Abdurrahman ZEYNAL


SON KONAKTA YIKILIRKEN-2

SON KONAKTA YIKILIRKEN-2


Birinci Dünya Savaşı başlarken ülkenin dört bir tarafından Mehmetler Erzurum’da toplanırken Esat Paşa Yokuşundaki konakta Mehmet Bey ve ailesi yaşanacaklardan ciddi endişe ve acı duyuyorlardı. Askerler yol yorgunuydu. İyi beslenemiyorlardı. Hama yüzü görüp yıkanma şansları bile yoktu. Hanlar, Merekler, kışlalar asker dolmuştu. Askerlerin elbiseleri kış şartlarına göre hiç değildi… Lakin artık karar verilmiş Allahu Ekber Dağları aşılacak, Sarıkamış kurtarılacak Türkistan yolu açılacaktı…
Enver Paşa Erzurum’a gelmiş Orduya hareket emrini vermişti. Asker yaya olarak Oltu’ya doğru giderken Mehmet Beyin konağında güngörmüş ihtiyarlar, sözü dinlenecek aksaçlıkar kendi aralarında konuşuyor, ümitsizlik yüzlerinden okunuyordu. Ah ne olurdu ordu bahara kadar beklese sefere öyle çıksa diye iç geçiriyorlardı.Günler hızla ilerlemiş, Allahu Ekber Dağlarına, Soğanlı dağlarına eşi ve benzeri görülmemiş miktarda kar yağmış, asker bu zorluklar içinde 3000 rakımlı dağı aşıp Sarıkamış’a girerken sayıları bir avuç kalmış, lakin binlerce Mehmet donarak, aç kalarak, vuruşarak şehitlik mertebesine ulaşmışlardı.
Hergün Mahalleli konaklarda oturup gelen acı haberleri dinliyor için için ağlıyorlardı. Mehmet Beyin konağı yasa bürünmüştü. Ocak ayının içinde fısıltı gazeteleri ortalıkta Sarıkamış Harekâtının bittiğini askerlerimizin, tümenlerimizin sancaklarıyla birlikte esir edildiği yönündeydi. Acı olan bir şey daha vardı. Oda Osmanlı ordusuyla çarpışıp Mehmetleri esir alan komutan ve askerlerin Rus Ordusunda savaşa gelen Türkistan Alayları yani Orta Asya’dan gelen Türklerdi.
Olan olmuş savaş sona ermişti… Ruslar artık bölgeyi kolay ele geçirebilirlerdi. İnsanlarda korku, endişe ve acı vardı. İmkânı olanlar İç Anadolu’ya göç etmeye başlamıştı. Seksen bin nüfuslu şehir sekiz binlere düşerken Mehmet Bey ve ailesi Sivas’a doğru yeniden hicret etmişti. Tıpkı Doksan üç harbinin o acılı günleri gibiydiler. Günlerce yolculuk sürdü. Hastalandılar. Ailelerden ölenlerde oldu. Nihayet Nevşehir yöresine ulaştılar. Kendilerine zorda olsa bir hayat kurdular.
Yıllar Çabuk geçmiş, Ruslar çekilmiş, Ermeniler Kazım Karabekir kuvvetleri önünden kaçarak şehri boşaltmıştı. Mehmet Bey ve hemşerileri tekrar yola koyuldular. Günlerce süren yolculuk sonunda Erzurum’a gelmiş yıkılış, yanmış evleriyle karşılaşmışlardı. Olsun seviniyorlardı. Yeniden yaparız diye…
Esat Paşa yokuşu yeniden şenlenirken, Kurşunlu cami minarelerinden Ezan okunmaya başlamış şehir yeniden hayat bulmuştu. Bu arada Kazım Karabekir Paşa, Belediye Başkanı Zakir Bey Vali Münir Bey çalışıyor, şehre dirlik düzenlik vermeye gayret ediyorlardı.
Şehre yeni bir haber gelmişti. Mustafa Kemal Paşa Erzurum’a geliyordu. İnsanlar bu haber üzerine sevinmeye başlarken çok şeylere tanıklık etmiş olan konakta toplantılar yapılıyor, insanlar sevinçlerini birbiriyle paylaşıyorlardı. Mehmet Bey pencerede oturmuş etrafı seyrederken birden kopan bir gürültü duyup sokağa fırladığında Kazım Karabekir Paşanın otomobilinin kaza yaptığını görüyordu. İnsanlar paşayı kurtarmak için çalışırken Mehmet Beyde çalışanlar içindeydi. Haberler iyi idi. Mustafa Kemal Paşa Sivas’a doğru yola çıkıyordu. Lakin yolcu edecekler arasında Kazım Karabekir Paşa yoktu. Pasa Esat Paşa yokuşunun üstündeki karargâh binasından Mustafa Kemalin gidişini dürbünle seyrediyor, ayağının kırık olmasından dolayı acı içinde kıvranırken içinde ahlar çekiyordu.
