Sevgi GÖL

Tarih: 29.09.2025 18:07

Çevrimdışı Panik: İnternet Yokken Kim Oluyoruz?

Facebook Twitter Linked-in

Telefonumda küçük bir uyarı belirdi: “Bağlantı yok.” O an sanki dünya ile aramda görünmez bir perde indi. Elimde tuttuğum cihaz hâlâ aynı cihazdı ama anlamı bir anda sıfırlandı. İşte tam o noktada sordum kendime: İnternet yokken biz kim oluyoruz?
Psikoloji literatüründe bu durumun adı bile var: Nomofobi (No-Mobile-Phone-Phobia). Yani telefonsuz ya da internetsiz kalma korkusu. İngiltere’de yapılan geniş çaplı bir araştırmaya göre, insanların %66’sı telefonlarından bir gün bile uzak kaldığında yoğun kaygı yaşıyor. Özellikle 18-30 yaş arasındaki gençlerde bu oran %80’in üzerine çıkıyor. Demek ki mesele yalnızca teknolojik bir ihtiyaç değil, ruhsal bir bağımlılık haline gelmiş durumda
Nörobilim bu bağımlılığı oldukça net açıklıyor. Sosyal medyada aldığımız her bildirim, beynimizde dopamin adı verilen nörotransmitterin salınımını tetikliyor. Dopamin, ödül ve haz mekanizmasından sorumlu. Yani her “like”, her mesaj, her yeni içerik beynimize küçük bir ödül veriyor. Çevrimdışı kaldığımızda bu döngü bozuluyor ve yoksunluk hissi başlıyor. Tıpkı sigarayı ya da şekeri bırakmaya çalışan birinin yaşadığı kaygıya benzer bir durum ortaya çıkıyor.
Stanford Üniversitesi’nin 2022’de yayımladığı bir çalışmada, günde 6 saatten fazla çevrim içi olan gençlerde dopamin reseptörlerinin duyarlılığının azaldığı, yani aynı “haz” için daha fazla uyarana ihtiyaç duyulduğu gösterildi. Bu da dijital bağımlılığın biyolojik temelini ortaya koyuyor.
Bir diğer mesele ise FOMO (Fear of Missing Out). Yani gelişmeleri kaçırma korkusu. Pew Research Center’ın araştırmalarına göre, sosyal medya kullanıcılarının %56’sı birkaç saat çevrimdışı kaldığında güncel gelişmeleri yakalayamayacakları kaygısını taşıyor. Bu yalnızca haberlerle sınırlı değil; arkadaş sohbetleri, sosyal etkileşimler ve gündelik rutinler için de geçerli. Çevrimdışılık, artık toplumsal aidiyetin askıya alınması gibi hissediliyor.
Hepimiz hatırlıyoruz: 2021’de Facebook, Instagram ve WhatsApp saatlerce erişilemez hale geldiğinde milyonlarca insan adeta “kriz” yaşadı. Küçük işletmeler müşterilerine ulaşamadı, insanlar haberleşemedi, bazı kullanıcılar panik atak geçirdi. Psikiyatri kliniklerinden raporlar, o günlerde başvuruların arttığını bile gösterdi. Bu örnek bize şunu kanıtlıyor: İnternet, yalnızca bir araç olmaktan çıktı; kimlik, sosyallik ve işlevsellik alanı haline geldi.
Çevrimdışılığın Gücü
Ama işin ilginç yanı, araştırmalar çevrimdışı kalmanın aslında zihinsel faydalarını da ortaya koyuyor. Harvard Business Review’da yayımlanan 2023 tarihli bir makale, düzenli “dijital detoks” yapan çalışanların odaklanma sürelerinin %30 arttığını ve stres düzeylerinin gözle görülür biçimde azaldığını belirtiyor. Benzer şekilde, Almanya’da yapılan bir saha araştırması, çevrimdışı geçirilen zamanlarda yaratıcılığın %25 oranında yükseldiğini ortaya çıkardı.
Yani çevrimdışılık, kayıp değil; doğru kullanıldığında bir kazanım. Gürültüden uzaklaştığımızda kendi düşüncelerimizi, kendi hislerimizi daha net duyuyoruz
Aslında mesele çevrimdışıyken kim olduğumuz değil çevrimiçiyken kime dönüştüğümüz. İnternette hep daha neşeli, daha başarılı, daha “filtrelenmiş” bir versiyonumuzu sunuyoruz. Bu da psikolojide “ideal benlik – gerçek benlik çatışması” olarak tanımlanıyor. Çevrimdışı kaldığımızda, bu maskeler düşüyor ve kendi çıplak benliğimizle yüzleşiyoruz. Panik biraz da bundan doğuyor.
Çevrimdışı panik çağımızın yeni hastalığı olabilir, ama tedavisi de elimizin altında: Arada bir bağlantıyı kesmek, telefonu kapatmak, sessizliğe yer açmak. Çünkü belki de en derin çevrim-içi olacağımız yer, kendi iç dünyamızdır.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —