Orhan Yıldırım


GULLEBİ TURAN

GULLEBİ TURAN


Dabakhane Çeşmesi’nin karşısındaki kahvehanede üç arkadaş çay içip, televizyon izliyorduk. Kahveci Sağır Rafet, kumanda ile kanallar arasında geçiş yaparken İbrahim Tatlıses, Arif Sağ ve Belkıs Akkale’nin katıldığı sohbet programında kanal aramayı durdurdu. Tatlıses, Gullebi Turan ile hatırasını anlatıyordu. Gullebi Turan’ın ismini duyunca yüzümüzde tebessüm oluştu. Hafızamda Gullebi’nin yakası açılmadık küfürler uçuştu. Ettiği küfürler kimseye batmamıştı. Altmış yaşını devirmiş olan Sağır Rafet, ‘Allah rahmet eylesin. Gullebi Turan az mı çayımı içti. Şehrin sevilen, kimseye zararı olmayan yetimiydi.’ dedi.
Sağır Rafet, kuru ellerini alışkanlık haline getirdiği kirli peştemaliyle silip, televizyona yaklaştı. Kulakları iyi duymasına rağmen, işine gelmeyenleri duymadığı için ‘sağır’ lakabı verilen Rafet, televizyonun sesini yükseltti. Tosyalı Memduh, oturduğu sandalyeyi televizyona doğru çevirdi. Babasının gençliğinde Taşambarlarda faytonculuk yaptığını anlatan Tosyalı Memduh, ‘Gullebi ile babam aynı dönemde faytonculuk yapmış. Kimseye zararı dokunmayan, kendi halinde birisiymiş. Peltekmiş. Sağ gözü de şehlaymış. Babamla birlikte çok içki içmişliği varmış. Sesi bet olmasına rağmen katıldığı dost meclislerinde söylediği türküler büyük alkış alıyormuş.’
Sağır Rafet, üç masada oturmakta olan müdavimlerine dönerek, ‘Gullebi Erzurum’un renkli simasıydı. Garibandı. Anasıyla arası limoniydi. Fakir ama yüreği zengindi.’ dedi.
İbrahim Tatlıses, programda Gullebi Turan’ı İstanbul’da misafir ettiğini ancak o sıralar eşi Derya Hanım’la arasının açık olduğunu dile getirerek, ‘Derya ile aramız açık. Gullebi ile eve gittim. Derya kapıyı açmadı. Yatmaya ofise gittik. Gullebi yanımdan ayrılıp evime yakın olduğu için Arif Sağ’ın evine gidip ağlamış.’ Arif Sağ, Tatlıses’in sözü kendisine bırakması üzerine gülerek, ‘Gullebi bana geldi. Hoca, sen herkese parmak attın. Bir yerlere getirdin. Bu İbo’nun durumu hiç iyi değil. Hali içler acısı. Sokağa atmışlar, para yok, ekmek yok, ev yok, yatak yok. Sen ona da bir parmak at.’ Programdaki seyirciler ile birlikte, kahvehanedekiler de gülmeye başladı.
Sağır Rafet, çay kazanının başına geçerek kendisine demli çay doldurup, ‘Gulllebi çayı ve rakıyı çok severdi. İkisine de para verdiğini hatırlamam. Soğuk kış günlerinde sobaya yakın oturur limonlu çayını yudumlardı. Sohbet ehliydi. Seçiciydi. Herkesle oturup kalkmazdı.’
Tosyalı Memduh, ‘Omoydu. Çok omoluk yapardı’ dedi. Sağır Rafet, ‘Yanılıyorsun. Harbiydi. Dostlarına, arkadaşlarına sadakatla bağlıydı. Onları mutlu etmekten zevk alırdı.’
Fazla konuşmaktan hoşlanmayan Kânlı Necdet, kaşlarını kaldırıp, ‘Gullebi’de, Eşo’da, Teyo Pehlivan’da bizim öksüz yanımız. Onlarla güldük, onlara gereğinden fazla sahip çıkamadık. Üçü de bu verimli toprakların nadide çiçeğiydi. Mekânları cennet olsun.’ dedi.
Tosyalı Memduh, bir gün komşusunun oğlunun düğün töreninde Gullebi’yi oynarken gördüğünü anlatarak, ‘Orkestra kadifeden kesesini çalıyordu. Her zamanki gibi Gullebi takım elbiseli, ayakkabıları boyalı piste çıktı. Damat ve arkadaşlarıyla oynadı. Eğiliyor, göbek atıyordu. Saçılan paraları topluyordu. Gamsızdı. Dünya ona güzeldi.’
Sağır Rafet ‘Burayı iyi dinleyin.’ diyerek Gullebi Turan ile yaşadığı onlarca hatıradan birisini anlatmaya başladı: ‘Sıcak bir ağustos sabahında Gullebi geldi. Hamamdan yeni çıkmış. Saçları ıslak. Aç. Simitle, çay istedi. İsteğini yerine getirdim. İki çayla simidi afiyetle midesine gönderdi. ‘Bana müsaade’ dedi. Müsaade senin. Selametle git’ dedim. Gullebi, ‘Gideceğim de param yok. Beni gör ağabeyi’ dedi. Zaten söylemesine gerek yoktu. Her geldiğinde cebine üç beş kuruş koyup yolcu ediyordum. Bunlar veli insanlar, bereketin sırlı dünyaları. Bunları oldukları gibi gören kaybeder.’