Mehmet Bey Konağından komşularıyla birlikte tüm bu yaşananlara kulak misafiri oluyor vatanın selameti ve kurtuluşu için dualar ediyordu. Erzurum Cumhuriyete giden yolu açmış,  Esat Paşa Yokuşunda yaşayanlar bu olaylara canlı tanık olmuşlardı. İnsanların yüzü gülüyor, erkeler Kırkçeşme Hamamında yıkanırken bayanlar Yokuşun güney tarafındaki Kadın Hamamında yıkanmayı sürdürürken evlenecek oğullarında da kız bakıyordu. Mehmet Beyin evlenecek oğlu vardı. İşte annesi bu hamamda gelini bulmuş bir iki yıl sonra davul zurna eşliğinde Dadaşların tuttuğu barlar eşliğinde gelin konağa yeni gelin getirilmişti.
Taşhanın alt kısmına konulan jeneratör motorları çalışmaya başlamış, şehir yer yer elektrikle aydınlanırken jeneratörlerin sesi çevreyi etkilerken; Mehmet Beyin konağını etkilemişti. Taşhan yıkılmak üzereydi. Abdürrahim Şerif Beygu gittiği Eskişehir’den geri dönerek Taş Hanın yıkılmasını önlüyor, eski Sanayi Mektebi şimdilerde Cumhuriyet İlkokulu olarak çocuklara ev sahipliği yapıyordu. İkinci Cihan Harbinin uğultulu sesleri arasında Kale ve çevresi Askeri bölge ilan edilince Yaşlanmış Mehmet Beyi etkilemişti. Şehre o kadar çok asker gelmişti ki yatacak kışla yoktu. Mecburen askerler sağlam binalara yerleştirilmiş Mehmet Beyde olaylara şahit olmuştu. Diğer taraftan savaşa girmediğimiz içinde için için seviniyor Allah’a dua ediyordu.
Mehmet Beyin oğlu büyümüş, babasının işlerini üstlenmiş, artık ihtiyar babası elini eteğini çekmiş cami ev arasında mekik dokurken iki karlı kona hane halkına korunaklı mekân olmayı sürdürüyordu.
Mehmet Beyin oğlu Hasan tam bir cemiyet adamı, şehrini seven bir dadaştı. Bar tutmasını öğrenmiş düğünlerde bar tutmayı kendine adet edinmişti. Bu arada yıllar ilerlemiş, Ticaret Lisesi, Ömer Duygun İlkokulu bölgenin gözde okullarına dönüşmüştü. Hasan Bey olup biteni takip ediyor mahalleli huzur ve güven içinde hayatını sürdürüyordu..
Seksen öncesi öğrenci olayları çıkınca Hasan Bey kendi çocuklarına sıkı sıkı tembihler yaparak kavgalara girmemeleri yönünde telkinlerde bulunuyordu. !2 Eylül ihtilali olmuş şehirde, ülkede yeni bir düzen kurulurken şehrin güneyinde Fıkfıklar bölgesinde betonarme evler yapılmaya, kooperatifleşme arttıkça armaya devam ediyordu.
İnsanlar kaloriferli evlere taşınırken tarihi mahallelerde ağır ağır boşalmayı sürdürüyordu. Hasan Beyde Yenişehir semtinde bir kooperatife girmiş bitmesini bekliyordu.
1990’ların ortalarına doğru Hasan Beyin evi yapılmış artık taşınmaya sıra gelmişti. İnsanlar ağır ağır yeni binalarına taşınırken üç, dört, hatta beş kuşaktı aileye mekân olmuş tırhıçlı evler, iki katlı konaklar kaderlerine terk ediliyordu. Hasan bey evin eşyalarını arabaya doldurmuş gözyaşları içinde yeni evine taşınırken, büyük ninesinden hatıra kalmış o güzelim kabaralı sandığı gözyaşları içinde çöplüğe atmıştı. Hâlbuki o sandığın içinde yüz eli, iki yüz yıllık belgeler vardı. Ama bu eski sandık yeni binaya yakışmazdı. Çünkü tüm gidenler atarak, yakarak gitmişlerdi. Hasan Beyde herkesin yaptığını yaptı ve evi terk etti… 2000’lerin başında bir kentsel dönüşüm furyası başladı. Artık tarihi mahallelerde baykuşlar ötüyor evler yıkılmaya yüz tutuyordu. Hiçbir mal sahibi evini koruma cihetine gitmiyor, isteyenlere de öyle bir fiar söylüyorlardı ki ateş pahasıydı.
Günler aylar içinde Belediye evleri alabildikçe almış dozerlerle yıkarak yerlerini arsaya parka çevirmişti. Fakat Hasan Bey evini satmamış, kendisi yaptıramayınca yıkılmaya terk etmişti.Yağmur, çamur, sahipsizlik her şeyi yok ederken yıllardır boş olan konakta son günlerini yaşıyordu. Etrafa tehlike arz edince Belediye ekipleri gereken tedbiri aldı. Önce yolu kestiler sonra…. 
Birgin gezerken yolum Esat Paşa yokuşundaki bu konağın önünden geçmeye beni zorlamış duvarların yıkıldığını görünce kalan kısmın fotoğrafını çekip “son konakta yıkılırken” başlığını atıp bu hikayeyi yazmış oldum…. Hikâyede adı geçen isimler hayali isim olup gerçek isimler değildir.