Ömer Faruk KIZILKAYA


EĞİTİMİMİZİN YAKIN TARİHİ -4

(MEB Öğretmenleri Mantar Gibi Kurum Açıyor)


 

(MEB Öğretmenleri Mantar Gibi Kurum Açıyor)

Kıymetli Dostlar,

Geçen hafta özel sektörde yaşanan sorunları kaleme almıştım. Bu hafta bir dizi görüşmeler yaptım ve ilginç bilgilere ulaştım. Özel sektörde hizmet veren eğitim kurumlarımızdan bazılarının kurucu müdürleri İl Milli Eğitim Müdürü Salih Kaygusuz Bey’i ziyarete gitmişler, Müdür Bey de benimle telefonda görüştüğünü söylemiş. Baştan söyleyeyim ki beni kimse aramadı ve dolayısıyla ben kimseyle görüşmedim. Sadece kendi talebimle bazı kurumlarla görüştüm.

Müdür Bey, MEB’de çalışanların kurdukları kurumların üzerine gidilebileceğini ama diğer kurumların da eksiklerinin olduğunu belirterek etliye sütlüye karışmama yönünde bir tavır sergilemiş. Yani kısaca, sorunun çözümünden ziyade “Sesinizi kesip işinize bakın.” demek istemiş. Aslında haksız da değil. Kurumların da eksikleri çok. Her şeyden önce ders sayısı bir sorun. Özel öğretim kursu olursa tek branş, kişisel gelişim kursu olursa en fazla beş branş verebilirler. Yine de bu durum bir sektörün geleceğini belirlememeli.

Müdür Bey’e sormak isterim: Bu durum kurum sahiplerinin hatası mı, yoksa bakanlığı bilgilendiren bürokratların sorunu mu? Dershanelerin kapatılması konusunda izlenen yolda danışmanlık yapanlar doğru analizler yapıp doğru stratejiler geliştirilmesini sağlayabildiler mi? Bürokratların gelinen noktadaki pozisyonlar ne oldu? Bu sorunların mimarı, özel sektör çalışanları mı, yoksa önceki yazılarımda değindiğim yönetici hataları mı? Devleti leş edip kurgunlara yem olarak sunanlar ne olacak?

Türkiye’de bürokrasi, üstlerine “Tamam efendim, peki efendim…” çekip altındakilere yüklenmek üzere çalışır. Kendi eksiklerini ya da bakanlığın eksiklerini söyleyemeyen bürokratlar, üstlerini kusursuz olduklarına inandırdıkları için sorunların çözümü mümkün olmuyor. Gerçi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 2015 yılında müfettişlere bir rapor hazırlatmış. Raporda bugün yaşadığımız sorunların büyük çoğunluğu var. Yani devlet her şeyin farkında ve çözümsüzlük anladığım kadarıyla devletin işine geliyor.  Burada kimin nasıl bir kârı var, onu da çok merak ediyorum.

Kurumların başına bilge insanlar yani liyakatli insanlar getirilirse sorunlar çözülür ama çömez, iş bilmez, liyakatsiz, kolay idare edilebilir ya da art niyetli insanlar getirilirse sorunlar yumak haline gelir ki o zaman da o kurum başarısız ve sıkıntılı olur. MEB’de işlerin düzelmemesinin en büyük sebebi budur. AK PARTİ iktidarının en başarısız olduğu bakanlık MEB’dir. Bakanların çoğunun eğitimle ilişkisi, çocuklarını okutmaktan ibaretti. Bakanlıktaki yöneticiler de çoğunlukla eğitim kökenli değildi. Teşkilatlanma şemasında da aynı liyakatsizlik devam etti. Eski bakanlardan Hüseyin Çelik’in televizyonlarda “Bir Erzurum il müdürünü görevden alamıyorum.” serzenişi, kokuşmuşluğun işaretiydi aslında. Zira o dönemde Fevzi Budak Hoca ile ayaküstü bir sohbette durumu kendisine sorduğumda “Hocam iş bilmiyorlar. Yönetmelikte bir değişiklik yapsalar, olayı çözecekler ama bu aklı verecek adamları bile yok.” mealinde bir söz söylemişti.  Nitekim bakan kaç kere aldı, Fevzi Bey kaç kere geri döndü, takip edememiştik. O dönemde anladılar ki işi bilen insanlar karşımıza çıkınca zarar ediyoruz, işi ehliyetsiz kişilere verdiler. Bunun Türkçesi budur.

