Abdurrahman ZEYNAL


12 EYLÜL 1980’E NASIL GELİNDİ

Paris’te başlayan, dalga dalga dünyaya yayılan sağ-sol olayları bir süre sonra dünyada duraksayıp etkisiz hale gelirken Türkiye’de azgınlaşarak şehir gerillasına, kır gerillasına dönüşüyor ve 12 Mart 1971 yılında verilen muhtıra ile hükümet devriliyordu.


                 Paris’te başlayan, dalga dalga dünyaya yayılan sağ-sol olayları bir süre sonra dünyada duraksayıp etkisiz hale gelirken Türkiye’de azgınlaşarak şehir gerillasına, kır gerillasına dönüşüyor ve 12 Mart 1971 yılında verilen muhtıra ile hükümet devriliyordu.

                Kurulan hükümet özellikle sol görüşlü gençleri tutuklayarak yargıladı. Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı idam edilerek olayların önüne geçilmek istenmişti. Amerika bu sürede “Türkiye’nin Haşhaş üretimini sonlandırmasını istemiş” ve ne yazık ki isteklerine kavuşmuştu.

               Yıllar ilerlemiş 1974 yılında genel af çıkarılarak hapishaneler boşaltılmış, Devlete, Amerikan ve Batı emperyalizmine düşman gençler yeniden sokağa salınmıştı. Kıbrıs’a çıkılmış, ABD ve Batı bunu hazmedememiş, sol ve sağ görüşlü öğrencileri el altından destekleyerek çok acılı olayların yaşanmasına sebep olmuştu. Dönemin siyasi liderleri olan Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan ve Alpaslan Türkeş Türkiye’ye kurulan ideolojik kumpası, oyunları bozmak için bir araya gelmek yerine gençlerin iyiden iyiye batağa saplanmasına seyirci kalmış, yer yer teşvik etmiş ve 1978’lere gelinmişti. 

               Artık göz gözü görmüyor, kardeş kardeşi vuruyordu. Siyasilerde alacakları oyu hesaplıyor ne yazık ki konuyla ilgili çözüm üretmiyor, üretemiyor veya olayları kendi lehine çevirmeye çalışıyorlar. Mafya, silah kaçakçıları, uyuşturucu kaçakçıları ülkede at oynatıyor her gün 20 veya 30 genç ölü olarak sokaklardan toplanıyordu. 

             Sabah solcuyu öldüren tabanca akşam ülkücü genci öldürüyordu. Ülke karanlığa doğru sürükleniyor, Türk Milletinin, Türk Devletinin asırlık düşmanları ellerini ovuşturup olayları kahkaha ile seyrediyorlardı. Cinayetlerin bir bölümü hücre içi cinayetlerdi. Solcu gençler onlarca parçaya bölünmüş kimi Leninci, Kimi Maocu, Kimi Enver Hocacı, Kimi de Tito’cu olmuştu. Bu guruplarda birbirini düşman ilan etmiş kavga ve cinayetler anaları evlatlarından, sevgilileri birbirinden ayırmıştı. Beri tarafta Ülkücü gençlikte sola karşı duvar örmek için elinden geleni yapıyordu.

           Binlerce Ülkücü genç toprağa düşmüş, bir bölümü de demir parmakların arasına tıkılmıştı. Tüm bu olaylarda sağcı ve solcuların birbirini tanımamasından kaynaklanıyor, ajanlar olayları tahrik ettikçe ediyordu. Tüm bu olaylar içinde Yeniden Milli Mücadele Dergisinin Baş Yazarı Aykut Edibali “gençler yalvarıyorum. Silahlı mücadeleye girmeyin. Bu kör kardeş kavgasıdır. Bu işin tek galibi emperyalistlerdir” diyerek sağduyulu davranıyor ne yazık ki ancak arkadaşlarını bu kör kardeş kavgasından uzak tutabiliyordu. Ülkede grevler almış başını gidiyor, enflasyon yani hayat pahalılığı insanları yoksullaştırıyor, siyasilerde tüm bu acı olayları seyrediyor ve alacağı oyların artması için gençleri sokaklara sürüyordu. 

            Türkiye’de sağcı ülkücü gençler vatanı Rusya’ya karşı koruduklarını savunurken solcu gençlerde ülkeyi ABD ve Batı Emperyalizmine karşı korumak için çırpınıyordu. İşte bu ortamda 12 Martın ünlü başbakanı Nihat Erim, DİSK başkanı Kemal Türkler, Milliyet Gazetesi baş yazarı Abdi İpekçi ve Gümrük Bakanı Gün Sazak vuruluyor ülke tam bir kaos ortamına sürükleniyordu.

           Parlamento yeni Cumhurbaşkanını seçememiş, sanatçılara oylamalarda oy çıkmıştı. Beş binden fazla genç kara toprağa düşmüş olan bağrı yanık analara olmuştu. Artık tüm şartlar ortaya çıkmış 12 Eylül 1980 yılında Kenan Evren ve arkadaşları yönetime el koyarak bir gecede terör ve anarşiyi sona erdirmişti.

             Anarşi ve terör olaylarını bir kenara koyarsak eğer sivil idare devam etseydi vahşi kapitalizmin Türkiye’ye dayattığı 24 Ocak kararları uygulanamayacak, General Rogers planıyla Yunanistan NATO ya geri dönemeyecek, belki de bugünkü siyasal rejim asla hayat bulamayacak, Özal ve Sonrası iktidarın yanına bile yaklaşamayacaktı.