Vehtan GÜVEN


DİL MESELEMİZ

.


Ketebe Yektubu Arabın Mektep Mektup Bizimdir
Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir araç, kendisinde özgü kuralları olan ve
ancak bu kurallar içerisinde gelişen canlı bir varlık, temeli tarihin bilinmeyen dönemlerinde
atılmış bir gizli anlaşmalar düzeni, seslerden örülmüş toplumsal bir kurumdur.
Türkçe eklemli diller grubunda yer alır. Bu grupta Türkçe ile birlikte Macarca, Çince,
Moğolca gibi diller de bulunur. Türkçe sondan eklemli bir dildir.
Dilin Millet Hayatındaki Yeri ve Önemi
Dil birliği, milleti oluşturan özelliklerin başında gelir. Bir milletin dili; onun tarihi, dini ve
kültürüyle iç içedir. Millet için gerekli olan her şey, dilde saklanır. Dil; milletin manevi ve
kültür değerlerini, millet olabilme özelliklerini bünyesinde sımsıkı muhafaza eder. Dil, milleti
meydana getiren bireyler arasında ortak duygu ve düşünceler meydana getirir. Dil, milletin
birlik ve bütünlüğünü sağlayan en güçlü bağdır.
Türkçenin tarihi gelişimi dönemler halinde ele alınabilir. Türkçe metinlerinden yola çıkılarak
izlenebilen dönemler şunlardır: Eski Türkçe 6. Ve 13. Yüzyıllar arasında etkili olmuştur. Bu
dönem Göktürkler, Uygurlar ve Karahanlar devrini kapsar. İlk yazılı belgeler bu döneme
aittir. Başta orhun kitabeleri olmak üzere elimizde bolca kaynak bulunmaktadır. Göktürk
metinleri Türk adıyla kurulan M.S. 552-745 yılları arasında hüküm süren Göktürklerin yazmış
olduğu metinlerdir. Göktürk alfabesiyle taşlar üzerine yazılmıştır. Orhun abideleri adıyla da
bilinmektedir. Uygur metinleri Uygurların oluşturduğu metinledir. Uygur yazısıyla metinler
yazmışlardır doğu Türkistan’daki kazılarda bu metinler ortaya çıkmış çoğu Budizm’le
ilgilidir. Karahanlı metinleri 840 ile 1212 tarihleri arasında ilk İslami dönemi etkilerini,
taşıyan metinlerdir. Bunlar başta divan-ı Hikmet, Atabeyü’l Hakayık, divanü lügati’t Türk ve
Kutadgu Bilig gibi eserler yazılmıştır.
Cumhuriyet devriminde dil devrimi
Türkler tarih boyunca Göktürk alfabesi, Uygur alfabesi, Arap alfabesi ve Latin alfabesi olmak
üzere 4 alfabe kullanmışlardır. Karahanlılardan başlayıp 1928’e kadar Arap alfabesini
kullanmış ve bir kültür meydana getirmiştir. Bu kültür Türk İslam kültürüdür. Önce harf
devrimi sonra da dil devrimi yapılarak bu kültür yok edilmeye çalışılmıştır. Dünyada birçok
kültür devrimi gerçekleştirilmiş Çin’de, Rusya’da, Fransa’da ama bunların hiçbiri o toplumun
diline ve kültürüne karışmamıştır. Sadece bizim ülkemizde yapılan dil ve harf devrimiyle
babasının mezar taşını okuyamayan bir nesil yetiştirmiştir.
Konumuz dil devrimi olduğundan bu devremin amacı nedir? Gayesi nedir? Kısaca anlatalım.
Dilimizdeki İslami kelimelerin atılmasıdır. Yerine Moğolca ve uydurukça kelimelerin
alınmasıdır. Bu Türk dilini zenginleştirmek için yapılmamıştır. Bu İslam düşmanlığıyla
yapılmıştır. Neredeyse 100 yıllık bir dil meselemiz var. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan
sonra dil üzerine yapılan devrim diğerlerine nazaran belki de en önemlisi olarak görülebilir.
İmparatorluk dili olan Osmanlı Türkçesi çok zengin bir dildi. Bu zengin dili Farsça Arapça
kelimeler atılarak Türkçemiz cılız hale getirildi. Oysaki biz Farsça ve Arapça kelimeleri

