Ömer KOZ


Âşık Bir Gönül: Alvarlı Efe

Âşık Bir Gönül: Alvarlı Efe


Alvarlı Efe olarak bilinen Hâce Muhammed Lütfi Efendi Hazretleri, hemen her Erzurumlunun gönlünde gerek mısralarıyla gerekse menkıbeleriyle taht kurmuş, saygı ve sevgiyle anılan gönül erlerindendir. 

 

Yaklaşık bir asırlık ömrünü İslam’ı anlatmaya, insanları irşada harcayarak geçirmiş, sohbet ve şiirleriyle insanları; ilme, doğruluğa, dindarlığa, yoksullara yardıma, kardeşliğe, barışa ve vatan sevgisine çağırmıştır. 

 

Erzurum’un Hasankale (Pasinler) ilçesinin Kındığı köyünde doğan Efe Hazretleri, babası Hoca Hüseyin Efendi’den tahsil gördü. Babasından icâzet aldıktan sonra Erzurum’da tanınmış bazı âlimlerin derslerini takip etti.

 

1891 yılında Hasankale’nin Sivaslı Camii’ne imam tayin edildi. Bir süre buradaki görevine devam etti, daha sonra Erzurum’un Dinarkum köyüne giderek imamlık yaptı. 12 Şubat 1916’da Ruslar’ın Erzurum çevresini işgale başlaması üzerine babasıyla birlikte Erzurum’a geldi.

 

Erzurum’un kurtuluşundan sonra tekrar Hasankale’ye döndü. Kendisine teklif edilen Hasankale müftülüğü görevini kabul etmeyerek Hasankale’ye bağlı Alvar köyü halkının isteği üzerine oraya yerleşti. Halk arasında “Alvar imamı” ve “Efe hazretleri” unvanıyla tanındı. 

 

Bir Nakşibendî-Hâlidî şeyhi olarak 1939’a kadar bu köyde, bu tarihten sonra da Erzurum’da bölge halkını irşad ile meşgul oldu. 12 Mart 1956’da vefat etti. Cenazesi Alvar köyüne götürülerek oraya defnedildi.

 

Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler yazan Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi’nin şiirleri ölümünden sonra oğlu Seyfeddin Mazlumoğlu tarafından derlenerek Hulâsatü’l-Hakāyık adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1974). Bu divanda çeşitli nazım şekilleriyle söylenen 700’ü aşkın şiir mevcuttur. Hece vezni ve oldukça sade bir Türkçe’nin kullanıldığı bu şiirlerden bazıları da bestelenmiştir.

 

Efe Hazretleri, “Tavuk misali daneye gönül yatırmış olanlar, su kuşunun deniz ile olan cilvelerini nereden bilecek? “diyor. Daneye talip olanın başka bir şeye aklı ermez. Yine Efe Hazretleri Hasankale’de bir gün kahve önünden geçiyor. Eskiden aşıklar kahvede oturur atışırlar, destanlar okurlardı. Sonra, bir aşığın okuduğuna kulak kabartıyor. Bir müddet dinledikten sonra bunu buyuruyor: 

 

“Aşık der sazendeler/ Saz çalar sazendeler/ Mürde diller ne bilür/ Saz çalar sazendeler.” 

(Ölü gönüller nereden bilsin onların ne çaldığını?) diyerek aşık olanlara ve her gönle o yanan ateşin düşmeyeceğini dile getirmiştir.