Sözlerim Salih Bey’e değil, baştan söyleyeyim. O, sadece bir il müdürü. Ben ülkedeki genel yaklaşımı anlatıyorum. Makamın hakkını verecek insanlar, yanlışa tepki gösterirler. Hiçbir yönetici de kurumunda sorun yaşamak istemez. Dolayısıyla kendilerine sorun getirmeyecek insanlarla yol almak isterler.

Dershaneleri kapatırken aceleye getirmek yerine adamakıllı bir çalışma yapsalardı, çok daha faydalı bir işleyiş oluştururlardı. Bizler de bu sorunlarla boğuşacağımıza enerjimizi çocuklarımızın başarısına harcardık. Ancak dönemin yöneticileri, duruş gösteremeyip üstlerini doğru bilgilendiremedikleri için sorunlar da bu hale geldi. Aynı sorun tüm Türkiye’de görülüyor. Müdür Bey’in selefi sorunun çözümünde üstüne düşeni yapmadığı için bugün bu sorunlarla Salih Bey uğraşıyor ya da uğraşmak istemeyip sorunu öteleyerek kendisinden sonra gelecek olan kişiye ihale etmeye veya belki de bu şekilde zaman kazanmaya çalışıyor. “Zaman kazanmaya çalışıyor.” diyorum çünkü ülke çapında can sıkan bu belirsizlik üzerine bakanlık bünyesinde çalışılıyorsa sonuç alınmasını bekliyordur.  

Sektördeki sorunları irdelemeye devam edecek olursak:

Geçen hafta dershanelerin son 20 yıldaki genel değişim ve dönüşümlerinden, hem MEB’de hem de özel sektörde çalışan öğretmenlerden, bunun suç olmasına rağmen denetlenmemesinden bahsetmiştik. Müdür Bey galiba mevzuata tam hâkim değilmiş, kendisini yanlış da bilgilendirmiş olabilirler. 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nin 8. maddesinde “İhtiyaç halinde, resmî okullarda görevli öğretmenlere asıl görevlerini aksatmamak ve aylık karşılığı okutmakla yükümlü bulunduğu haftalık ders saati sayısını doldurmaları kaydı ve çalıştıkları kurumların izni ile sadece okullarda, aylık karşılığı okutmakla yükümlü bulunduğu haftalık ders saati sayısının yarısı kadar ücretli ders verilebilir. (Mülga ikinci cümle: 1/3/2014-6528/14 md.)” ibaresi yer alır. Altını çizdiğim yerlere bakılırsa kural gayet net. Herkes işini yapmalıdır.

MEB, dershaneleri kapattıktan ya da dönüştürdükten sonra okullarda dershanecilik yapmaya başladı. Bunun için çok da bütçe ayırdı ama denetlemeyi orada da yapmadı. Hafta sonu okullarda DYK olarak bilinen “destekleme ve yetiştirme kursları” açıldı. Hafta içinde okul saatlerinde derse giren öğretmenlere hafta sonunda da ders verilmeye başlandı. Ek ders ücretleri de oldukça cazip olduğu için öğretmenler bu kurslarda görev almaya başladılar. Ancak bazı sınıfların sene başındaki öğrenci sayıları yıl sonuna kadar değişmezken bazı sınıflar boşaldığı halde sınıflar birleştirilmeyip sınıf sayısı düşürülmeden üç beş öğrenciye ders veriliyor. (Nasıl olsa giden, devletten gidiyor.) Bu kurslarla  yetinen öğretmenlere sözümüz yok, bir de hem okul hem DYK’ye girdiği halde dershanecilik yapanlar var ki işte bunlar sektöre daha fazla zarar veriyorlar.

MEB öğretmenlerinin özelde çalışmalarına bu kadar tepki göstermemizin temel sebebi, olayın etik olmayan uygulamalar içermesidir. Resmi okullarda öğretmenlik yapan öğretmenlerin ve idarecilerin, öğrencileri kendi kurslarına ya da çalıştıkları kurslara yönlendirmeleri, sorunlardan biridir. (2020 yılında bana iş teklifinde bulunan bir kurs merkezinin müdürü iki ortağın sadece o kurumda çalıştığını, diğer ortakların seçkin okullarda öğretmen olduklarını, mart ayı itibariyle 2020- 2021 sezonu kayıtlarının %75 civarında dolduğunu gururla söylemişti. ) Bir başka sorun da idarecilerin bu öğretmenlerin derslerini belli günlere yığıp diğer günlerini boşaltarak onların başka kurumlarda çalışmalarına zemin hazırlamalarıdır.

