Abdurrahman ZEYNAL


HASANKALE'DE AŞIKLAR KAHVEHANESİ

Kara Keşiş Aslıyı Kerem'e vermemek için o şehir senin bu şehir benim diyerek göç ederken Kerem ile arkadaşı Sofu'da sorarak, söyleyerek sazın teline vurarak onları takip ediyorlardı. Sevda bu. Pir elinden bade içmek böyleydi. Yine ya kısmet diyerek Murat Nehrini geçerek Pasin ovasının Hınıs'tan gelenlerin gelip geçtiği Yağan köyüne ulaşmışlardı.


Yağan beyleri bu sevdalı aşığı gece misafir etmiş, akşam köy odasında Keremin sazından çıkan koşmaları, sevda türkülerini dinlemiş, mest olmuş, yedirip yatırmışlardı. Ertesi sabah Kerem ve arkadaşını yolcu ederken "Ey Kerem duamız seninle inşallah Aslı'nı bulursun. Haydi yolun açık olsun" deyip arkalarından kovayla su serpmişlerdi.

Kerem ile Sofu önlerine çıkan Aras nehrini geçerken yedi gözlü muhteşem Çabandede Köprüsünü sevdalı gözlerle seyredip uzaklarda bir kartal yuvası gibi gözüken Hasankele'ye doğru yürümeye başlamışlardı.

Kara Keşiş önceden gelmiş Hasankale'de bir gece kalmış, beklemeden Erzurum'a doğru yola çıkmışlardı. Kerem yorgun argın Hasankale'sine geldiklerinde güneş zevale ermiş, insanlar akşam evlerine gitmeye başlamışlardı.

O dönemler hanlar yaygındı. Kervancılar gelir yüklerini bu hanlara indirir, gece burada konaklar ertesi gün yola revan olurdu. İşte Kerem ve Sofu böyle bir hana geldiler. Hanlar özelliklerine göre ayrılmışlardı. Keremin konakladığı handa Aşıklar Kahvesi vardı. Bu kahvelerde aşıklar saz çalar, türkü söyler hikaye anlatırlardı. Kerem'e gün doğmuş böyle bir kahvede sevdalı türküler söyleyecek ve dinleyenlere Aslı Hanı soracaktı.

Akşam olmuş kandillerin aydınlattığı aşıklar kahvesi dolmuş, misafirlerinin söyleyecekleri türküleri, koşmaları dinlemeye insanlar akın etmişti. Kerem duvarda asılı duran sazı görmüştü bir kere. Acep bu sazı Kahveci verir mi diye iç çekerken kahveci hal nedir? Yol nedir? bilen gün görmüş usta idi. Sanki Keremin içini okumuş gibi duvarda asılı duran sazı Kereme uzatmış ve Haydı aşık ismini bağışla ve hele çal da dinleyelim demişti.

Kerem İsfahan'dan çıktığını sevgilisi olan Kara Keşişin kızı Aslı Han'ın peşinden yollara düştüğünü söyleyerek sazın teline vurmuş, görelim ne söylemişti...

Usta ne sorarsın benim halimi

Yardan ayrılırsa nic'olur gönül

Leyla'sın arayan Mecnuna döner

Giyince hırkayı taç olur gönül

****

Bir dem seyyah olur kılıç kuşanır

Bir dem türab olur yere döşenir

Bir dem olur konuşmaya üşenir

Bir dem padişahtan yüc'olur gönül

****

Bir dem gölde biter kargı kamıştır

Bir dem bahçelerde türlü yemiştir

Bir dem altın olur bir dem gümüştür

Bir dem paslanırda tunç olur gönül.

****

Kerem eder gayrı burda durulmaz

Arap at yorulur gönül yorulmaz

Bir sırça saraydır amma kırılmaz

Ya niye sevmesi suç olur gönül.

Kerem saz ve söze son verince kahvede hikayeyi dinleyen, sazın nağmelerinden feyz alan insanlar bir taraftan Keremin haline acımış yer yer gözlerinden yaşlar boşalmıştı.

Kahveci edep haya timsali kişi "ey aşık belli ki, pir elinden bade içmişsin. Pir elinden olmasa bile yâr elinden içmişsin. Al bu saz sene yakışır anan ak sütü gibi helal olsun, gittiğin yerlerde nefesin olsun".

Vakit epey geç olmuş, insanlar evlerine giderken Kerem ve Sofuda handa yatacakları odaya çekilmiş günlerdir yürüdükleri yolların yorgunluğunu atmak için derin bir uykuya dalmışlardı.