Tosyalı Memduh, ‘Ne kadar doğru bilmiyorum. Birgün Gullebi’yi bir dostu ölüm ve kabir hayatı üzerinden uyarıp korkutmak isteyerek, “Gullebi oğlum ölüm var. Öldüğünde mezara gömdüklerinde iki melek gelip sana Rabb”in kim? Nebin kim? Kimin kulusun diyecekler. Eğer bilemezsen cehennem zebanileri tokmağı kafana vuracak.”
Hazır cevap Gullebi, “Oğlum, banane. Ben zaten ölüyüm. Ölü adam nasıl konuşsun. Ölüyüm der, hesabı atlatırım” der. Birkaç gün sonra yeniden dostunun yanına giderek, “ Hele söyle o mezarda kafama tokmak ile vuran herifin adı neydi.” der ve gider.
Konuşmaktan çok dinlemeyi seven Kânlı Necdet, ‘Gullebi omoluğu severdi. Has omoydu.’
Sağır Rafet Kânlı Necdet’in sözünü keserek, ‘Omo değildi. İnsan sevgisiyle doluydu. Çocukla çocuk, yaşlıyla yaşlı olurdu. Yaşamayı seviyordu. Sevdiriyordu.’
Tosyalı Memduh, ‘Çok içiyor. Çok küfrediyordu. Milletin gönlüne taht kurmuştu. Ettiği küfürlerden incineni duymadım.’
Sağır Rafet, ‘Gullebi’yi deli diye hakir görenler var. Karşı sokaktaki İspirli terzi Cıbıl Sami, İstanbul’daki yeğeninin düğün töreni için bir hafta önce otobüs bileti alıyor. Aynı gün akşam Gullebi Turan, Cıbıl’ın terzihaneye gidip, ‘Rüyamda seni İstanbul’a giderken gördüm. Otobüsün devriliyor sen de ölüyordun.’ deyip çıkıyor. Cıbıl’ın İstanbul’a gideceğini ev halkından başkası bilmiyormuş. Cıbıl Sami, ertesi gün biletini iptal ettiriyor. Bir hafta sonra Erzurum otobüsü Sivas yakınlarında şarampole yuvarlanıyor. Kazada altı kişinin öldüğü ve çok sayıda kişinin yaralandığı haberi gazete ve televizyonlarda yer aldı.’
Tosyalı Memduh, ‘Yani bizim Gullebi, ermiş, derviş miymiş?’
Sağır Rafet, ‘Orasını bilmem. Kazanın birgün sonrasında Cıbıl Sami,  Abdurrahman Gazi Türbesi’ne giderek koç kurban etti. Bir kurban parası da bizim Gullebi’nin cebine sıkıştırdı.’
Kânlı Necdet, ‘Allah, Allah. Bak şu bizim omonun yaptığına.’
Sağır Rafet, Kânlı Necdet’e sinirlenerek, ‘Omo deme. Gullebi, manevi gözü açık birisiydi. Hem bu alemin, hem öbür alemin sarhoşuydu. Dikkatli konuş sonra çarpılırsın.’
Sağır Rafet, aklına gelen başka bir hatırayı anlatacakken. Kânlı Necdet araya girerek, ‘Hanımla, çocukları kaynanama bırakmıştım. Vakit geç oldu. Kalkayım. Ayaz Paşa’dan bizimkileri alıp Kân’a gideceğim.’
Tosyalı Memduh, Kânlı Necdet’e hitaben, ‘Oğlum gidersin. Acelen ne? Biraz önce dedim ya. Babamla, Gullebi faytonculuk yapıyorlar. Cennetzade Camii’nin oradaki durakta babam, parasız olduğunu bildiği Gullebi’den borç para istiyor. Gullebi, pantolonunun yırtık ceplerini gösterip, ‘ Sufatan ölim, eğer varsa kefen param olsun.’ diyor. Babam da bu söz üzerine o zamanın parasıyla Gullebi’ye beş lira verip, akşam da birlikte içmeye Gölbaşı’na gitmişler.
Sağır Rafet, Gullebi Turan ile ilgili asılsız çok söylentinin, fıkranın bulunduğuna dikkat çekerek, ‘Burayı iyi dinleyin. Bu ne fıkra ne de yalan. Gullebi bir ramazan oruç tutmamış. Mahalleden ve çocukluktan arkadaşı olan cami imamı, sokakta karşılaştığı Gullebi’ye, ‘Gullebi, oruç tut. Oruçla yanıma gel sana güzel bir gömlek hediye edeyim.’ der. Gullebi Turan bir şey demeden hocanın yanından ayrılır. İftara doğru Gullebi Turan, yanında Veyis Efendi Mahallesi muhtarının genç yeğeni ile camiye Hoca’nın yanına gider. ‘Hoca’m oruç tut gel dedin. Ben de Oruç’u tuttum getirdim. Sen de gömleğimi ver bakayım.’
Kânlı Necdet, Tosyalı Memduh, ben gitmek üzere kalktık. Tosyalı Memduh, ‘Bizim Gullebi ademdi, alem oldu. Dost meclislerinin kanberi olan Gullebi, hastane köşesinde yalnız öldü. Cenazesi kimsesizler mezarlığına defnedildi.’ dedi.
Bu sırada kapının ağzında bizleri yolcu etmekte olan Sağır Rafet’in çenesinin altına işaret parmağıyla hafifçe dokunan Tosyalı Memduh, kahkaha atarak ‘Anburan çakım, iyi akşamlar.’ diyerek, karanlıkta evlerimizi yolunu tuttuk.
                                                 SON