Sevgi GÖL

Tarih: 10.11.2025 18:07

Taklit Kültürü: Gerçeklik Üretmeden Yaşamak

Facebook Twitter Linked-in

Bazen bir şeyi o kadar çok görürsünüz ki, sonunda onun normal olduğuna inanırsınız. Türkiye’de taklit kültürü tam olarak böyle bir şey. Aynı kahve zincirinde aynı bardağı tutan, aynı pozu veren, aynı cümleyle “özgün” hissetmeye çalışan bir kalabalığın içindeyiz.Artık özgünlük bir meziyet değil, bir risk.Çünkü farklı olmak, “garip” bulunmakla eşdeğer hale geldi.Oysa fark, kültürün en üretken biçimidir; taklitse kültürel bir uyuşturucudur.Üstelik bu, zararsız bir alışkanlık değil, kimliğin genetik kodlarını bozan bir salgın gibi yayılan bir olgu.
Toplum olarak öykünmeyi yanlış anladık.“İlham almak” ile “kopyalamak” arasındaki çizgiyi neredeyse tamamen sildik. Moda, müzik, siyaset, dil, hatta duygularımız bile ithal hale geldi. Sosyologların “kültürel özgünlük erozyonu” dediği şey, bizde günlük rutin.Aynı filmleri izliyor, aynı sloganlarla düşünüyor, aynı şarkılarda üzülüyoruz.Oysa özgünlük, düşünsel bir kas gibidir; kullanmadıkça zayıflar.Biz o kası uzun süredir çalıştırmıyoruz.
Bir zamanlar “Batı gibi olalım” düşüncesi ilerlemenin simgesiydi.Bugün ise “Batı gibi görünelim” moduna geçtik.Görüntü, özü geçti. Eğitimde, şehircilikte, sanatta, siyasette.Her yerde “kopyala–yapıştır” anlayışı. Bir şehrin kimliği bile artık evrensel değil, genel geçer. Aynı tabelalar, aynı kafe isimleri, aynı ambalajlı hayatlar.Bu durum öylesine sıradanlaştı ki, artık kimse “Neden hepimiz aynıyız?” diye sormuyor.Çünkü taklit, sessizce ikna eder; hissettirmeden alışkanlık haline gelir.
Ama bu mesele yalnızca estetik değil,ahlaki bir sorun aynı zamanda.Çünkü taklit, düşünmeyi gereksiz kılar. “Hazır olan” varken “yaratmaya” neden uğraşasınız ki?Düşünce tembelliği böyle başlar.Oysa üretken toplumlar, soru sormaktan,farklı olmaktan korkmayan bireylerden doğar.Bizim sorunumuz, özgünlüğü bireysel bir çıkış değil, toplumsal bir tehdit gibi algılamamız.Farklı düşünen insan “aykırı” olarak etiketleniyor.Oysa tarihin bütün dönüm noktaları, “aykırı” denilen insanların eseridir.
Sosyal medya da bu durumu cilalayıp pazarlıyor.Bir kişi bir dans yapıyor, beş milyon kişi aynısını çekiyor.“Trend” diyorlar, ama aslında toplu bir düşünsel kopyalama töreni bu.Mizah bile şablonlaştı; herkes aynı sesi, aynı ifadeyi kullanıyor. Gülüşler bile senkronize. Yani artık kendi duygularımızı bile dış kaynaklı efektlerle yaşıyoruz.Gerçeklik, orijinalliğini kaybetti.
Taklit kültürünün tehlikesi, zamanla bir “benlik bulanıklığı” yaratması.Kimin gerçekten kim olduğu, neye gerçekten inandığı belirsiz hale geliyor.Yalnızca toplumsal değil, bireysel kimlik de silikleşiyor.Çünkü sürekli başkasına benzeme çabası, en sonunda kendini tanıma kapasitesini yok eder.Belki de o yüzden bugün bu kadar çok insan “kendini bulmaya” çalışıyor.Çünkü kaybettikleri şey aslında hiçbir zaman tam olarak kendileri olmadı.
Akademik açıdan baktığımızda, bu süreç “kültürel taklit sendromu” olarak tanımlanabilir.Birey, aidiyet duygusunu üretmek yerine hazır kalıplar aracılığıyla edinir.Bu da kültürel üretimi tıkanma noktasına getirir.Felsefeci Macit Gökberk’in dediği gibi, “Kültür, kendini tekrar ettiğinde değil, kendini aştığında büyür.”Biz ise kültürü tekrarın estetiğine hapsettik.
Çözüm basit ama zor: düşünmeyi yeniden sevmek. Düşünmek, sorgulamak, yanılmayı göze almakYani özgünlüğü bir statü değil, bir sorumluluk olarak görmek. Her birey, küçük bir fikir bile üretse, o fikir zincirleme bir özgünlük dalgası başlatabilir.Eğitim sisteminde eleştirel düşünme yeniden merkeze alınmadıkça, medyada“hazır fikir” üretimi durmadıkça bu tablo değişmez.
Köşe yazısı yazan biri olarak bazen ben de bu tuzağa düşüyorum“Şunu nasıl yazarım ki herkes beğensin?” diye düşünürken,fark ediyorum ki en sahici yazılarım,kimseye benzememeyi göze aldığım yazılar oluyor.Çünkü taklit, geçici alkış getirir ama uzun vadede sessiz bir unutuluş. Özgünlükse geç fark edilir, ama kalıcıdır.
Taklit kültürü bizi görünür kılıyor ama var etmiyor. Işığın altında parlıyoruz ama kendi rengimizle değil, başkasının yansımasıyla. Oysa toplum dediğin şey, benzerlikten değil, çeşitlilikten doğar.Aynı olmak kolaydır; farklı olmak cesaret ister.Bizim yeniden hatırlamamız gereken şey tam da bu:Gerçek üretim, kopyalamaktan değil, düşünmekten geçer.Çünkü taklit biter, ama fikir kalır.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —