Orhan BOZKURT


ÇAY DEMİNİ KÖZDE ALIR...


Rahmetli oldu hepsi. Hani şu çayı kıtlama içen,  gurur duyduğumuz Dadaşlığı bize miras bırakan, sonra atlarına binip giden kuşakların lafıydı:

"Çay demini közde alır...."

Hep düşünmüşümdür: Acaba bu Çifte Minareli Medrese´ye ya da Yakutiye´ye  gelen öğrenciler yıllık ne kadar ücret öderdi?

Onlar, İstanbul Kapı´yı acaba özelleştirip İtalyanlara gelir paylaşımlı kiraya vermeyi düşündüler mi hiç!.. Yani; bir tür yap, işlet, devret modeli...

Ya da ; "İngiliz Kralı ve Frenk Medyasının öve öve bitiremediği , saltanatımı nasıl tenkit edersin  mel´un!" diye teb´asının kellesini isteyen padişahlarımız oldu mu hiç!

Yani garip kuşaklar gelip geçmiş bu Erzurum´dan, bu topraklardan ...

Sen kalk, Orta Asya´dan gel, dayan Anadolu´ya. 

Ve 1950 metre rakım, eksi 40 derece soğukta DUR!

Ya, hiç mi yoktu şu kafilelerin en başında giden ulu dedemizin önünü kesip;  "canın yiyim, o kadar yoldan geldik, bu dağ başında durduk, az daha gidek, Tercan´da üzüm yiyek, dalımız ısınsın" diyen?

Bilmiyorum, bileniniz var mı; Dünyada bu rakımda kurulmuş 3 kent varmış, biri bizim işte...

Hani türküsünde diyor ya..

"Erzurum´da bir kuş var

Kanadında gümüş var

Yarim gitti gelmedi

Elbet bunda bir iş var. .."

İşte böyle ağır bir ruh hali... Öyle kolay kolay çözmek mümkün değil ki bu şehri..

*

Evler, yapılar, çeşmeler... Bu 2000 metrelik dağın başını memleket yapabilmek için, o devrin teknolojisinde ne emekler verilmiş kim bilir?

Ya,  o camiler... Kervansaraylar, köprüler! 

Kim bilir,  bugünün teknolojisi ile ne kadar sürede yapılmıştır...

Kim bilir, bugünün parası ile ne kadar para harcanmıştır...

Onlar... Harcamışlar, yapmışlar.

Saltukhan´ın, kızdığında söylendiği gibi; "Off  baba..!"

İnsanın zihni yoruluyor...

Belli ki, onlar da yorulmuşlar. Canları çay çekmiş ayazında ısınmak için Erzurum´un, yani o anda bile bir fark yaratmışlar; çay közde demlenecek, kıtlama şekerle içilecek!

*

İnsan biraz neşelenmek ister. Şöyle bir aşık olmak istersin, türkü yakayım dersin, güzele "güzel"demek gelir içinden. Türkü baştan sona söylenir, bir defacık "seni seviyorum" dizesi geçmez içinden...

 Dadaşımın sevmesi bile  öyle mahsun ki;

 " Gülahmet´te dar sokakta evim var, inci dişli, kemer kaşlı yarim var.."

İnsan eğlenmek ister. Moda deyimle dans etmek ister.

Bizim dadaş, atını çıkarır cirit meydanına ap-ak ve pak  karın üstünde oynatır...

Arkadaşlarını karşısına alır, hançer barıyla eğlenir.

Dünyada hançerle eğlenen kaç millet vardır ki?

*

Çay, közde demlenir, ya insan?

Yoksa, bu sözde de mi o gizli bilgelik!

Yaş elliye dayanınca, kelepir bir dadaş olarak bu sözü artık çay için değil de insan için söylenmiş sayıyorum.

Beyler,

Hanlar,

Hatunlar...!

Erzurum´un ateşi köze düşüyor.

Hâlâ  farkında değilsiniz ...

Ben gibi şehirde demini bırakıyor!

Yavaş.. yavaş...