Orhan Yıldırım


HÜDDAM

Karanlıkta, dört kişi sessiz adımlarla Kumlu Dere Mahallesi’ndeki taş duvarlı, toprak damlı müstakil evin önünde durdu.


Karanlıkta, dört kişi sessiz adımlarla Kumlu Dere Mahallesi’ndeki taş duvarlı, toprak damlı müstakil evin önünde durdu. Ürkekçe kapının tokmağını vurdular. Kısa bir beklemenin ardından ahşap kapı gıcırdayarak açıldı. Dört kişi, kapıyı açan emekli zabıta komiserine selam verip içeri girdi. Rüzgâr hafiften esiyor, uzaktan gök gürlemeleri duyuluyordu…

 Şah İsmail, kardeşi Ali Ekber’in ısrarı üzerine daveti kabul etmişti. Pencere aralıklarından rüzgârın girip, uğuldadığı küçük odada heyecanlı bekleyiş hâkimdi. Kamu kuruluşlarında çalışan dört kişi, emekli zabıta komiserinin gösterdiği kanepe ve sandalyelere oturdular. Evin dışı harabe görünse de odalar loş ve temizdi. Hal, hatır sorma faslının ardından Şah İsmail, yanında oturduğu kardeşinin kulağına bir şeyler fısıldadı. Emekli zabıta komiseri bakışlarını misafirlerinin yüzlerinde gezdirdi. Konuklarına abdestli olup olmadıklarını sordu.

Şah İsmail gusül abdesti alıp geldiğini dile getirdi. Ali Ekber, Rıza ve Hamdi abdestli olduklarını söylediler. Emekli zabıta komiseri misafirlerine program hakkında genel ve detay bilgi verdi. Ali Ekber, Rıza ve Hamdi tecrübeliydi. Oluşturulacak halkaya ilk kez girecek olan Şah İsmail, anlatılanları ilgi, merak ve heyecanla dinliyordu. Anlatılanları aklında tutmaya, hiçbir şey kaçırmamaya çalışıyordu. 

Rüzgârın şiddeti artmış, gök gürültüleri arasında peş peşe şimşek çakıyordu. Halkayı yönetecek olan emekli zabıta son kez konuklarının gözünün içine bakarak. ‘Bu akşam neden burada toplandığımız malum. Allah’ın izni ve inayetiyle cin çağıracağız. Sakin olun, korkmayın. Davetlimiz olacak cin mümindir. Benim cinimdir. Onlar da bizler de Allah’a inanıyoruz.’ Dedi

Ali Ekber, Rıza ve Hamdi önceden cin çağırma seansına çok kere katılmıştı. Rahattılar. Emekli zabıta komiseri oturduğu sandalyeden kalktı. Kollarını kasıp, göğsünü ileri uzatarak gerindi. Bir kaç kez derin nefes alıp verdi. Odanın ortasına oturdu. Misafirler davet beklemeksizin odanın ortasına diz üstü oturup yuvarlak halka oluşturdu. Emekli Zabıta Komiseri, konuklarına çağrılacak cine yöneltilecek soruları olup olmadığını sordu. Ali Ekber. Erzurum’daki define yerlerini soracağını söyledi. Rıza ve Hamdi’de eskiden Ermenilerin yaşadığı köylerindeki altın gömülü yerleri öğrenmek istediklerini belirttiler. Şah İsmail, halkadan kalkıp eve gitmek için yoğun istek duyuyordu. Korkuyor muydu? Evet korkuyordu. Kalkmak için doğruldu. Emekli zabıta komiseri, Şah İsmail’in korktuğunu anlayıp, ‘Sakin ol. Korkacak bir şey yok. Halkayı bozma.’ Diyerek kalkmasını engelledi.

Yağmur başlamıştı. Gök gürültüsü şiddetlenmiş, şimşekler art arda çakıyordu. Emekli zabıta komiseri ‘Haydi Bismillah’ diyerek halkanın ortasına sırt üstü uzandı. Cin çağırma dualarını halkadakilerin işiteceği şekilde okumaya başladı. Birkaç dakika sonra ses tonu değişti. Gözbebekleri küçüldü. İri yarı olan emekli zabıta komiseri kasılmaya başladı. Bilinci kayboldu. Kemiklerinden kırılırcasına sesler çıktı. Sesi değişti. Şiveli konuşan emekli komiser yardımcısının bedenini giren cin boğuk, kalın, yarı anlaşılır ses tonuyla, ‘Selamün aleyküm’ dedi. Halkadakiler de. ‘Aleykümselam’ diyerek selamı aldı. Kardeşim Ali Ekber, cine hitaben. ‘Bugün aramızda bir misafirimiz var. Tanıştırayım ağabeyim Şah İsmail.’ Dedi. Cin de, ‘Elimi tutsun tanışalım’ karşılığını verdi. Bu sırada emekli zabıta komiserinin elini tutup, kekeleyerek ‘Tanıştığımıza memnun oldum’ dedim.

