Sevgi GÖL

Tarih: 14.11.2025 17:59

Bir Ülkeyi Yavaş Yavaş Küstürmek

Facebook Twitter Linked-in

Bir ülke nasıl küser?
Bir insanın kırılması gibi… Birden olmaz,bağırarak gerçekleşmez,çoğu zaman büyük bir patlamayla da gelmez.Küskünlük, ince ve sessiz bir sızı olarak başlar; önce kalabalıkların içindeki mutsuzlukta belirir,sonra sokakların sesinde,sonra da insanların yüzünde.Toplum, önce duygusal olarak yorulur,sonra zihinsel olarak tükenir,en sonunda da geleceğe dair inancını kaybeder.İşte ülke dediğimiz büyük yapı, tam da bu küçük çatlakların birleşmesiyle küser.
Bugün Türkiye’de hissettiğimiz kırgınlığın kaynağında ekonomik dalgalanmalardan sosyolojik gerilimlere,kültürel çatışmalardan bireysel tükenmişliğe uzanan geniş bir yelpaze var.Ama tüm bunların ötesinde görünmeyen bir şey daha var: “toplumsal ruh hâlinin kronikleşmesi.”Ekonomistler enflasyonu ölçüyor, sosyologlar kuşak davranışlarını analiz ediyor, siyaset bilimciler güç dengelerini tartışıyor, akat hiç kimse “bir toplumun kırılma eşiğini”tam olarak ölçemiyor.Çünkü kırılma, kalbin meselesi.
Küskünlük Bir Günde Doğmaz:Sızı Kültürü
Toplumsal duygular, tıpkı insan psikolojisi gibi süreklilik isteyen yapılardır. Şefkat, güven, empati, dayanışma…Hepsi uzun yıllar boyunca oluşturulur. Ancak küskünlük,bu değerlerin yavaş yavaş aşınmasıyla gelir.
Türkiye’de bu aşınmayı en çok üç alanda görüyoruz:
Güvensizlik Döngüsü
Bugün kimse kimseye tam güvenemiyor. Vatandaş devlete, gençler sisteme, çalışanlar geleceğe, ebeveynler düzene. 
Sosyologlar buna “güven erozyonu” diyor.
Toplumlarda güven düştüğünde, umut otomatik olarak azalır.
Sürekli Savunma Hâli
İnsanlar artık en basit tartışmalarda bile savunmaya geçiyor.Çünkü herkes kendini saldırı altında hissediyor.
Bu durum, psikolojide “toplumsal tükenme sendromu” olarak açıklanıyor:
Kişi tehdit görmese bile tehdit altında olduğunu sanıyor.
Duygusal Bencilleşme
Her birey kendi derdine gömülmüş durumda.Empati yok olmuyor ama yoruluyor.
Her gün yeni bir acı görmek, yeni bir sorun duymak, yeni bir gerilim yaşamak kalpleri yordu.Artık kimse kimsenin derdini taşıyacak gücü bulamıyor.
Şehirlerin Küskünlüğü: Betonun Bile Tadı Kaçtı
Eskiden şehirler umut taşırdı.
İstanbul hayaldi, Ankara düzen demekti, İzmir ferahlıktı, Anadolu’nun şehirleri kendine özgü sıcaklığa sahipti.
Bugün şehirler yoruldu.
Sadece kalabalıktan değil; ritimsiz büyümeden, plansızlıktan,insanın ruhuna nefes aldırmayan gürültüden.
Bir ülke küserken önce şehirler küser.
Çünkü şehir, insanın ruh hâlinin mimarisidir.
Gençlerin Küskünlüğü: En Sessiz Deprem
Türkiye’de bugün en büyük kırgınlık gençlerde.
Eğitimle iş hayatı arasındaki kopukluk,gelecek planlarının bulanıklığı, sürekli değişen sistemler,düşük gelir umudu. Gençlik kendini “gelecek misafirliği” yapıyormuş gibi hissediyor.
Onlar küstüğünde, aslında ülke yarınını kaybediyor.
Bir genç “bir gün giderim” dediğinde, aslında şunu demiş oluyor:
“Bu ülke beni artık hayal kurdurmuyor.”
Bu cümle, ülkenin en sancılı kırılma noktasıdır.
Toplumsal Ahlak Yorgunluğu
Bir ülkenin ahlaki dokusu, sadece yasalarla değil, ortak sezgilerle belirlenir.
Bugün Türkiye’nin en büyük kırgınlık nedenlerinden biri de bu: ortak ahlakın bulanıklaşması.
Adalet hissi zedelendiğinde, toplum küser.
Fırsat eşitliği bozulduğunda, toplum küser.
Emeğin değeri düştüğünde, toplum küser.
Diyalog bittiğinde, toplum küser.
Ve küskünlük, öfke doğurmaz umutsuzluk doğurur.
Bir toplum, umudunu kaybettiğinde geleceğine küser.
Peki bir ülke nasıl barışır? 
Bunu, insan ilişkilerindeki gibi düşünmek gerek.
Önce birileri susmayı bırakmalı.
Birileri gerçekten dinlemeli.
Birileri “haklı olma” değil, “anlama” çabasına geri dönmeli.
Ekonomik güven yeniden inşa edilmeli.
Adalet hissi onarılmalı.
Gençlere umut, yetişkinlere nefes, yaşlılara huzur verilmeli.
Toplumsal barış, büyük politika projelerinden değil;
küçük, samimi, insani temaslardan doğar.
Bugün Türkiye’nin en çok ihtiyacı olan şey, işte bu sıcaklık:
Dinleyen bir devlet, anlayan bir toplum, nefes alan şehirler, geleceğe inanan gençlik.
Bir Ülkeyi Küstürmek Kolaydır, Kazanmak Zor Ama Mümkündür. 
Türkiye’nin küskünlüğü sessizdir ama derindir.
Yine de unutulmaması gereken bir şey var:
Bir ülke, asla tamamen vazgeçmez.zaten geçmemeli de. 
Doğru yaklaşımla yeniden konuşur, yeniden umutlanır, yeniden ayağa kalkar.
Çünkü bir ülkeyi küstüren de insanlardır,
ona yeniden nefes aldıracak olan da.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —