Abdurrahman ZEYNAL


ÖNLÜK, FORMA ve AİDİYET DUYGUSU


                                    

Her mesleğin bir kıyafeti vardır.

Hakimler cüppe giyer. Üstelik cübbeleri düğmesizdir.

Doktorlar hemşireler beyaz önlük giyer, cerrahlar yeşil kıyafeti tercih ederler.

Atölyelerde ustalar özel elbise  yani tulum giyerler... Aşçılar saçlarını kapatacak  başlığı tercih ederler.

Posta dağıtıcıları, demir yolu çalışanları yani özel meslek gurupları kendi kıyafetlerini giyerler.

Bu yaşayış tarzı asırlardan beri devam eden bir gelenektir.

Niye diye eleştiremezsiniz...........!

Aslında sözü Milli Eğitime yani okullara getirmek istiyorum. Neden mi?

1960´larda ilkokula başlamış, karamando kumaştan yapılmış, siyah önlük giymiştim. O yıllarda tüm ilkokullar siyah önlük, kolalanmış veya kaneviçeden yapılmış beyaz yakalık giyerlerdi.

Ortaokul ve liselerde takım elbise ve her okula ait zabıta şapkasına benzeyen kasket giyilmesi zorunluydu.

Şapkalara bakılarak hangi öğrencinin hangi okula gittiği belli olunurdu.

Bu ayrıcalık aslında genci kötülüklerden korumaya yönelik korumacı bir tedbirdi. Şapka öğrenciye aidiyet duygusu verirdi.

Kız öğrenciler ise forma giyer okulun türüne ve adına göre şekil alırdı. Kız öğrenci evinden okula giderken hangi okulun öğrencisi olduğu çok rahatlıkla bilinirdi.

Bu özellik kız öğrencilerin toplum nezdinde itibarının arması aynı zamanda kötülüklerden korunmasını sağlayan bir araçtı.

Psikolojik olarak önlük veya forma  kız veya erkek öğrencilere bir masumiyet sağlar, yaşlarından küçük olmalarını gösterirdi......

Örneğin 17 yaşındaki kız öğrenci giydiği önlük sayesinde 12 veya 13 yaşında  masum biri olarak görünür, kem gözlerden, kötü bakışlardan korunurdu.....!

17 yaşındaki kız öğrenci önlüğünü çıkarıp, saçını tarayıp, makyajını yaptığında ise gelinlik kız görünümü kazanırdı.

Önlük giydiğinde bir kızımız 13 yaşında, önlüğü çıkardığında 18 yaşında görünürdü....

Gelinlik özelliği kazanan kız öğrenci ise korumasız duruma düşürülür, belki de okuması gerekirken, masum evladımız okumaktan vaz geçer, evinde oturur kısmetini beklemeyi tercih ederdi.

Bu durum okuması gerek evladımızın  okuma isteğinin elinden alınmasını sağlar, toplumsal kayıpları yaşardık.

Sonra yıllar geçti...

Ömer Dinçer Milli Eğitim Bakanı olunca kıyafet serbestisi getirdi. Artık ne forma, nede  önlük vardı.

İsteyen istediğini giyiyordu. Zengin, fakir uçurumu kendisini kıyafetlerde ortaya çıkarıyor daha işin başında çocuklar psikolojik sorunlara karşı açık hale getiriliyordu.

Kız öğrenciler önlükten kurtulmuş, rastgele kıyafetler, biçimsiz elbiseler giyerek okula gitmiş, sokakta insanlarımız ise bu işe şaşıp kalmıştı.

Bu bir problemdi. Ne yazık ki problem derinleşerek kangren haline dönüşüyordu. Bizde kuşaklarımızı , gözümüz gibi sakındığımız evlatlarımızı, korumasız bırakmanın sorumluluğunu üzerimize almıştık. Geriye dönüş olmuyordu.....!

Artık suçlu bizdik. Eğitim dibe vururken çocuklarımız, torunlarımızda bizlere, akrabalarına daha ötesi milletine yabancılaşıyordu....

Unutmayalım pedagojik açıdan önlük, forma, belirlenmiş kıyafet, insanda aidiyet duygusu geliştirerek o kişinin sosyal çevreden gelebilecek olumsuzluklardan korunmasını sağlar...