Türkçeleştirmiştik. Ketebe yektubu arabın mektep mektup kitap katip Türkçeleştirdik. Bizim
dilimiz yapmıştık kitap yerine yapıt demenin bir manası var mı? Bugün 200 kelimeyle ancak
konuşuyoruz oysa İngilizler, İngilizcede çok yabancı kelime var diye övünürler. Türkçe
fukarası bazı insanların kelime dağarcığı oldukça küçüktür. İfadelerini bile meram edemezler.
Anlı şanlı spikerler bile Türkçe kelimeleri doğru düzgün telaffuz edemezler d ilimiz açısından
bu bir hicrandır bir hüsrandır. Bir milletin hayatında 3 kelime çok önemlidir: dil., din tarih.
Dili bilmezseniz dinide bilemezsiniz dili bilemezseniz safahatı da anlamazsınız hak dini kuran
dilini de anlamazsınız. Osmanlı Türkçesini yeniden müfredata koymamız gerekir. Gençliğe
dilimizi, dinimizi, tarihimizi öğretmemiz açısından. Gençliğe dilimizi sevdirmeliyiz,
sevdirmek içinde azamı gayreti göstermemiz gerekiyor.
Bir milletin asırlar boyu konuşup yazdığı dili yabancı dil ilan edip yerine uydurulan kelimeler
koymak devrimcilik değil Osmanlıcaya düşmanlıktı. 1. Dil kurultayında yapılan çalışmalara
bakıldığında yegane hedefin İslam kültürüyle aradaki bağı temin eden Osmanlıca kelimeler
olduğu açıkça görülmekteydi. Öyle ki Osmanlıca kelimeler yerine Fransızca, İngilizce,
kelimeler konulmasına mahsur görülmüyordu. 24 Ağustos 1936’da toplanan 3. Dil
kurultayının ana mevzusu Güneş Dil Teorisiydi. Bu teoriye göre bütün diller Türkçeden
çıkmıştı. Güneş dil Teorisi hiçbir dil alimi tarafından ciddiye alınmamıştır. Dil devriminde en
faal olanlardan birisi Marksist ve Ateist Ahmet Cevat Emre’dir. Bu komünist dil devriminin
her safhasında bulunmuş ve devrimciliğini fiilen göstermiştir bu komünist 1920 yıllarında
Rusya’ya kaçmış ve orada yetiştirilmiştir. İkincisi de dil devrimcileri arasında en dikkat çekici
olan bir Ermeni Agop Martanyal’dır. Bu şahıs dil devriminin başından sonuna kadar rol
oynamış birisidir. Bu şahıs daha sonra Türk dilinin emanet edildiği sayılı ve mümtaz
kişilerden biri olarak 1979’da ölene kadar Türk Dil Kurumunun başkanı olarak vazife
yapmıştır. Agop Martanyal Atatürk’ün yanında çok önemli bir yere sahiptir. Bulgaristan’dan
Atatürk’ün davetiyle gelmiş ve yanından hiç ayrılmamıştır. Daha sonra Dilaçar soyadını
almıştır. Kısacası devrimlerin amacı çağdaşlık değil İslam düşmanlığıyla yapılmıştır. Dil
devriminin amacı da budur.
Türk Yurdu Dergisi’nin Türkçe’ ye Saygı Özel Sayısında yayınlanan “Türkçenin geleceği”
başlıklı makalede şöyle başlamış ve dili meselemizin geldiği noktayı bu cümlelerle izah
etmiştir
"Türk Dil’inin, gizli veya aleni dört çeşit düşmanı vardır:
1) Aslı Arapça, Farsça, Yunanca veya İtalyanca olan ve asırlardan beri zevkle konuşulan ve
yazılan ve bütün Türk dünyasında kullanılan, pek çok Türkçeleşmiş kelimeden, bilhassa
Arapça ve Farsça asıllılara surat asıp onları Türkçe listesinden çıkarmak isteyen gafiller.
2) Fransızca ve İngilizceyi adeta anadilleriymiş gibi kullanıp, onlardan hiçbir rahatsızlık
duymadan seslerini çıkarmayan mandacılar.
3) Türkçe’nin temel kaidelerini ve kullanılmakta olan tarihi birikimli ‘ kültür Türkçe ’sini hiçe
sayarak, türetme yoluyla değil; uydurmak suretiyle kelime icadına ve katliamına kalkışan
uydurukça işkencecileri.

4) kendileri mesul oldukları halde, kendilerini, Türk Dili’nin korunması ve geliştirilmesiyle
vazifeli görmeyen ilim, sanat ve siyaset adamı safındaki nemelazımcılar, bananeciler,
vurdumduymazlar. TÜRKÇE BUGÜNE KADAR NE ÇEKMİŞSE BUNLARDAN
ÇEKMİŞTİR.
Bir sonraki köşe yazısında görüşmek dileğiyle. Esen kalın!