Vehtan GÜVEN


VEFATININ 64. YIL DÖNÜMÜNDE YAHYA KEMAL BEYATLIYI ANLAMAK

.


1884 yılında bir Osmanlı şehri olan bugün Makedonya’nın başkenti Üsküp’te dünyaya geldi.
Annesi Nakiye Hanım, babası İbrahim Naci beydir. Doğduğu zaman verilen ismi Ahmet
Agah’tır. Üsküp’te sultan murat külliyesinde eğitime başlayan yazarımız Paris’te sorbonne
üniversitesinde siyaset biliminden mezun olmuştur. Lise edebiyat öğretmenliği yapmıştır.
Büyük elçi olarak çeşitli ülkelerde görev yapmıştır. 1 kasım 1950 yılında hayatını
kaybetmiştir. Edebiyat tarihimizin önemli isimlerinden birisidir. Görünüşü itibariyle batılı,
şairliği ile tam bir Osmanlıdır. Şiirlerini divan edebiyatı ölçüsü olan aruzla yazmıştır. Hiç
evlenmemiş, hayatında kitap yayınlamamıştır. Onu sevmeyenler esersiz şair olarak
nitelendirmişlerdir. Hayatını Üsküp, Paris yılları, dergah dergisi, Mustafa Kemal Atatürk’le
tanışması, Ankara yılları, diplomatik görevleri, milletvekilliği, Pakistan elçiliği, emeklilik
yılları başlıkları altında hayatını incelemek doğru bir anlatım olabilir.
Vefatı üzerine İstanbul fetih cemiyeti 7 kasım 1959da Nihas Sami Banarlı’nın teklifiyle
Yahya Kemal Enstitüsü kurulmasına karar verilmiş ve eserleri yayınlanmıştır. Nesir alanında
da eserler vermesine rağmen şair olarak akıllarda kalmıştır. Divan şiir geleneğini ve aruz
veznini kullanmıştır.
Yahya Kemal hem cumhuriyeti benimsemiş hem de Osmanlıdan asla kopmamıştır. Atatürk’e
şiir yazacak kadar devrin şartlarına ayak uydurmuş 1930’da serbest fıkranın kapatılmasıyla
Atatürk’e Makedonyalı diyerek partiyi kurdurtup hasımlarını tespit etmiş Atatürk’ü tenkit
etmiştir. Atatürk’le olan düşüncelerini Mehmet Akif Ersoy’un uyarısı üzerine değiştirdiği
iddia edilmiştir. Yahya kemal 30 mart 1922’de devletin iki manevi temeli olarak
Ayasofya’daki ezan ile hırka-i saadet dairesindeki Kuran-ı Kerim okunmasını göstermiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin inkılapları onları kapatmıştır fakat hırka-i saadetteki Kuran-ı
Kerim’i okumasını 8. cumhurbaşkanımız Turgut Özal başlatmış Ayasofya’nın zincirlerini ise
cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan kırmış ve ibadete açmıştır böylece Fatih’in ve
Yavuz’un emanetine sahip çıkılmıştır. Yahya kemal şiirlerinde İstanbul sevdalısıdır. Özellikle
Üsküdar şairi olarak adlandırılır. Sana dün bir tepeden baktım ey aziz İstanbul şiirinde
İstanbul sevgisi onun bütün bir hayatını anlamlandırmıştır.
Milletvekili olduğu dönemde Atatürk’ün; Ankara’nın nesini seviyorsun? Sorusu üzerine
İstanbul’a dönüşünü diye cevap vermiştir. Bu konuşma yarışmada bir soru olarak sorulmuştur.
(Kim milyoner olmak ister). Tam bir İstanbul aşığıdır. Şiirleri bestelenmiş toplumumuzun
dilinden düşmeyen güzel şarkılara dönüşmüştür. Atatürk devrimlerine karşı çıkmamasına
rağmen İslam’a olan inancı yüreğinde bir volkan gibi taşımıştır. Bir şiirinde;

Emr-i bülendsin ey Ezan-ı Muhammedî.
Kâfi değil sadâna Cihân-ı Muhammedî.

Sultan Selîm-i Evvel'i râm etmeyip ecel,
Fethetmeliydi âlemi Şan-ı Muhammedî.

Gök nûra garkolur nice yüzbin minâreden
Şehbâl açınca Rûh-u Revan-ı Muhammedî.
 
Ervah cümleten görür Allah-ü Ekber'i
Akseyleyince arşa Lisan-ı Muhammedî.

Harf devrimi ve dil devrimi Türk kültürünün üzerinden silindir gibi geçmiş tarihimizle,
köklerimizle bağları koparmıştır. Bugün Yahya Kemal’in şiirlerini lügatsiz anlamak mümkün
değildir. Bir İngiliz çocuğu Shakespeare’in Romeo ve Juliet’ini okuyup anlarken bizlerde 35
defa sadeleştirilmiş Ömer Seyfettin’in hikayelerini anlayamıyoruz. Yazarımız;
Ölüm âsude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.
Yahya kemal Beyatlı, İstanbul aşiyan mezarlığında kendine ait yukarıdaki dizeler altında
yatıyor.
Bir sonraki köşe yazısında görüşmek dileğiyle. Esen kalın!