Abdurrahman ZEYNAL


ÖĞRETMEN HATIRALARI OKUNUR


                                                 

Yıl 1977. Cumhuriyet Lisesi Biyoloji derslerine ücretli olarak giriyorum. Sınıfta 30 yaşında öğrenciler var. Benim yaşım 22. Ne diyeceğimi şaşırıyorum. Modern Biyoloji okutuyorum. Elimden geldiği, dilimin döndüğü kadar anlatıyorum. Bir gün yazılı yaptım. Soruları sordum. Kitap defter serbest. Gidip kantinde çay içtim. Zil çalınca kağıtları topladım. Yazılıları okuduğumda 50 alan öğrenci bile yoktu. Şaşırıp kalmıştım. Yıllar sonra anladım ki tecrübe çok ama çok önemliymiş...

1978  Gazi Ahmet Muhtar Paşa Ortaokulu. Aylardan Mart... Sınıfta bir öğrencim yoktu. Nerede diye sorunca, artık o okula gelmeyecek. "Dayısının yanında Oto Elektrikçi olacakmış" dediler. Dükkânın yerini öğrendim. Öğle tatilinde derhal söylenen yere gittim. Dükkânda olmadığını fakat Kamburoğlu Hanının yanındaki kahvehanede olacağını söylediler. Derhal oraya gittiğimde bizimki kareyi kurmuş ver papazı, al kızı oyun oynuyorlar. Kolundan tutup hadi okula deyince  masadakiler "hop bizim masamızdan adam alacak doğmamıştır" deyince öğrencim olduğunu söyleyip götüreceğim dedim. Bir anda sesler yükseldi. 1.90 boyunda palabıyıklı kahvehane sahibi bizim gürültümüze geldi. Ne oluyor burada deyince: Talebem olduğunu, okula götüreceğimi söyledim. Adam hazır ola geçti. Ceketini düğmeledi. "Hocam talebenizi götürebilirsiniz" dedi. Bizde okula gittik.

Yıl 1982. Kış. Kar yağmış. GAMPO da sınıftayım. Ders anlatırken duvar dibinde, ortalarda bir öğrencinin huzursuz olduğu, diken üstünde oturuyormuş gibi durduğunu gördüm. Sebebini bilmem gerekiyordu. Ama bir türlü çözemiyor fırsat kolluyordum.. Arka sırasına kalemimi düşürüp almaya çalıştım. Amacım öğrencinin ayakkabılarını kontrol etmekti. Birde baktım ki ayakkabılarının altı delik. Çaktırmadan doğruldum kara tahtanın yanına gidip dersimi anlattım. Öğle üzeri Kavaflar çarşısına gidip ayakkabıcı arkadaşıma durumu anlattım. Yarın yanına bir öğrencimi göndereceğim. Ayakkabı ver, gönder dedim. Parasını konuşuruz.. Parası neyse veririm dedim. "Olur mu hiç hocam biz ne güne duruyoruz" demesiyle ayrıldım. Öğrenci ertesi gün ayakkabıları giymiş olarak sınıfa geldi. Artık rahat ders dinleyen bir öğrenci olarak oturuyordu.

Yıl 1988. Nenehatun Kız Lisesindeyim. Okulun tek fizikçisiyim. Ders çok. Fakat bir 4-F sınıfı var ki giren ağlıyor, çıkan ağlıyor. Kız öğrenciler öğretmenleri perişan ediyorlar. Ben derse girdim ki, ağlayan sızlayan çok. Çare bulmalıydım. Derhal şunu düşündüm. Durumu iyi olmayan ağlayan öğrencilere  "gidin kantinde benden taraf bir çay için, koridorda gezin , elinizi yüzünüzü yıkayın sınıfa gelin" dedim. Artık rahat etmiştim. Dersleri rahat işliyorum. Yazılı yaptım herkes 5, 10, 30... aldı yani 45 alan bile çıkmadı. Yine çare bulmalıydım. İkinci yazılıyı yapıp okudum. En düşük not 40 idi. Herkese 40, 50, 60 vermiştim. Öğrenciler şaşırmıştı. Sonra bu azgın, yaramaz öğrenciler baktılar ki hocadan kurtuluş yok artık çalışıp kendileri iyi not aldı ve sınıfı geçtiler. 

Yıl 1990.  Erzurum Fen Lisesinde öğretmendim. Kongre Binası bizim okulumuzdu. Öğrencilerimizle mutlu bir ortamda ders yapıyor, onların yetişmesi için gayret ediyorduk. Haftada bir gece nöbeti tutuyor, öğrencilere belleticilik yapıyorduk. Yine nöbetçi olduğum gece öğrencim yatak haneye giderken düşmüş dizini incitmişti. Ağrısı fazlaymış. Ağrı kesici içmiş, oda geçirmeyince 10 adet ağrı kesiciyi daha içince fenalaşmıştı. Gece araba yok, hastahane uzak. Ama durum vahimdi...! Sırtıma alıp caddeye çıkarmış, bulduğum ilk taksiyle Numune hastanesine yetiştirip acilde midesini yıkatmış ve öğrencimi kurtarmıştım. Yine araba tutup gece geç saatlerde öğrencimi okula getirip yatırmış ve derin bir ohhhhh çekmiştim.

Yıl 2005. Emekli olmuş, bir özel dershanede çalışmaya başlamıştım. Bir gün ders yaparken telefonla oynama sesi duymuş geriye döndüğümde telefonla mesaj yazan öğrenciyi yakalamış ikaz etmiştim. Tam soruyu çözeceğim zaman aynı ses tekrar duyuldu. Döndüğümde aynı anı öğrenci aynı işi yapıyordu. Bak burası sınıf. Burada 30 arkadaşın var onların dikkatini dağıtmaya hakkın yok demiş birazda azarlamış tekrar soru çözmeye başlamıştım. Birden aynı sesler gelince döndüm aynı kişi aynı işi yapıyordu. Sabrım bitmiş öğrenciyi sınıftan çıkarmıştım. Neticede teneffüs olmuş, çay içmek için öğretmenler odasına girmiştim. Nöbetçi öğrenci Müdür Bey sisi çağırıyor deyince durumu anlamıştım. Öğrencim beni idareye şikayet etmişti. Müdür Bey durumu anlattı. Hocam bir daha olmasın deyince "Müdür Bey ben öğretmenim. Bu gibi durumlara izin vermem. İstiyorsanız istifa ediyorum" Yarın bir başka öğretmen derse girsin demiş, kara tahta başında yıllardır yaptığım öğretmenliğime son vermiştim.