İşin bir de okul tarafı var. Hocalarının kurslarına giden öğrencilerin bazı güzellikleri yaşadığını, gitmeyenlerinse bazı zorluklarla karşılaştıklarını sürekli duyuyoruz. Bu da incelenmesi gereken ayrı bir durumdur.

Özel okullarda da çeşitli sorunlar mevcut. Bunların en önemlilerinden biri, okul değişikliğinde basamak olarak kullanılıyor olmaları. Şöyle ki:

Malumunuz, LGS’ye giren öğrenciler, eğer puanla yerleştirilen okullardan birine girerlerse sorun yok  ama giremezlerse okullara tercihlerine göre ve adreslerine göre yerleştiriliyorlar. Yerleştiği okuldan başka bir okula geçmek isterlerse de karşılarına ortaokul başarı ortalamaları çıkıyor. Ortalamalarına göre okul değişikliği oluyor. Bunda esneme de olmadığı biliniyor. Oysa 9. sınıftan sonraki okul değişikliği, okul ortalamalarına göre yapılıyor. Maddi durumu iyi olan veliler, zayıf okullara çocuklarını göndermek istemedikleri için özel okulların kapısını çalıyorlar. İddialı olmayan özel okullar, kendilerini başarılı göstermek için öğretmenlerin verdikleri notlara müdahale ederek onları yükseltiyorlar. Düşük ortalama ile gelen öğrenci, bir veya iki yılda ortalamasını şişirterek daha iyi bir okula geçerken aynı zamanda hem özel okulun öğrenci sayısı konusunda mağdur olmasına hem de emeği ile okul değiştirmek isteyen başka bir öğrencinin (şişirilmiş notlarıyla önüne geçmek suretiyle) mağdur olmasına sebep oluyorlar. (İnanmayan Yıldızkent civarındaki devlet liselerini gidip ziyaret edebilir.)

Zamanında daha çok kazanç elde etmek için öğretmen almak yerine MEB öğretmenini kaçak olarak derse sokan kurs merkezi sahipleri gibi öğrencilerin notlarını şişiren özel okullar da ileride sorun yaşayacaklar. Bu haksızlığın da en büyük sebebi yine denetleme görevini ahbap çavuş ilişkisi yüzünden yapmayan MEM’lerdir.

Yaptığım araştırmaya göre özel okul ve kurs merkezi sahibi olan idarecilerin ve öğretmenlerin büyük çoğunluğu hükümetin destekçisi olan sendikaya üyeymiş. Hal böyle olunca denetleme mekanizmasının çalışmaması için geçerli (!) bir sebep daha ortaya çıkıyor. Gerçi mevzubahis sendika, kendisine sonuna kadar hak verdiğim bir sebepten ötürü Salih Bey’e tepkiliymiş ama orası beni ilgilendirmez.

Özel sektörün en çok zarar gördüğü konulardan biri de belediyelerin kurs açmasıdır. Halka hizmet konusunda bu girişimleri eleştirmek haddime değil. Ancak vergi veren bir vatandaş olarak bu kurslara giden öğrencilerin başarılarını da sorgularım. Orada verilen eğitimin kalitesi ne düzeydedir, bunların eğitimdeki başarımıza katkısı ne kadar olmuştur? Yetkili makamların kamuoyuna bilgi vermelerini istiyorum. Öğrenci ve öğretmen seçiminde kriterler nelerdir, bunu da ayrıca irdelemek gerekir. Bu konularda kamuoyuna bilgi vermek de ESMEK’lerin görevidir. Kendilerinden tez zamanda açıklama bekliyoruz.

Erzurum’un gerek liselere giriş sınavında gerekse üniversite sınavında başarı sıralaması nedir? Bu kursların (hem DYK hem de belediye kursları) başarı sıralamasına katkısı ne olmuştur, bunu bilmek herkesin hakkıdır.

Nisan ayında MEM’in LGS başarısını yüksek göstermek için zayıf öğrencilerin sınava girmelerini engellemeye çalıştığına yönelik bir iddia ortaya atılmıştı. Bunu da başarı sıralaması yaparken göz önünde bulundurmak gerekir.

Malumunuz devletin hikmetinden sual olunmayan bir uygulaması daha oldu bu yıl: Üniversite sınavında baraj kaldırıldı. Üniversitelerde doluluk oranı artmış. Bu yüzden başarı artmış gibi görünse de çok gerçekçi olmayacaktır. Sahi, ilk 10’da olmadığımız kesin ama kaçıncı olduğumuz belli değil. Gerçek bilgi, bizlerle paylaşılmalıdır.  (Devamı gelecek…)