Orhan BOZKURT


EFENDİLER, KIYMAYIN BU YÜCE ŞEHRE!


Ne oluyor, ne bitiyor... Bu şehrin geleceğini kapalı kapılar ardında kim, kime kaça pazarlıyor, bilmiyorum!

Bildiğim tek gerçek var!
O da; Erzurum, buz gibi..
Şimdi, ömrünü tandır başında tüketmiş, analara Erzurum´u nasıl anlatayım ki!
Ak pürçeği, tezek dumanında sararmış, ömrünü ve hayallerini küçük bir nar kuyusunda ağartmış, o eli öpülesi anaya ne diyeyim ki?
Ana, Erzurum bir marka!
Yani tüm haritalarda var olan adın Erzurum.
Ana, birileri sene yeniden ad koymak derdinde. Hem de seni tanıyamamanın getirdiği cesaretle...
Ana, eksi 40 derecede ve iki bin metrede, dünyanın gözüne soka soka kent kuran medeniyetine heyhat, şimdi geçmişin ve geleceğin mezarcıların elinde...
Merdiven altlarında yaptıkları pis pazarlıkları 3 bin 200 metreden izleyen Ejder ise bu cinayetin tek tanığı Ana!
***
Palandöken´in dik başı, Ey Ejder!
Sen, bu cinayetin tek tanığısın ve vurmaya ilk senden başladılar...
Bin yıldır bu kent medeniyetini kuranların gördüğü envai çeşit düşmanın aklına gelmez bir vaftiz töreni izliyorum sanki!
..Ve zoruma gidiyor.
Düşün!
Tüm mahallenin ´Ayşe´ diye bildiği sen...
Bi sabah, artık ben; ´Elizabeth´ oldum diye haykırıyorsun!
Adından mı utanıyorsun Ana!
Oysa bu şehir yaklaşık 200 yıl önce, o çok önemsediğin ecnebilere İngilizce-Türkçe-Farsça sözlük yazdıracak kadar marka!
Beyler!
Gözünü zirveye dikenler, yuvasını unutur bu yaylada...
Azıcık akıllı olun!
Soluyun şu Ejder´in temiz havasını, beyninize biraz oksijen çekin ama gücünüzün erişilmez olduğuna inanarak kendinize bir kutsiyet, bu platoya yeni bir kimlik biçmeyin.
Çünkü; Zemheri ayazında potoru olmayan adamların, Temmuz güneşinde terlediği yayladır bu karlı ova...
Bu yaylada, özü üşümeyenleri gün çarpar!
Bu yaylada, ağır başlı olun az!
Hemen şoğurtlarınızı akıtıp, Anadolu´nun bu zirvesini kendinizin sanmayın lütfen!
Çift başıyla göğe yükselen kartalı yan yatırdınız diye kendinizi bir şey sanmayın!
Bu şehir;
Ejderhalara zirve, Humalara sevda, Selçuklu´ya yurt, Saltuklu´ya otağdır...
Bu şehir;
Osmanlı´ya serhat, Cumhuriyet´i kurup ve kollayan ruhdur!
O ruhu özümsemeden bu şehire kimlik biçmeyin...

Beyler;
Ejder diye ıslık çalarsanız Palandöken´de; karşınıza Nene Hatun, Kara Fatma dikilir, İspirli Müftü Başkapan, Alvarlı Efe, Narmanlı Sümman, Erzurumlu Emrah dikilir...
Bugün kaldırımdan kaldıramadığınız o yumak yumak karlar var ya, öyle bir erir ki, Çoruh olur Kuzey´de, Güney´de Murat, Doğu´da Aras...
Ve öyle bir çağlar ki,
Fil, motifleriyle süslediğiniz Çaykara Deresi üzerindeki köprülerin altında boğulur, Karasu´da kaybolursunuz!
Etmeyin, eylemeyin Efendiler, her şey günlük değil!
Kıymayın bu yüce şehire...
Temmuz´da donan, Zemheride eriyen o zift kokulu yolar size kalsın!
Bize, taş üstünde buz gibi parlak, gökten yağan kar gibi ak, asırlardır adıyla var olan sokaklarımızı geri verin!