Emekli zabıta komiserinin ağzından konuşan cin, Şah İsmail ile ilgili güzel sözler sarf etti. Şah İsmail’in ismine yakışır hayat sürmesi gerektiğini anlattı. Daha birçok şey söyledi. Ancak heyecan ve korkudan söylenenlerin çoğunu akında tutamadı. Cin derin ve uzaklardan geliyormuş gibi boğuk sesiyle. ‘Sormak, öğrenmek istediğiniz bir şey var mı? Varsa söyleyin.’

Ali Ekber, Rıza ve Hamdi önceden hazırladıkları define yerleriyle ilgili sorularını cine yönelttiler. Cin güldü. Ekledi, ‘Ademoğlu çok şey istiyor. Altın, defineyi bulup ne yapacaksınız. En büyük hazine, define insan olmak. Define felakettir. Asırlardır ademoğlu ve kızı define sahibi olmak yüzünden helâk oldu. Mayanızdaki toprak, define yüzünden dökülen kan yüzünden çamurlaştı, çirkinleşti. Allah’a inanmak ve hasbilerden olmak kadar şu kâinatta daha değerli bir hazine yoktur. Ademoğlu ve kızının hazinesi Allah. O’nu arayıp bulandan daha mutlusu ve zengini yoktur. İnsanoğlu şerefli yaratıktır. Allah’tan sağlık, sıhhat ve iman isteyin.’

Bu esnada halkanın ortasındaki sırtüstü uzanmakta olan emekli zabıta komiseri sol tarafında bulunan pencereye doğru döndü. Cin’in sesi öfkeli tona bürünerek, ‘Defolun ifritler. Allah’tan korkun. Defolun melunlar.’ Diyerek haykırdı. Bu esnada gök şiddetli gürledi. Yakında çakan şimşek odanın içini aydınlattı. Halkadakilerin korkudan rengi kaçıp, içleri daraldı. Emekli zabıta komiserinin uzandığı yerden kemikleri kırılırmışçasına sesler gelmeye başladı. Şah İsmail bir an kâbus yaşadığını düşündü. Aklına, yıllar önce komşularının küçük kızı Zarife’ye musallat olan cinler geldi. Zavallı küçük kızı, musallat olan cinlerden kurtarmak için ailesi kapı kapı muskacı ve cinci hocaları dolaşmıştı. En sonunda oturdukları evi ve mahalleyi terk etmişlerdi. Zarife’ye ne olmuştu acaba. İyileşti mi yoksa üç harflilere mi karıştı. Bu sorunun cevabını hiçbir zaman öğrenemedi. 

Cin, emekli zabıta komiserinin ağzından konuşmaya devam ederek, ‘Kâfir ifritler sizlerle konuşmama engel olmak istiyorlar. Size define yerlerini söylememe engel olmak için pencereden içeri girmek istiyorlar. Gök gürültüsü ve şimşekler ifritlerin nefes ve kıvılcım saçan gözleridir.’ 

Küçük bir sessizlik oldu. Hüddam emekli zabıta komiseri ağlayıp, inler gibi olduktan sonra, ‘Gidiyorum. Beni rahat bırakmıyorlar. Sizi de rahat bırakmayacaklar.’ Dedikten sonra gitti.

 Hüddam emekli zabıta komiseri büyük acılar çekiyormuşçasına, kemikleri balta ile kıtır kıtır kırılıyormuşçasına yorgun cılız sesler arasında kendine gelmeye başladı. Dua ve Kur’andan sureler okuyarak uyandı. Yorgundu. Her yeri özellikle kemikleri ağrıyordu. Yaklaşık beş dakika sonra tamamen kendine geldi. Şah İsmail’e ve halkadaki diğer kişilere cininin neler söylediğini sordu. Ali Ekber, define sorularına doyurucu yanıt alamadıklarını belirtti. Emekli zabıta komiseri acılar içerisinde tebessüm etmeye çalışarak, ‘Defineleri sahiplenmişler. Yerlerini söylemiyorlar. Yapacak bir şey yok’ diyerek yattığı yerden besmele çekerek doğruldu.

Gök gürültüsü yavaşlamış, yağmur durmuştu. Şah İsmail, halkadan çıktıktan sonra korku içerisinde o anı yeniden yaşıyormuşçasına evine döndü. Uzun yıllar Kumlu Dere Mahallesi’nden uzak durdu. Üç harflilerle ilgili yazı okumaktan, sohbetlere katılmaktan vazgeçti. Kardeşi Ali Ekber ile arkadaşları Rıza ve Hamdi ile bir daha görüşmedi. Bir yakınından aldığı habere göre Hamdi psikolojik tedavi görmeye başlamıştı.

                                                         SON