikte babalarımız  camiye gidince bizde evin yolunu tutardık. Yine soğuk , karlı bir kış günü akşam eve kara lastiklerimizi giymiş, yün çoraplarımız ıslanmış olarak eve girecektim ki kortum. Bacaya çıkıp soba bacasının içine ayağımı asıp yün çoraplarımın kurmasını sağlayacaktım. Çocukluk işte.

Sobada tezek yanıyor, ısısı bacaya kadar çıkıyordu. Birden olan oldu ve kara lastiğim bacaya düştü. Korkudan aşağı inip eski lastiklerimi giydim, süt dökmüş kediler gibi yanan sobanın arkasına girip ısınmaya başladım.

Anam yeni çoraplar getirmiş, yaş elbiselerimi değiştirmişti ki birden baca tutuştu. Sokağa çıkıp komşular yetişin baca yanıyor...! İmdat  sesleri mahallenin sokaklarında çınlarken cami dağılmış, cemaat evlerine giderken komşuların feryadını duymuşlar, ellerine su dolu kovaları alıp "Ümmeti Muhammed yetişin baca yanıyor" diye bağıran babamın imdadına koşmuşlardı ki birden bacadaki alevler kendiliğinden söndü.

Komşular derin bir nefes almış, yangın sandıkları olay kendiliğinden sönmüştü. Komşular evlerine giderken evde sevinç sesleri yükselmiş, yapılan dualar göklere yükselmişti.

Ancak hiç kimse yangının asıl nedeninin biraz önce baca içine düşen kara lastiğim olduğunu bilmemişti. Yılarca olayı gizlemiş, korkumdan anama bile söylememiştim.

Yıllar geçmiş Liseyi bitirmiştim. Bir kış gecesi ailecek sofraya oturmuş yemek yerken  yıllar önceki olayı anlatmış, babam, anam ve kardeşlerimden özür dilemiş, kara lastiğin hikâyesini olduğu gibi anlatmıştım.

Sofrada herkes gülümsemiş, babam ise "hay Allah müstehâkını versin" demişti.

Not: Olay 1965 Kışında gerçekleşmiş, 2018 yılının kışında ise aklımda kaldığı kadarıyla kaleme aldım.